Ana Sayfa / KASTAMONU / İz Bırakanlarımız / Unutturulan Kastamonulu Bir Kahraman: Deli Hâlid Paşa / Ahmet SERİN

Unutturulan Kastamonulu Bir Kahraman: Deli Hâlid Paşa / Ahmet SERİN

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Unutturulan Bir kahraman: Deli Hâlid Paşa

Aslında Osmanlı’nın küllerinden doğarak ilk başlarda Osmanlı’nın maddi manevi mirası üzerinden kendisini inşa eden yeni devlet, kısa süre sonra Osmanlı’ya dair ne varsa onları inkâr yoluna sapıp kendisini başka kodlarla şekillendirme çabası içine girdi. Bu, tümüyle geçmişi inkara dayalı bir paradigma değişikliğiydi. Paradigmayı değiştirenler, geçmişin temelli ve sürekli olarak inkar edilmesi gerektiğine kanıt olarak da, Osmanlı’nın içi çürük koca bir çınar gibi tarih sahnesinden çekilmesini, kendini yenileyememesini gösterdiler. Bunu öyle ustalıkla ve bizleri öylesine bir komplekse iterek yaptılar ki, bizler de uzunca bir süre tüm harici sebepleri yok sayarak koca Osmanlı’nın tümüyle kendi hatalarından yıkıldığına inandık. Bu, dolaylı olarak intihar demekti ve biz de bu yıkılışın bir intihar olduğuna inandırıldık.

Kara perdeler çekildi gözlerimize

Oysa gerçek böyle değildi. Osmanlı, altı oyularak ve muazzam bir çıkar ilişkisine sahip bir sürü devletin işbirliği sonucunda uzun bir zaman diliminde yıkıldı. Bu engellenebilir miydi, bunu bilemeyiz. Ama bildiğimiz tek şey var, biz, kendimizi üzerine yasladığımız o muazzam birikimi reddetmemeli, o birikimi yeniden tanımlayıp yeniden üretebilmeliydik. Bunun için de tarihimizle barışık olmalı, tarihin bize ayna tutan belgelerine ulaşabilmeliydik.

Ne var ki bu yapılmadı. Hem tarihimiz güneşe çekilen kara bir perde gibi karartıldı her gün, hem de belgeler kaçırıldı bizden ya da imha edildi o belgeler. Böylelikle körlüğe mahkum edildik. Değer yargılarımız oluşmadı. Bize söylenenlerle yetinip söylenenlere inanmak zorunda kaldık. Bize kahraman denilenleri kahraman belleyip hain denilenleri hain bildik uzun yıllar boyu.

Ama gerçekler bir gün mutlaka açığa çıkıyor. Tersyüz edilen gerçekler, tersyüz edenlere rağmen kendilerini gösteriyor. Bu, hep böyle olmuştur ve kıyamete kadar da böyle olacaktır.

Güneydoğu insanının yakından tanıdığı bir isim

Bu uzun girişin sebebi, adını arada sırada bir şekilde duyduğumuz ama nedense sonradan yine bir şekilde tekrar unutmaya mahkum edildiğimiz bir Osmanlı zabitinden, Deli Halid Paşa’dan bahsetmek.

Kendisi de askeriyeye mensup olan İbrahim Özkan, -dile kolay- tam on altı yıllık bir çalışma sonucunda Kurtuluş Savaşı’nın unutturulmaya çalışılan bu efsanevi kahramanı hakkında hacimli bir kitap yayımlamış: Deli Halid Paşa & Unutulan Yıllar, Unutturulan Kahraman.

Kitabın sayfaları arasında gezinirken günümüzün en yakıcı sorunu olan Kürt sorununun nasıl çözülmesi gerektiğinin ipuçlarını da yakalıyoruz. Yakalamak ne kelime, zaten bölge insanı –yazar da bölgede çalıştığı için olayı içerden bilen biri gözüyle bakabiliriz ona- Deli Halid Paşa’yı yakından tanımakta ve ona dair bilgileri kuşaktan kuşağa aktarmaktadır. Yazarın Deli Halid Paşa’nın ismiyle karşılaşıp onu merak etmesinin tohumları da bölgede atılır zaten. Yazarın ifadesine göre Deli Halid Paşa, bölge insanıyla nasıl iletişim kurulması gerektiği konusunda tam anlamıyla bir rol modelidir.

Deli Halid Paşa kimdir?

Öncelikle şunu söylemek gerekir, o deli değil Veli Halid Paşa’dır. Deli olan şey bizatihi onun kendisi değil, cesaretidir. Yoksa zatı velidir. Delice cesurdur Halid Paşa. Kurtuluş Savaşı’nda görmediği cephe, katılmadığı savaş yok gibidir. Birçoğuna komutan olarak katıldığı bu savaşlarda Deli Halid Paşa, ön cephelerde savaşır ve bilindiği kadarıyla da en az on üç kez yaralanır. Bunlardan bazıları ölümcül yaralardır ama o Mevla’nın hikmetiyle iyileşip tekrar cepheye döner.

Aslen Kastamonulu bir ailenin çocuğudur Halid Paşa. Ama aile Kastamonu’dan göçüp İstanbul’a yerleşmiştir. Deli Halid Paşa, 1883 yılında doğmuş, hepi topu kırk iki yıllık ömrüne birçok insanın hayal bile edemeyeceği şeyler sığdırmıştır. 1903 yılında Harbiye’den mezun olup cepheye katılan Deli Halid Paşa, Balkanlar’da, Yemen’de, Trablusgarp’ta, Kafkaslar’da, Doğu Cephesinde, Batı Cephesinde… kısacası, bir askere nerede ihtiyaç duyulursa orada olmuş, orada ön cephede savaşmıştır. İşin dikkate değer tarafı şudur: Deli Halid Paşa, sadece bir asker olarak savaşmamış, bulunduğu yerlerdeki toplumla interaktif bir ilişki kurmuş, onların gönüllerine girmeyi başarmıştır. Bu durum, Libya’daki aşiretler için geçerli olduğu kadar ülkemizin Güneydoğusu ve Karadeniz için de geçerlidir. Yazarın ifadesine göre Deli Halid Paşa, yeni yetişen kuşaklar tarafından bile hâlâ efsanevi bir şahsiyet olarak tanınmakta ve öyküleri kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır.

Kahramanımız yok

İbrahim Özkan’ın kitabın sunumunda dikkat çektiği bir husus var ki bunu ben de çok önemsiyorum. Bir toplum, biraz da kahramanları üzerinden kendini ifade eder. Bakıldığında, kahramanı olmayan toplumlar bile kendilerine çeşitli yollarla kahraman üretmişlerdir. Bu kah bir çizgi roman (Süperman, Batman…) olmuş, kah bir sinema efsanesi (James Bond…). Kahramanlar, o toplumun bireylerinin rol modelleri olduğu kadar o toplumun kodlarının taşıyıcılarıdır da. Burada bizim camianın bu konuda çok ama çok yetersiz kaldığını özellikle belirtmek gerekir. Genç kitle, bir kahramanın peşinden gider çünkü ve bizim camianın en son kahramanı da şehit Metin Yüksel’dir ama o da bir kahraman olarak ülkenin her yerinde yeterince anlatılmamaktadır.

Sol ve diğer fikir akımlarının kahraman çıkarma konusunda ne kadar üretken olduğuna dikkat etmeli ve ondan sonra kendimize “Bu gençlik neden hep başka şeylere özeniyor?” sorusunu sormalıyız. Genç kitle, kendisini kahramanlar üzerinden ifade eder ve onların izinden yürür. Bu yüzden Che posterli tişörtleriyle dolaşmaktadır bizim gençlerimiz ve bunun için onları ne kadar kınamak gerek, iyice düşünmeli önce.

İşte Deli Halid Paşa, bizim gerçek kahramanlarımızdan biridir ve fakat biz onu da görmezden gelmeyi becermişiz her nasılsa!?

Muazzam bir organizatör

Savaşlara topyekün devletler girer ama savaşanlar milletin evladıdır. Zaferler, o evlatların omuzları üstünde yükselir. Deli Halid Paşa, işte o zaferlere omuz veren kahramanlardan biridir ve daha genç yaşında inanılmaz organizasyonlara imza atmıştır. Bu imzalardan birisi çok ilginçtir ve teberrüken buraya alınmalıdır: Deli Halid Paşa, Aralık 1918 ve Ocak 1919’da kongre düzenleyip Artvin, Kars, Ardahan, Iğdır, Nahçıvan ve Ahıska’yı içine alan bir devletçik kurup cumhuriyet ilan ettirir. Üstelik de bu devletçiğin bir anayasası vardır ve kadınlara da seçme-seçilme hakkı verilmiştir.(s.14)

Kuşkulu bir ölüm

Ötüken Yayınları’nın 1117. kitabı olarak çıkıp tamamı yirmi sekiz bölüm ve toplamı da 502 sayfa olan kitabın en dikkat çekici bölümlerinden biri de, 403-428 sayfaları içeren 23. Bölüm. Bu bölümde Deli Halid Paşa’nın Meclis üyeliği üzerinden Cumhuriyet’in kuruluşundaki güç çatışmaları, devlete hakim olacak bakış açısı ve bu bakış açısını inşa edecek kişiler ile bunlara karşı koyan “yerliler” anlatılmaktadır. Bu yerlilerin en celallilerinden olan Deli Halid Paşa, hâlâ aydınlatılamayan bir cinayete kurban giderken, devlet de birilerinin isteği istikametinde şekillenir sonra.

Amatörce ama ciddi bir emek verilerek hazırlanmış bu kitap, akademisyenlere kılavuzluk yapacak çapta. Öne sürülen her düşünce, anlatılan her olay dipnotlarla desteklendiği için de önemli bir kaynakça gözüyle bakılabilir bu kitaba.

İbrahim Özkan, bakir alanların önemli çalışmacısı olarak düşecek kayıtlara.

***

dunyabizim.com

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonulu Şeyh Said Efendi

Şeyh Said Efendi (1834-1889) Şeyh Said Efendi uzun süren şeyhliği döneminde kendisini çevre halkına sevdirmiştir. …

Önceki yazıyı okuyun:
Risale-i Nur’un, Diyanet Asıl Nüsha Metni Dijital Ortamda!

Risale-i Nur’un, Diyanet – asıl nüsha metni dijital ortamda! Bedîüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Risale-i Nur …

Kapat