VATAN – BAYRAK DEYİNCE
“Vatanı kan korur, mürekkep yüceltir.
Kan şehidin, mürekkep öğretmenindir.”
Selahaddin Şimşek
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
M. Cemal Kuntay
“Vatan aşkını artırmak için en emin yol, bir süre yabancı bir memlekette kalmaktır.”
W. Shenstone
“Neler yapmadık şu vatan için,
Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik.”
Orhan Veli
VATAN BORCU
Askerden dönen oğul, tüccar babasına vatan borcunun zorluğundan bahsediyordu.
Babası, konuyu şöyle özetledi:
– Normal borçlarda insan vadenin bitmesini hiç istemez. Oysa vatan borcunda, vadenin bitmesi sabırsızlıkla beklenir. Aradaki fark budur evlât…
İZİN
Hanımı hasta olduğu için er, izin almak ister. Fakat bunu bir türlü başaramaz. Askerin ısrarına dayanamayan subay:
– Karınız sizin için vatanınızdan daha mı kıymetli?
Asker edeplice cevap verir:
– Vatanımla meşgul olan on milyon adam var. Ama hanımımla ilgilenecek benden başka kimse yok.
VATAN
Komutan, saf bir askere sorar:
– Vatan nedir? Tarif et bakalım.
– Er, vatan, vataaan… diye düşünür. Fakat bir türlü hatırlayamaz. Komutan, aynı soruyu bir öğretmen edasıyla başka birine, Hasan Çavuş’a sorar:
– Vatan nedir, Hasan Çavuş?
– Vatan, anamızdır komutanım.
Komutan tekrar sorar bizim ere:
– Neymiş?
Askerin cevabı çok safçadır:
– Vataaan! Hasan Çavuş’un anasıdır komutanım.
KINALI ELLER
Öğretmenimiz anlatmıştı. İlkokul dördüncü sınıftaydım. “Kınalı Eller” diye bir hikâye idi.
Reo şoförü Onbaşı Asaf’ın ellerini görünce seneler öncesini ve o hikâyeyi hatırladım…
İlk gördüğümde sordum:
– Ellerinde yara mı var; ilâç mı, tentürdiyot mu?
– Hayır komutanım, kınadır, demişti…
– Niçin sürdün ki? dediğimde şaşırmıştı. Cevap verememiş, sadece:
– Anam askere gelirken sürdü komutanım, diyebilmişti.
– Doğru; ama sormadın mı niçin sürdü?
Utanmıştı. Yüzü de kızarmıştı. Anadolu çocuğuydu. Terbiyesi her halinden okunuyordu. Üzerine fazla gitmeyeyim, dedim.
Utancından yüzü al al olmuş bu Anadolu delikanlısına:
– En kısa zamanda anana mı, babana mı yazarsın bilmem; ama illa mektubunda yaz, cevabını öğren, demiştim.
Bölüğe gelen asker mektuplarını okuyorum. Elimde Erzurum’un Hasankale ilçesinin Avlar köyünden Onbaşı Asaf Göktürk’e gelen mektup…
Kına ile ilgili sorusuna anasının verdiği cevap aynen şöyleydi:
– Oğul, komutanına selâmımı ilet ve de ki: Bizde üç şeye kına yakılır:
– Biri koça, kurbanlık koça, Allah’a kurban olsun diye.
Öbürü, gelin olacak kıza. Kocasına, erine kurban olsun diye…
Diğerine gelince askere giden gence, yiğide, delikanlıya, o da vatana kurban olsun diye…
Evet, seneler önce öğretmenimden dinlediğim hikâyenin sanki aynısıydı. Hayalim o yıllara gitti birden. O günkü hikâye sanki bugün senaryo olmuş, karşımda filmi çevrilmekteydi…
Gayr-ı ihtiyari gözlerim yaşardı:
– Çok şükür Rabbime dedim. Vatana adanan kurbanlarımız var!
Mektubu gelenleri nöbetçi subay odasına çağırttım. Asaf onbaşı da geldi:
– Kınalı koçum, dedim. Mektubunu al. Arkadaşlarına da oku. Sen de öğren, onlar da bilsin ellerinin niçin kınalı olduğunu…
Üç gün sonra Kurban Bayramıydı.
Yüzlerce vatan kurbanıyla kutlayacaktık kışlada bayramımızı… Gurbette, kışlada bayram da güzeldir, diyecektik…
Nureddin Pala
Mahir DUMAN
- Mal – Mülk - 6 Haziran 2024
- Kulluk - 19 Mayıs 2024
- Konuşma - 16 Nisan 2024
- Kitap - 4 Nisan 2024
- Kibir – Tevazu - 21 Mart 2024
- Kardeşlik – Yardımlaşma - 9 Mart 2024
- Kahramanlık – Korkaklık - 21 Şubat 2024
- Kadın – Erkek Dünyası - 12 Şubat 2024
- Bir Adım Öteye… - 1 Şubat 2024
- İnsan Olmak - 27 Ocak 2024