Ana Sayfa / Yazarlar / Vahiy ve İlham farkı üzerine

Vahiy ve İlham farkı üzerine

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

SORU; Risale-i Nur’da bazı yerlerde üstad ‘bana yazdırıldı’ diyor, tabi ben olumlu anlıyorum, yani ilham gibi. Ama dışardakilere anlatmak zor oluyor, sanki peygamber mi diyorlar?

Vahiy ile ilham arasındaki fark özetle şudur ki;
Vahiyde mündemic olan risalet, bütün beşeriyete aittir.
Halbuki ilham, yalnızca buna mazhar olan şahsa mahsustur.
Vahiy, bütün âlemi aydınlatan güneş gibidir.
İlham ise, sadece ilhama mazhar kişiyi aydınlatan bir lamba gibidir.
Bu sebepten Üstadımız, Bediüzzaman Hz. (r.a), sözün başında;
“Yazdığım hakaik-i imaniyeyi doğrudan doğruya nefsime hitap etmişim. Herkesi davet etmiyorum. Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar, o edviye-i Kur’âniyeyi arayıp buluyorlar.” (16. Mektup) 

“Hem Risaletü’n-Nur, en evvel tercümanının nefsini iknaa çalışır, sonra başkalara bakar. Elbette nefs-i emmaresini tam ikna eden ve vesvesesini tamamen izale eden bir ders, gayet kuvvetli ve hâlistir ki, bu zamanda cemaat şekline girmiş dehşetli bir şahs-ı mânevî-i dalâlet karşısında tek başıyla galibâne mukabele eder.” (Kastamonu Lâhikası) 
diyerek müellifin durumunu nazara verir!..

Risalelerin ilham ile yazıldığını Üstadımız (r.a) kaleme aldığı Yirmi Sekizince Mektub’un Yedinci Risalesi’nde ifade etmektedir
“Sözlerdeki hakaik ve kemâlât benim değil, Kur’ân’ındır ve Kur’ân’dan tereşşuh etmiştir. Hattâ Onuncu Söz, yüzer âyât-ı Kur’âniyeden süzülmüş bazı katarattır. Sair risaleler dahi umumen öyledir.”

Hem madem yazılan Sözler onun bir nevi tefsiridir. Ve o risaleler ki, hakaik-i Kur’âniyenin malıdır ve hakikatleridir. Ve madem Kur’ân-ı Hakîm ekser sûrelerde, hususan الۤرٰ’larda, حٰمۤ’lerde kendi kendini kemâl-i haşmetle gösteriyor, kemâlâtını söylüyor, lâyık olduğu methi kendi kendine ediyor.
Elbette, Sözlerde in’ikas etmiş Kur’ân-ı Hakîmin lemeât-ı i’câziyesinden ve o hizmetin makbuliyetine alâmet olan inâyât-ı Rabbâniyenin izharına mükellefiz.” (28. Mektup, 7 Risale) 

Kur’ân-ı Kerîm’de ilhamatla ilgili ayetler,
“Ona (nefse) iyilik ve kötülüklerini ilham eden (Allah’a) yemin olsun.”(Şems, 8)

“Nefse ve onu (insan şeklinde) düzenleyene, Sonra da ona günahını ve takvasını (taatini) ilham eden (Allah’a) yemin ederim ki, Nefsini (günahlardan) temizleyen felaha ermiştir. Onu (günahlarla) gömen ise, hüsrana uğramıştır.” (Şems Sûresi, 7-10)

Hatta ilham yalnızca insanlara değil hayvanlara da gelir:
“Rabbin bal arısına şöyle ilham etti: Dağlardan, ağaçlardan ve (insanların) kurdukları çardaklardan evler edin.”
“Sonra her çeşit meyvelerden ye de (bal yapmak için) Rabbinin (sana) kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir.”
Onların karınlarından, renkleri muhtelif bir içecek çıkar ki, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphe yok ki bunda, düşünen bir kavim için bir delil vardır.” (Nahl: 68-69)

Allah(ﷻ) makbul kulları olan seçkin evliyasına hususi ilhamlarda bulunur:
Peygamber olmayanlara Allah’ın(ﷻ) ilhamda bulunduğu Kuran’da şöyle zikredilir:
Ehli sünnetin cumhuruna göre kadınlardan peygamber gelmemiştir. Kur’an’da iki peygamber annesine Allah’ın (ﷻ) ilham ettiği zikredilir.

a. “Musa’nın annesine “Çocuğu emzir; başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak; korkma ve üzülme. Çünkü muhakkak biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden yapacağız” diye ilham ettik. (Kasas:7)

b. (Meryem) “Rabbim!.. Bana bir insan dokunmadığı halde nasıl bir çocuğum olur?” dedi. (Rabbi de) “Böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işi yapmak istediğinde, ona sadece “Ol” der, o da oluverir” dedi. (Ali İmran.47)
“İşte bunda mütevessimler (ibret alanlar) için işaretler vardır.” (Hicr,75) mealindeki âyeti tefsir eden Rağıb Isfahânî, “mütevessimin”kelimesini bir şeyden ders alan, ibret alan ve işi bilen kimseler şeklinde açıklamıştır. (Râğıb, 871)
PeygamberEfendimiz(ﷺ): “Mü’minin ferasetinden çekinin, çünkü o, Allah’ın nuru ile bakar, görür.” (Tirmîzî, Tefsir, 16) buyurmuştur. Feraset de bir ilhamdır.
Bu ayette Meryem validemizle konuşanın Cibril veya Allah (ﷻ) olabileceğine Beyzavi işaret eder. (Böyle olduğu halde bunların hiçbirine peygamberlik vasfı yakıştırılmamıştır.)
Ayrıca, Peygamberimiz(ﷺ)’da Allah’ın(ﷻ) bazı kullarına ilhamda bulunduğunu haber vermiştir:

“Sizden önceki ümmetlerde kendilerine (Allah (ﷻ) tarafından ) söz söylenen (ilham edilen) kimseler vardı. Eğer ümmetimden de biri varsa o mutlaka Ömer’dir” (Müslim : C.2.S.1864. Hn.2398.Buhari : C.4.S.149. Tirmizi: C.5.S.622.Hn.3693.)
Kur’ân-ı Kerîm’de Enfal Sûresi, 17. âyette
“Ey Rasûlüm, düşmanların gözlerine bir avuç toprak attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı.” buyuran Allah(ﷻ), zahirde Efendimiz’in (ﷺ) attığı toprağın hakîkatte onun atmadığını, kendisinin attığını beyan etmektedir.
Bu noktada mes’eleye kader noktasından yaklaşmak gerekiyor.

Çünkü bir fiilin bidâyeti irâde-i cüz’îyeye, neticesi irâde-i külliyeye aittir.
Yani kul ister, Allah(ﷻ) yaratır.
Böylece Nisa Sûresin’de de
“Sana her ne iyilik erişirse Allah’tan (ﷻ)dır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi nefsindendir.” denilmiştir.
“Öyleyse cüz-ü ihtiyarînin icada kabiliyeti yoktur.
Bir emr-i itibarî hükmünde olan kisbden başka, insanın elinde birşey bulunmuyor. İnsan ubûdiyet cihetinde hayat-ı ebediyeye müteveccihtir.
“Öyle bir bîçare mahlûktur ki, sermayesi, yalnız, ihtiyardan bir şa’re (saç) gibi cüz’î bir cüz-ü ihtiyârî; ve iktidardan zayıf bir kesb;
ve hayattan, çabuk söner bir şule; ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik; ve mevcudiyetten çabuk çürür küçük bir cisimdir.” (23. Söz) 

Hatta Risâle-i Nur Küllliyatın’da bu ifadeyle ilgili olarak bazı iddiaların tâ Bedîüzzamân Hazretleri (r.a) hayattayken mahkemelerde sorulduğu da görülmektedir.
İlgili iddialar ve Bedîüzzamân Hazretleri’nin(r.a) verdiği cevap şöyledir:

“Üçüncü sehiv: Yanlış mânâ vermekle raporda: ‘Saîd bâzen kerametler yazar.
‘Yazmak istemezdim; bana yazdırıldı.’ Hem bâzen:
‘Bu cevap mânevî canibden geldi ve hakîkat âleminden bildirildi.’
Hem bâzen: ‘Kudsî bir müjde veriyor.’,
‘Her yüz senede bir müceddid gelir’ fikriyle kendisinin zamanın müceddidi olduğu fikrini uyandırıyor.’ demişler.”
Bu iddialara Bedîüzzamân Hazretleri (r.a)şu cevapları vermektedir:

“Elcevap:
Hâşâ, bin defa hâşâ. Benim haddim değil ki, o kerametleri benliğime mal edeyim.
Belki benim pek çok kusurlarımla berâber Risâle-i Nur ile îmân hizmetinde çalışmamıza bir ikrâm-ı İlâhî ve o hizmetin makbuliyetine dâir bereketten gelen bir emâreyi göstermek ve ‘Ne ile yaşıyor, nasıl geçiniyor?’ diyenlere karşı da, bereket-i İlâhiye bu hizmetimizi dünya maîşetine âlet etmeye mecbur etmiyor, demektir.

“Hem bu yazdığım hakîkatler benim fikrim, malım değil; belki herkesin kalbinin bir köşesinde bulunan bir lümme-i şeytânî
ve vesveseci bulunduğu gibi, bir lümme-i ilhâm ve melekî bulunduğuna ehl-i hakîkat ve diyanetin hükümlerine binâen,
benim kalbimde dahi herkes gibi, bâzen ihtiyarım haricinde ve fikrimin fevkinde hatırıma bir hakîkat hutur eder.
Yani, Kur’ân’dan mânevî bir canibden bir nevî ilhâm hükmünde, bir güzel nükte ifhâm edilir, demektir.
“Ve hiç hatırıma gelmiyor ki, Yeni Saîd zamanında ve nefsin şerrinden ve benliğinden çok korkan ve belâsını çeken şahsıma böyle bir mevki verdiğimi veya vermek istediğimi tahattur etmiyorum.
Belki, Risâle-i Nur’da isbat edilmiş ki: Bu zaman cemaat zamanıdır.
Şahs-ı mânevî hükmeder.
Eski zamanda dalâlet bir şahıstan geldiği cihetle, karşısına bir dâhi-i hidayet çıkardı.
Şimdi ise cemaat şeklinde bir şahs-ı mânevî olmasından, onun karşısında ancak bir şahs-ı mânevî mukabele edebilir.

“Yalnız eskiden beri ehl-i hakîkat mabeyninde carî ve üstâdına karşı fart-ı muhabbetten gelen fevkalhad hüsn-ü zanları ta’dil etmek
ve nimet-i İlâhiyeye karşı küfran ve inkâr etmemek niyetiyle, müceddidlik vazîfesi olabilir.
Fakat benim değil, Risâle-i Nur’undur.
Belki bu zamana bakan Kur’ân’ın bir cilve-i hakîkatidir. Risâle-i Nur onu temsil eder. Ben neci oluyorum ki, kendim dâvâ edeyim!..”
(Sirâcü’n-Nûr- Müdafaalar, Ankara Bilirkişi Raporuna itiraz.) 

Görüldüğü gibi Bedîüzzamân Hazretleri (r.a) bu tür iddialara gerekli cevapları vermiştir.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
27 Mayıs’ın 50 Kelimelik Tanıkları

YASSIADA’DAN MEKTUP VAR 27 MAYIS’IN 50 KELİMELİK TANIKLARI "Tevfik İleri ile eşi Vasfiye Hanım’ın haberleşmelerinde …

Kapat