Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Nurdan Hatıralar / ÜSTADIN AĞZINDAKİ ŞEKERİ YİYEN ÇOCUK / Orhan SALCI

ÜSTADIN AĞZINDAKİ ŞEKERİ YİYEN ÇOCUK / Orhan SALCI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

ÜSTADIN AĞZINDAKİ ŞEKERİ YİYEN ÇOCUK

“….. Birgün pamuk tarlasından dönüyoruz, yanımda Beşir ağabey diye biri var.. Köye yaklaştık, köyde bir fevkaladelik var. Jandarma köyü sarmış.. topladılar bizi. Bir çöp dahi almamıza müsade etmeden topladılar.. “tüm köyü mü?” hayır, bazı aileleri..bizi ilçeye topladılar, başka köylerden de toplamışlar. Oradan Kars’a…. Dağıttılar bu seferde bizi.. bazı aileleri Kırşehir’e, bazılarını Kütahya’ya Denizli’ye, Sinop’a…. Bizi Kastamonu’ya gönderdiler. “Kaç aile geldiniz buraya?” diyoruz, araya girip; “Sadece biz” diyor.

Bizi, kale civarında Rumlardan boşalan bir eve yerleştirdiler. Bir sivil polis memuru Hacı Emin Efendi bize babalık yaptı, yerleştirdi, ilgilendi. Komşulardan gelenler, ekmek yemek getirenler oldu. Ertesi gün oldu. Evde bir şey yok, elde bir şey yok, yabancı bir memlekete sürgün edilmişiz, çalacak bir kapımız yok, açız. Annem kadın başına bir şey yapamıyor, kardeşlerim benden küçük. “babanız?..” babamı halen arıyoruz. Kayıtlarda buraya geldi gözüküyor ama gelmedi.

Dört kardeşiz. En büyükleri ben, benden küçük kız kardeşim, ondan küçük iki erkek kardeş. Evden çıktım, polis arıyorum, bizimle ilgilenen Hacı Emin efendiyi bulurum ümidiyle. Sordum, biyer tarif ettiler, bulamadım, başkası başka yer tarif etti. Derken şimdiki Gayret Kitabevi nin üst katında “palas” yazısını gördüm, tamam dedim, buldum. Çıktım, dediler evladım burası palastır, oteldir polis değil. Oradan çıktım, Nasrullah köprüsünün başında polis klübesi vardı, orayı fark ettim oraya yönelmişken Emin efendi karşıma çıktı. Dedim, ben de sizi arıyordum; biz açız…

“Eyvaaah biz sizi unuttuk” dedi. Beni aldı Nasrullah Meydanı’nda Sıhhiye Dairesi vardı, oraya götürdü. Bize maaş bağladılar. Ayda on lira. Onunla geçindik yıllarca. Sonra mahallelinin delaletiyle annem, Çevkani Türbesi’nin bakımıyla görevlendirildi, ayda seksen kuruş verirlerdi. Polis Emin Efendi daha sonra beni ustam Bakırcı Emin Efendi’nin(Kalfaoğlu) yanına yerleştirdi çırak olarak. Burada çalıştık, usta olduk, iş yaptık, para kazandık, evlendik bu günlere geldik elhamdülillah. Yıllar sonra bize ‘Dönebilirsiniz’ dediler ama dönmedik”

Uzun sohbetlerin özeti olan bu hikayenin kahramanı; Mehmet EŞKİL. Baba adı, İbrahim, anne adı Sakine. 1927, o zaman Kars, şimdi Iğdır vilayetine bağlı Tuzluca doğumlu. Sakin, vakur, mütebessim bir zat. Bediüzzaman hazretlerinin Kastamonu’daki izlerini takip ederken bulduk, tanıdık kendisini. 1935 yılında Kars’tan Kastamonu’ya sürgün edilmiş sahipsiz bir ailenin en büyük evladı.

İlkokul dördüncü sınıfı okurken sürgün edilmişler. Sınıfın ikinci dönemini Kastamonu’da okumuş. Bakırcı esnafının ileri gelenlerinden Emin Kalfaoğlu’nun yanına çırak verilmiş. Ustasının yanında iken yine ustasının emriyle sık sık Bediüzzaman Hazretleri’nin yanına gidip gelmiş. En çok yemek götürmek için gidermiş. Üstad hazretleri kendisiyle uzun zaman Kürtçe konuşmuş, sorup Kürtçe bilmediğini öğrenene kadar.

Ustamın üstadla araları çok iyiydi” diyor Mehmed amca. “Ustamın atı vardı, bir at da Hancı Mehmet Ağa’nın vardı, yayan gitmedikleri zaman o atlarla giderlerdi dağa, çoğunlukla da yayan giderlerdi” diyor. Bakırcı Emin Efendi’nin diğer Nur talebeleri ile birlikte Denizli hapsine gitmemiş olmasının nedenini soruyoruz, “Ustam kendini gizlerdi, ihtiyatlı davranırdı” diye cevaplıyor. “Hem ustam çok hatırlı biriydi, sayılı insanlardandı. öyle polisin falan sorguya çekebileceği biri değildi” diyor.

Uzun uzun muhabbet ettik Mehmet amca ile. Eşinin de üstadı gördüğünden bahsetmişti. Eşi kendisinden birkaç yaş daha küçükmüş. Üstad dağa giderken yanlarından geçer, onlar da oyunlarını bırakır üstada hürmet ederlermiş. Bir defasında üstad yine dağa giderken önüne çıkan çocukların arasında bulunan Nebiye teyzemize, ağzından çıkardığı şekeri ikram edip yedirmiş.

Teyzemiz hasta idi. Bir defa ziyaretine gidebildik. Çok mütebessim, tatlı dilli, nur yüzlü bir teyze idi. Hastalığına rağmen, oturmakta bile zorlanmasına rağmen bizi ne güzel karşılamış, ne güzel uğurlamıştı. Evlerine sonraki ziyaretlerimizde durumun müsait olmayışından olsa gerek teyzemizin yanına buyur edilememiştik, biz de eza vermemek için teklifte bulunmamıştık.

Bayramda ellerini öpmeye gidecektik. Dualarını alacaktık. Bir taşınma telaşı bizi bu ziyaretten mahrum etmişti ki bugün teyzemizin bâki aleme taşınma haberini aldık. İnşallah Üstadın ağzından yediği şeker dilinde şehadet kelimelerine vesile olmuştur, ruhunu Rahmana öylece teslim etmiştir. İnşallah günahları, kusurları affolunanlardan olur, oluruz. İnşallah hayırla, hürmetle andığı Üstad’a Cennette komşu olur, oluruz.. İnşaallah

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Ramazan Risalesi’ni Dinleyen Hıristiyanlar Oruç Tutup Sonra Müslüman Oldular / Röportaj

Ramazan Risalesi'ni Dinleyen Hıristiyanlar Oruç Tutup Sonra Müslüman Oldular Risale-i Nur okuyarak Müslüman olan Filipinli …

Kapat