Uykularınız Kaçıyor mu?

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazar: Soner DUMAN

Hz. Nuh aleyhisselam’ın oğlunun kâfir olarak ölmesi karşısında her birimizin derin derin düşünmesi gerek…

Bir peygamberin başına gelen, sıradan bir insan olarak -Allah korusun- bizim başımıza gelemez mi? Çocuklarımızın inkâra, küfre, ahlaksızlık bataklığına batması ihtimali kaçımızı rahatsız edip uykularımızı kaçırıyor?

Günümüzde çocukları ve gençleri İslam’ın inanç, ahlak ve ibadetlerinden uzaklaştıracak o kadar çok etken el ele vermiş çalışıyor ki…

Bir yandan sosyal medyada İslam’a karşı insanların kafasına şüphe tohumları eken, İslam’ın kutsallarıyla alay eden, dinî alt yapısı olmayanları kolayca avlayabilecek olan siteler… Hem öyle siteler ki İslam’ın her şeyine saldırıyor: Madem İslam Allah’ın dini İslam’da niye şu var, niye bu var, niye şu yok?

Diğer yanda görsel medyanın büyük bir bölümünde ahlaka aykırı bir sürü filmler, diziler, programlar. Gayri meşru birliktelikleri özendiren görüntüler, söylemler…

Akıllı cep telefonları, tabletler, dizüstü bilgisayarlar… Bunlar, kulağının içine bağırarak bir şey söyleseniz de sizi duymayacak, duysa da telefondan başını kaldırıp oralı olmayacak nesiller yetiştiriyor…

İslam’ın sesini kısmak üzere birleşmiş şer güçler, gençlerimize altından kalkamayacakları bir yığın soru, sorun, kuşku boca ediyor. Bütün bu sorular karşısında kafasında şimşekler çakan çocuklar ve gençler bu “niçin”lere, “neden”lere cevap aramak için en yakınlarından işe başlıyorlar. Ama en yakınında olanlar olarak bizler o kadar meşgulüz ki (!).. Çocuklarımızın soru ve sorunları ile ya iilgilenmiyor ya ilgilensek de cevabını bilmediğimiz bu sorular karşısında topu taca atarak “bunlar saçma sorular, bu soruları kafandan sil” gibi geçiştirmeler yapıyoruz. Ya da sordukları için kızıyoruz. Peki biz böyle yapınca onların akıllarındaki sorular ortadan kalkıyor mu? Bazen de çocuklarımızın kucağına bir takım kitaplar yığarak “al bunları oku, aradığın soruların cevabı burada var” diyerek kolaycılığa kaçıyoruz. Hani bir söz var ya: “Bilgililer ilgisiz, ilgililer de bilgisiz” diye… Durumumuz çoğu zaman işte böyle.

Peki ne yapmamız lazım?

Bizde Hz. Nuh (a.s.) gibi yanan bir yürek olması lazım… Kâfirler tarafından kandırılan yavrusunu onların elinden kurtarmak, tufana kaptırmamak için çırpınan Hz. Nuh gibi… Sonunda başarının olup olmaması önemli değil. Önemli olan o dertli yürek…

Bizde Hz. Lokman gibi babacan bir tavır olması lazım… Çocuğumuzu karşımıza oturtarak aklının ermeye başladığı andan itibaren ona imanı, ibadeti ve ahlakı anlatalım…

Bizde İmran’ın karısı gibi çocuğumuzu Allah yoluna adayacak, Rabbine boyun bükerek yalvaracak hisli bir yürek olması lazım…

Bizde, kızına “Ey kızım Fâtıma! Malımdan dilediğini iste sana vereyim [buna gücüm yeter ama] Allah’a karşı sana yardımcı olamam” (Buharî, Vesâyâ, 12) diyerek şefkatle uyaran, merhametle yol gösteren Allah Resûlü (s.a.v.) gibi bir yürek lazım…

Çocukları ile güzelce ilgilenenleri tenzih ederek söylemeliyim ki çoğumuz işimizi-gücümüzü, başka şeylerimizi bahane ederek çocuklarımızı ihmal ediyoruz. Çocuğumuz “ben açım” dediğinde kalkıp yemek vermeyi ihmal etmiyoruz. Ama ruhunun açlığını bize her haliyle belli ettiğinde o açlığı gidermek için kılımızı kıpırdatmıyoruz. Çocuğumuz hasta olduğunda doktora götürmeyi, ilaç vermeyi, tedavi etmeyi ihmal etmiyoruz. Ama ruhları hasta olduğunu her haliyle belli ederken bu hastalığı kale almıyoruz.

Elbette biz ne kadar ilgilensek de hidâyet bizim elimizde değil. Bizim ilgimize, alakamıza rağmen -Allah korusun- elimizden kayanlar olabilir. Nitekim Hz. Nuh da oğluyla ilgilendiği halde oğlu elinden kaydı gitti, kâfirlerden oldu, şeytanın ordusuna nefer, cehenneme odun oldu! Ama ya ilgilenmeseydi? Bunun vicdan azabını ömür boyu hissetmeyecek miydi?

Öyleyse mübârek üç ayları vesile bilerek belki de çoktandır ihmal ettiğimiz görevlerimizi yeniden hatırlama vakti.

Vakit, Allah Resûlü’nün (s.a.v.) şu sözünü kuşanma vakti:

“Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz. Devlet başkanı bir çobandır ve idaresindekilerden sorumludur. Kişi ailesinin çobanıdır ve güttüğünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve güttüğünden sorumludur. Hizmetçi, hizmet ettiği kimsenin malı üzerinde çobandır ve ondan sorumludur. Hâsılı, hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz.”

(Buharî, Cuma, 10; Müslim, İmâre, 20)

Evet… Sorumlular sorumluluğunu yerine getirdikçe sorunlular azalacaktır.

Rabbimiz sorumluluğumuzu idrak edip gereğini hakkıyla yerine getirmeyi cümlemize nasip eylesin.

***

(Soner Duman/3.Recep.1439/21.03.2018/Çarşamba)

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kur’ân ve Sünnet Perspektifinde Nur Talebelerinin Namaz Tesbihatı

KUR’AN VE SÜNNET PERSPEKTİFİNDE NUR TALEBELERİNİN NAMAZ TESBİHATI   Tesbihat, Allah ile kul arasındaki irtibatı …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Peygamberimiz hangi mezheptendi?

Bu soru, mezhepsizlerin ve dinsizlerin, müslümanları köşeye sıkıştırmak maksadı ile sordukları bir sorudur. Zira bu …

Kapat