Ana Sayfa / KASTAMONU / İz Bırakanlarımız / ÜNSÎ HASAN ŞABÂNÎ

ÜNSÎ HASAN ŞABÂNÎ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ÜNSÎ HASAN ŞABÂNÎ (k.s.)

Ünsî Hasan Şabani Efendi 1645 senesinde Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde doğmuştur. Bayramî şeyhlerinden Recep Efendi’nin oğlu olup A’rec Hasan Efendi diye de tanınmaktadır. Ünsî Hasan Efendi, zâhiri ve Bâtıni ilimlere vakıf sufîlerdendir. İlk öğrenimini memleketi Kastamonu’da yapmış, küçük yaşlarda Taşköprü’den İstanbul’a gelerek medrese öğrenimi görmüş, yirmi yaşında müderris olmuştur. Arapça ve Farsçayı, bu dillerde şiir yazabilecek kadar iyi bilmektedir.

Genç müderris, 1665’li yıllarda yıllarda Ayasofya Camii’nde Beyzavî Tefsir’i ile Mesnevi-i Şerif okutmuş, meclisine gelen pek çok bilginin sorularına cevaplar verip müşküllerini gidermiştir. Devrinde halk ve bilginler tarafından ilmiyle âmil bir zat olarak tanınmıştır. Sâliha bir hanımla ileri yaşlarda evlenen Hasan Ünsî Efendi’nin Fatma adında bir kızı dünyaya gelmiştir.

Hasan Ünsî Efendi genç bir müderris iken bir defa, Halvetî/Şa’banî şeyhi Karabaş-ı Veli’nin huzuruna gidip sohbetinde bulunmuş, o büyük insanın tesiriyle aşka düşmüş ve müderrislikten ayrılarak Şa’banî şeyhi Karabaş-ı Veli’ye intisap ederek tasavvuf yolunda karar kılmıştır.

Şeyh Karabaş-ı Veli ( Şeyh Aliyyü’l- Atvel), Hz. Pir Şa’ban-ı Veli’nin kurmuş olduğu erkânın Karabaşiyye kolunun müessisi bir kâmil mürşiddir. Devrinde erkânında yaptığı yeniliklerden ötürü Pir-i Sani diye şöhret bulmuştur.

Hasan Ünsî Efendi, Karabaş-ı Veli tarafından 1664 tarihinde seyr sülükten mezun ve erkân-ı Şa’baniyyeyi İstanbul’da icra etmek üzere hilafetle memur olmuştur. İrşad göreviyle İstanbul’a göderildikten sonra 1664’ten 1683’e kadar Acem Ağa Camii’nde bulunmuş, bu tarihten sonra Alayköşkü yakınlarındaki, Halvetîlere ait Saçlı Emir veya Aydınoğlu Tekkesi diye anılan tekke tamir ettirilince buraya taşınmıştır. Ahmed Hasib Efendi’nin ( Ölm. 1752) manzum “Dergahname”sinde, bu tekke;

Ruşenâ eyle dili zulmet-i mihnet-kededen

Şem’i âmâlini yak Tekye-i Aydın Dede’den

*

Eldeki varını sarf eyle der-i tevhîde

Arec’in tekyesine eyle kadem-rencîde

beyitleriyle anlatılmaktadır.

Ünsî’den sonra tekke şeyhliği dervişlerinden Ser-tarik Mehmed Efendi’ye geçmiştir.

Ünsi pek çok halife yetiştirmiş olsa da bunların tamamının tesbiti mümkün değildir. Yetiştirdiği kişiler arasında “Menâkıb-ı Ünsi”nin yazarı İbrahim Has Çelebi, Ser-tarik Mehmet Efendi; Vezir Ağası Kadıoğlu Mustafa; Abdullah Sıdkî gibi kişiler bulunmaktadır.

Ünsi Hasan, Sultan Avcı Mehmet zamanında iki sene kadar da, saray şeyhi olarak görev yapmıştır. Şeyhin sultan ve Saray ile münasebeti Padişah çuhadarı Kara Mehmed Ağa’nın dizlerine inen ağrının tedavisini yapmasıyla başlamıştır. Bu tedaviden sonra IV.Mehmed, Hasan Ünsi’nin Harem-i Hümayun’da vaaz etmesini istemiştir. HasanEfendi, padişahın bu isteğine;

“Pirim Şeyh Ali Efendi Hazretlerinden izin olmayınca olmaz. Buraya da onun izniyle gelmişiz.” diye cevap vermiş, bunun üzerine Sultan Avcı Mehmed, Ünsî için Karabaş-ı Veli’den izin almıştır. Bu tarihten itibaren Hasan Ünsî, Harem-i Hümayun’da saray mensuplarına iki sene vaazda bulunmuş, devran ve zikrullah icra ettirmiştir. Sarayda, Hasoda, Hazine ve Kiler mensuplarından; Enderun-u Humayun ağalarından pek çoğu Şeyh Hasan Efendi’ye bey’at etmiş ve devrana katılmışlardır.

Hasan Ünsi Efendi’nin tarikat silsilesi tarikatin Pir’i Şaban-ı Veli’den kendisine kadar şu silsileyle gelmektedir:

Pir-i Tarikat Şeyh şaban-ı Veli (D.1499/Vuslatı 5 Mayıs 1569)

Şeyh Osman Efendi

Şeyh Hayreddin Efendi (V. 979/1571 veya 987/1579)

Şeyh Abdülbaki Efendi (İskilipli, V.1588)

Şeyh Muhyiddin Efendi (V.1604)

Şeyh Ömer Fuadi (V. 1636, Kastamonu)

Şeyh İsmail Efendi,Çorumi (D.? Çorum/V.1647, Kastamonu)

Şeyh Mustafa Muslihiddin çelebi ( V.1060/1650 veya 1071/1660’dan sonra,Kastamonu)

Şeyh Karabaş-ı Veli Aliyyü’l Atvel, (D.1020/1611-12, Arapgir /V. 1097/1686, Mısır)

Şeyh Hasan Ünsi

Şeyh Muhammed Nasuhi-i Üsküdari

(Silsilenin başka kolları varsa da esasen ana kol Nasuhiyye ile devam etmektedir.)

Devrinde İstanbul meşâyıhının en saygınlarından olan Ünsi Hasan, zühd ve takva ehli, hâl ve irfan sahibi bir sufi, keşif ehli bir kâmildir. Münzevi yaşamayı seven ve ömrünü sürekli riyâzet ve mücahede ile geçiren Ünsî, kendi ifadesiyle “altmış sene ayaklarını uzatıp yatmamış”tır. Maneviyat yolunda büyük bir mücahede potasından geçen ve nefsini ipek gibi güzel ahlak ile bezeyen Ünsî’nin kapısı, gönül hastalarının şifa bulduğu bir yerdir.

Ünsî sohbetlerini zâhir üzere yapar, ahadiyet ve vahdet-i vücud sırlarını dile getirmez, sadece imâ ile yetinir, meclisinde tevhid sırlarıyla ilgili olarak kimseye söz söyletmezdi.

Orta boylu, elleri büyük fakat ölçülü ve düzgün bir kişiydi. Beyaz tenli, yuvarlak ve geniş alınlı, siyah gözlü, hilâl kaşlı, çekme burunluydu. İnce ve küçük dudaklıydı. Dişleri bembeyazdı. O, bu haliyle nurdan bir heykeli andırırdı. Düzgün, tatlı, etkili ve hikmetli konuşurdu.

Hasan Ünsî, başına Halvetî/Şabanî erkânı üzere siyah tac sarınır, üzerinden de beyaz risale (dal) sarkıtırdı. Eski, fakat temiz bir elbiseyle ve ayağında eski bir pabuçla dolaşırdı. Gösterişli ve kıymetli nesnelere itibar etmezdi. Dervişlerine alaca kaftan, süslü ve pahalı giyecek giymemelerini tavsiye ederdi. Ancak giyen olursa onlara bir şey demezdi.

Genellikle seccade üzerine, bazen de, minder üzerine oturur ve yastığa dayanmazdı. Sürekli abdestli dolaşırdı. Kimse onu uyurken görmemişti. Vakitli- vakitsiz yanına ne zaman gidilse “Hu” diyene kapısını açardı.

Ünsî Hasan, seksen bir yıl gibi uzun sayılabilecek bir ömür sürmüş, 10 Safer 1136 (M.9 Kasım 1723) Pazartesi günü akşam saat altıda kendi tekkesinde vefat etmiş ve tekkenin haziresindeki türbesine defnedilmiştir. Üzeri kurşun örtülü (kârgir) taş türbe, halen bir ziyaret yeridir.

Hasan Ünsî, hayatta iken kendi vefatına tarih düşüren ender sufilerden birisidir. Vefatına düşürdüğü tarihlerden biri türbe kitâbesi olarak hakkedilmiş olup şöyledir:

Bildi ömri tarihin oldı hasan gamdan esen

Ni’me dar-ı muttakın-i evc zihi cay-ı hasen

 

Hasan Ünsi’nin dört eseri bilinmektedir:

1-“Divan- İlâhiyat”

Ünsî mahlâsıyla yazdığı ilahileri içeren bu eserde dört yüz civarında ilahi bulunmaktadır. Eser, tarafımızdan yayına hazırlanmıştır.Bkz. Ünsî Hasan, Divan-ı İlahiyat, İstanbul 2004, 582 sayfa.

2-“Sırr-ı Ahadiyet”

Ahadiyyet ve vahidiyyet konularıyla ilgili olarak Arapça tutulan birkaç sayfalık notlardan ibarettir. Metnin tercümesi Ünsi’nin Divan-ı İlahiyatı’nda ve Menakıbında verilmiştir.Bir nüshası için bkz. Atatürk Kitaplığı OE Bl. Nu:1508.

3. “Etvâr-ı Seb’a”

Bu risale de tıpkı “Sırr-ı Ahadiyet” gibi Hasan Ünsî’nin bir sohbetinden Arapça olarak derlenmiştir. Nefsin yedi tavrını işlemektedir. Metnin tercümesi Ünsî’nin “Divan-ı İlahiyatı”nda ve Menâkıbında verilmiştir. Bir nüshası için bkz. Atatürk Kitaplığı OE Bl. Nu: 1508.

4. “Kelam-ı Aziz”

Bu eser, Ünsî’nin sohbetleri sırasında dervişi İbrahim Has tarafından tutulan notlarla oluşturulmuştur.Tevhid sırlarıyla ilgilidir.

(Ünsî’nin Hayatı hakkında daha fazla bilgi için bkz. Mustafa Tatcı, Menakıb-ı Hasan Ünsi, Kültür Bakanlığı Yay. Ankara 2002)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Seyyid Hasan Efendi

Müftü es-Seyyid Hasan Efendi 1083/1673 yılında Kastamonu Müftüsü olarak görev yapan es-Seyyid Hasan Efendi, aynı …

Önceki yazıyı okuyun:
Singapur’da da Risale-i Nur Hizmeti Gelişiyor

SİNGAPUR’DA DA RİSALE-İ NUR HİZMETLERİ GELİŞİYOR 23 Aralık 2011 Cuma günü, Malezya-Türkiye Kültür Derneği, MUIS …

Kapat