Ana Sayfa / Yazarlar / Üç Öküz, Üç Maymun ve Yedi Başlı Dev

Üç Öküz, Üç Maymun ve Yedi Başlı Dev

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.
Masallarla büyüyen nesillerin sonuncuları bizdik.
Masallar bizim uçsuz bucaksız hayal dünyamız, sinemamız, tiyatromuz idi..
Anlattığımız ya da dinlediğimiz her hikaye ve masalda, en güzel film platolarını, film sahnelerini biz kurar, biz oynar, biz oynatır, biz yönetirdik. Her masalın bir değil, dinleyenler kadar farklı sahnesi vardı.. Parmak ucu kadar hikayelerden, parmak izleri kadar farklı hayaller doğardı..
Masallar okulumuzdu aynı zamanda bizim. Kötüleri, kötülükleri de, iyiliği, cesareti, yiğitliği, kahramanlığı, feraseti, basireti de hikaye ve masallardan öğrenirdik..
Tv’ler, filmler, diziler, sinemalar bizi biz yapan, milli, manevi kimliğimizi ilmek ilmek işleyen, hayal dünyamızı, hayal üretimimizi öldürdü, yoketti ilk önce. 
Yedi başlı canavar gibi; dizisi ayrı, kuşak programları ayrı, reklamları ayrı, tartışma programları ayrı birer başı oldu o canavarın ve neyimiz var, neyimiz yok yedi yuttu, yutmaya devam ediyor.
Şimdi sadece tüketiyoruz.. Artık hiç bir şey üretemiyoruz..
Tüketim toplumu olmanın tehlikesi asıl burada; bize milli ruh veren masal dünyamızı, hayal dünyamızı, gönül dünyamızı elimizden alıp önce batıdan gelen edebi akım ve eserler, ardından yine batıdan gelen ya da batılı kafası ve ruhu ile hazırlanan filmlerle kendi habis ruhlarını aşıladılar, dayattılar bizlere.
O filmler  hayatımıza girmeden önce bizler 
daha bir insan, daha bir Türk, daha bir müslüman idik.. Daha temiz, daha duru ve daha mutlu idik.
Her neyse.
O masalların birinde az önce bahsettigim yedi başlı devler, ejderhalar vardı.
Gariban insanlara zulmeden, korkutup sindiren, haraca bağlayan, onların kanları, canlarıyla beslenen, doymak bilmeyen, merhamet bilmeyen yedi başlı bir dev, ejderha vardı..
Her hafta, her ay, her yıl köye gelip bir kızı, bir genci kurban olarak alır gider, acıkınca yine geleceğini, kurbanı hazır olmazsa ya da biri çıkıp vermem der, diklenirse hepinizi öldürürüm diye tehditler savuran canavar..
Ve korkutulmuş, sindirilmiş, çaresizliği kabullenmiş, toptan helak olmamak için canlarından bir canı feda etmeye razı olan gariban, sıradan insanlar..
Ta ki içlerinden bir yiğit çıkıp deve meydan okuyana, devle savaşıp onu haklayana kadar.
Masallar okul demiştim ya.. 
Sadece okul değil, doğru okumayı bilirsek
hayatın ta kendisidir aslında. 
Ülke tarihimize, yakın tarihimize bir bakın.. Canavarları da, kurbanları da, canavarla savaşan yiğitleri de apaçık görmek mümkün..
Birkaç gün önce ülkemizde yaşanan bir olay bana bu dev masalını yeniden hatırlattı.
Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu özel bir TV kanalında söyledigi bir söz nedeniyle, daha doğrusu sözü çarpıtılarak söylemediği bir söz yüzünden hedefe konuldu, adeta linç edilmek, yem edilmek istendi..
Hoca, üniversite civarlarında gelişen kentsel yapılanmaların, apart sisteminin vb arızalarını, tehlikelerini eleştiren bir cümle kurdu. 
Fakat, birileri sözü kasten çarpıtarak üniversitelere, üniversiteye gönderilen cocuklara saldırıyormuş gibi gösterip hocaya saldırdılar, linç etmeye kalkıştılar. 
Anlaşıldı ki, canavar acıkmış, kurban alma vakti gelmişti..
Yedi başlı canavarın bir başının “susturun bu adamı” diye haykırmasından kısa süre sonra yem edilen İhsan Şenocak gibi;
Bir asansör meselesi bahane edilerek Nureddin Yıldız’ın, yine (şahsını, tavrını hiç sevemesem de) kadın hareketine söz söyleyen Dilipak’ın, falan mesele yüzünden Şimşirgil’in filan mesele yüzünden Cübbeli’nin, Ebubekir Sifil hocanın hedefe konulup kurban edilmesi, yem edilmek istenmesi gibi.. 
Yedi başlı dev sürekli kurban istiyor..
Her başı ayrı kurban istiyor.
Seküler baş, laik baş, ateist baş, materyalist baş, feminist baş.. müslümanlara karşı radikal ama laikçiler ve sekülerlerle kanka olan Yeni Selefî, mealci kafa.. Aynı gövdeye, aynı mideye bağlı ateş kusan, öfke, nefret ve vahşet kusan başlar.. 
Ülkeyi ve milleti toptan yemeye azmetmiş Fetö canavarından sonra güya Fetö ile mücadele ediyormuş bahanesiyle Fetö’nün asıl mağdur ettiği ve Fetö ile asıl mücadele eden kesimlerin tepesine çöküp teker teker kurban almaya çalışan başlar.
Fetönün sızdığı emniyet, yargı, siyaset, eğitim, askeriye, üniversite, medya, STK vb hepsi kendini aklandı, hepsi sütten çıkmış ak kaşık; bir tek dindarlar, dini yapılar ve amasız, fakatsız ölümüne Tayyip Bey’in ve devletin arkasında duran kesimler aklananmadılar, aklanmayacaklar, sürekli haklanacaklar. Onlar aklanırsa canavar aç kalır çünkü..
Yedi değil kırk başlı canavar..
Çöreklenmiş masum müslüman Anadolu evladının tepesine, sürekli kurban istiyor.
Yazık ki bu canavarı hoş tutmak için evlatlarımızı kendi ellerimizle teker teker kurban veriyoruz.
Canavar bize dokunmasın diye, şirin görünmek, hoş geçinmek için evlatlarımızın etiyle, kanıyla besledikçe canavar daha da semiriyor, iştahı, cesareti, pervasızlığı daha da artıyor,  istemeye de, yemeye de doymuyor..
Tek parti dönemlerinde, darbe dönemlerinde toplu katliamlar yapıyordu, şimdi tek tek kurban alıyor, merhamete geldi, ıslah oldu diye düşünüyoruz, kızdırırsak eski günlere dönüp hepimizi topluca parçalar diye korkuyoruz herhalde..
Kaçarak, saklanarak, “beni yeme onu ye” diyerek, “ben yapmadım o yaptı”, “ben demedim o dedi”  diyerek başkalarını hedef göstererek hayatta kalmaya çalışıyoruz sanki.
Cayırdaki üç öküz masalını hep okuyoruz, dinliyoruz ama ders alamıyor, o öküzlerin öküzlüklerini tekrarlamaktan  geri duramıyoruz.
Ebubekir Sofuoğlu hoca hedefe konulunca anında hocayı satıp kurdun/ejderhanın safına geçen, hocayı eleştirerek canavar ruhlu çevrelere hoş görünmeye yeltenenlere ne demeli bilemiyorum.
Ölecekseniz horozken ölün, öterken ölün, satarken ölmeyin, kaçarken ölmeyin, yalvarırken, kuyruk sallarken ölmeyin desek, imkansızı istemek mi olur diye düşünmeden de edemiyorum.
Omurgası eğri olana dik durun demek ne kadar doğrudur bilemiyorum. 
Aslında dik duranlar her zaman daha çok yaşarlar, daha şerefli yaşarlar.
Dostu savunmaktan korkan bilmeli ki, en büyük zarar düşmana yaltaklık yapmaktan gelir. 
Zarar sadece düşmandan gelir, canavardan gelir. 
Canavar bizzat sana düşmandır, seni sen yapan değerlerine düşmandır, derdi seni de yemektir. 
Ülkede aynı gün iki olay yaşandı. Biri İmamoglu’nun organize ettiği dinle, dindarla, imanla, Kur’anla dalga geçilen kadınlı erkekli ve daha vahimi Türkçe Kur’an’lı Şeb-i Arus ayını; diğeri Sofuoğlu’nun sözleri.
Bizim güya muhafazakar dediğimiz medya, bizden dediğimiz adamlar, adamcıklar İmamoglu’nun bilinçli ve sinsice tertip ettiği vehamete karşı kör-sağır ve dilsiz üç maymunun üçünün rolünü birden sahnelemeyi tercih ettiler. Eleştirmeye cesaret edemediler. Havayı kokladılar, işaret  beklediler.
Erdoğan konuşursa arkasından onlar da kükreyecekler.. O konuşmazsa, ya konuşmazsa..
Ama aynı adamcıklar Sofuoğlu’nun sözleri sosyal medyaya düşer düşmez kükrediler, masaldaki yedi başlı canavarla birlikte saldırıya geçtiler.
İmamoglu’na selam duran milliyetçi muhafazakâr medya, yazar, çizer tayfası Sofuoğlu’na taş atma yarışına girdiler.
Yazık..
Bu millet sizinle mi yol yürüyecek? Siz ilk zorlukta bu milleti satarsınız, arkadan vurursunuz.
Siz düştünüz.
Belki zaten düşkündünüz.
Allah acısın ve kaldırsın..
Siz-biz bu şekilde korkak, tırsak, omurgasız olur, dostumuza, kardeşimize sırtımızı dönersek daha çok kurban vermekle kalmaz, yakın zamanda kurban biz oluruz, siz olursunuz.
Aç arslana, sırtlana karşı en büyük silah cesarettir. Onun cesareti sizin korkaklığınız, kaypaklığınızdandır.
Bir dik durmayı, omurgalı davranmayı deneyin.
Belki sizin cesaretiniz canavarı korkutup kaçıracak, adınız masallara olmasa bile tarihe geçecek..
Belki ahirette bizi kurtaracak tek makbul amelimiz bu olacak..
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

5 Yorumlar

  1. avatar

    Zulme kurban verenler, gün gelir kendileri kurban olurlar. Ama ne yazık ki, Allah adına olmayan kurbanlar makbul olmazlar.

  2. avatar

    Güzelin ötesinde bir yazı.Ancak küçük bir uyarı! Niçin Abdurrahman beyi sevmemek niye?Anlayışınız karakteriniz uyusmayabilir (ki bendenizin iyi tanığın bir dostumdur iz de tanisaydiniz seversiniz zannederim} Bu ara cümleye gerek yoktu diye düşünüyorum slm ve muhabbetlerimle.

    • avatar

      Yazıyı okumaya, yorum yapmaya ve eleştirmeye değer bulduğunuz, vakit ayırdığınız için teşekkür ediyorum..
      Doğru söylüyorsunuz, bende kalması gereken bir hissi paylaşmasam daha nezih olurmuş..
      Selam ve dua ile..

      • avatar

        Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız, iman etmedikçe cennete giremezsiniz.

        • avatar

          Muhterem kardesim..

          Koskoca bir makaleyi bir cümleye indirgemezsiniz diye ümit ediyorum.
          Dilipak’a düşmanlığımız yok. Ehli iman herkesi iman cihetiyle kardeş bilir, severiz.
          Lakin her tavrını her sözünü, her duruşunu beğenmek, sevmek, alkışlamak zorunda değiliz elbette.
          Fıtratlarımız uyuşmuyor belki, elektrik alamıyorum, negatif elektrik alıyorum..
          Herkes herkesle kuzu sarması, can ciğer olacak diye bir hükmü yok İslam’ın.
          Olsa idi, Vahşiye bana fazla görünme demezdi Efendimiz.

          Kendisinin bazi yazı be yorumları, bazı konularda duruşu vb hoşuma gitmiyor..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Roman Olarak Dede Korkut’tan, Kazan Bey Oğlu Uruz Bey’in Esir Olduğu Destan

Roman Olarak Dede Korkut Kazan Bey Oğlu Uruz Bey’in Esir Olduğu Destan Özet  Ulaş Oğlu …

Kapat