Ana Sayfa / Yazarlar / “Ulemâ-yı Hakikatin Sarf Ettikleri Mürekkep, Şehidlerin Kanıyla Muvazene Edilir!..”

“Ulemâ-yı Hakikatin Sarf Ettikleri Mürekkep, Şehidlerin Kanıyla Muvazene Edilir!..”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“MAHŞERDE ÜLEMA-İ HAKİKATIN SARFETTİKLERİ MÜREKKEB, ŞEHİDLERİN KANİYLE MÜVAZENE EDİLİR!..”

Efendimiz(ﷺ) buyuruyor ki;
“Hilâfet-i İslâmiyye, babamın kardeşi amcam Abbas’ın oğullarından zâil olmayacak. Tâ onu deccala teslim edinceye kadar.
(Alâuddîn el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl: 14:271, hadis no: 33436.)”
(Bediüzzaman-33.hadis)

Demek bu zamandaki olaylara ve icraatlara çok dikkat etmek icap eder.
Bu zamanda cereyan eden olayların
Kur’ân ve Sünnet-i Peygamberî çerçevesinde anlamak için
Risâle-i Nûr külliyatının ilgili bahislerinin mutlaka okunması gerekir.

“Benim amcam, pederimin kardeşi Abbas’ın veledinde hilâfet-i İslâmiye devam edecek. Tâ Deccala, o hilâfeti, yani saltanat-ı hilâfet, deccalın muhrip eline geçecek.”
Yani, uzun zaman, beş yüz sene kadar hilâfet-i Abbasiye vücuda gelecek, devam edecek.
Sonra Cengiz, Hülâgû denilen üç deccaldan birisi o saltanat-ı hilâfeti mahvedecek, deccalane İslâm içinde hükûmet sürecek.
Demek İslâm içinde, müteaddit hadislerde, üç deccal geleceğine zâhir bir delildir. Bu hadisteki ihbar-ı gaybî, kat’î iki mucizedir:
Biri, hilâfet-i Abbasiye vücuda gelecek, beş yüz sene devam edecek.

İkincisi de, sonunda en zâlim ve tahripçi Cengiz ve Hülâgû namındaki bir deccal eliyle inkıraz bulacak.

Acaba kütüb-ü hadîsiyede Kur’ân’a, şeâir-i İslâma ait hattâ cüz’î şeyleri de haber veren sahib-i şeriat, hiç mümkün müdür ki, bu zamanımızdaki pek acîp hadisattan haber vermesin?
Hem hiç mümkün müdür ki, bu acîp hadisatta Kur’ân’a sebatkârâne, geniş bir sahada, en acîp bir zamanda,
en ağır şerait altında hizmet eden
ve o hizmetin semerelerini dost ve düşmanları tasdik eden
Risale-i Nur şakirtlerine işaretleri bulunmasın?
(On Dördüncü Şua )

Ya Rabbi,
bu zamanın maddî ve mânevî fitne cereyanlarını anlamayı ,
tanımayı
ve bu cereyanlardan muhafaza olup korunmayı nasip buyurdun,
bizleri kaydırma Ya Rabbi.يُوزَنُ مِدَادُ الْعُلَمَاءِ بِدِمَاءِ الشُّهَدَاءِ -Ev kemâ kal-

Yâni:
“Mahşerde ülema-i hakikatın sarfettikleri mürekkeb, şehidlerin kaniyle müvazene edilir; o kıymette olur.”

İkincisi:

مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّتِى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّتِى فَلَهُ اَجْرُ مِاَةِ شَهِيدٍ -Ev kemâ kal-
Yâni:
“Bid’aların ve dalâletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ve hakikat-ı Kur’aniyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehid sevabını kazanabilir.”

Ey tenbellik damariyle yazıdan usanan ve ey sôfî-meşreb kardeşler!
Bu iki Hadîsin mecmuu gösterir ki:
Böyle zamanda hakâik-î îmâniyeye
ve esrâr-ı Şeriat ve Sünnet-i Seniyyeye hizmet eden
mübarek hâlis kalemlerden akan siyah nur ve
ya âb-ı hayat hükmünde olan mürekkeblerin bir dirhemi,
şühedânın yüz dirhem kanı hükmünde yevm-i mahşerde size faide verebilir.

Öyle ise, onu kazanmaya çalışınız…

Eğer Deseniz:
Hadîste “âlim” tâbîri var, bir kısmımız yalnız kâtibiz.

Elcevap:
Bir sene bu Risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan;
bu zamanın mühim, hakikatlı bir âlimi olabilir.”
(21.lem’a-Hususi mektup- Said Nursî)

(Zamanın hakikatli alimi olmak,

fıkh-i hükümleri bilmemek manasına gelmez.

Zaten bir insan hakikat ilmini öğrendiğinde,

onun lazımı olan fıkh-i hükümleri ve fıkhi meseleleri de bilecek demektir.

Bir müminin bunları öğrenmesi mecburidir.

Bunlar olmadan sağlam bir itikattan,

-yani hakikatli bir alim olmaktan- söz edilemez.)

“Eğer anlamasa da,

madem Risale-i Nur Şâkirdlerinin bir şahs-ı mânevîsi var,

şübhesiz o şahs-ı mânevî bu zamanın bir âlimidir.

Sizin kalemleriniz ise, o şahs-ı mânevînin parmaklarıdır.

Kendi nokta-i nazarımda liyâkatsız olduğum halde,

haydi hüsn-ü zannınıza binaen bu fakire bir üstadlık

ve tebaiyet noktasında bir âlim vaziyetini verdiğinizden bağlanmışsınız.

Ben ümmî ve kalemsiz olduğum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayılır,

Hadîste gösterilen ecri alırsınız!..”.

(21.lem’a-Hususi mektup- Said Nursî)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Çağa sunduğumuz bir medeniyet teklifimiz yokmuş!

NEREDEN çıktı bu mesele? Her şey yerli yerinde, yolunda, sisteminde, düzeninde giderken, medeniyetimizde bir sorun mu …

Kapat