Ana Sayfa / Yazarlar / Vatan Toprağı Satılır mı? / Vehbi KARA

Vatan Toprağı Satılır mı? / Vehbi KARA

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Eğer başta Amerikalılara veya İngilizlere köle olmuş diktatörler var ise satılır. Çünkü bu faşist darbecilerde vatan sevgisi, hamiyet ve vicdan yoktur. Diktatörlüklerini muhafaza etmek için her türlü aşağılık ve iğrenç işleri yapabilirler.

İşte en son örneği Mısır’da yaşandı. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi, Kızıldeniz’deki Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan’a devrini onayladı. Mısır parlamentosu, 14 Haziran’da gerçekleştirilen genel oturumda Kızıldeniz’de stratejik öneme sahip Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan’a devrini öngören, Mısır ve Suudi Arabistan arasında belirlenen yeni deniz sınırı ile ilgili anlaşmayı onaylamıştı.

Bundan 150 yıl önce Rus çarlığı da Alaska’yı satmıştı. ABD’nin yüzölçümü en büyük eyaleti Alaska, 30 Mart 1867’de 7,2 milyon dolar karşılığında Ruslardan almıştır. Önemli yer altı kaynaklarının bulunması, 1880 ve 90’larda çok sayıda kişinin bu bölgeye yerleşmesine neden olmuştur.

Rusya’da işte bu şekilde Çar 2. Aleksandır’ın hıyanetine uğramıştır. Petrol başta olmak üzere orman, nehir ve deniz ürünleri bakımından son derece zengin bölgenin; o dönemlerde doğalgaz bakımından da son derece önemli bir alan olduğu bilinmiyordu.

Peki, Misak-ı Milli sınırları içerisinde olmasına rağmen Musul ve Kerkük’ün İngilizlere 500 bin Pound’a satılmasına ne demelidir? Bugün uğruna 7 düvelin asker gönderip savaştığı petrol ve doğal gaz madeni olan bu vatan topraklarının hesabını sormayacak mıyız?

Kasım 1922-Nisan 1923 arasında devam eden Lozan Barış Görüşmeleri sırasında Ege’de Türkiye’ye bırakılan 4 ada, İsmet İnönü’nün başkanlığındaki heyetin hıyanetine uğramıştır. Milli Şef olarak adlandırılan bu diktatör de; Misak-ı Milli sınırları içindeki bu adaları Yunanlılara vermiştir.

Resmi tarihin yalanlarına bakacak olursak bu adaları kayda geçirmeyi unuttuğumuz söylenir. Güya Lozan’da bu adaları kayda geçirecek kâtibimiz hata yapmış Siz bunu benim külahıma anlatın; zira Türk heyetine Lozan’da tamı tamına 10 tane katip ile katılmıştır. Lozan Antlaşmasında hazır olan zabıt katipleri şu kişilerdir; Reşit Saffet Atabinen, Hüseyin Bektaş, ,Ali Türkgeldi, Mehmet Ali Balin,Cevat Açıkalın, Celal Hazım Arar, Saffer Sav, Süleyman Saip Kıran,Rıfat Bey, Dr. Nihat Reşat Belger.

İşte bu Limni Adası başta olmak üzere Lozan’da kayda geçirilmeyi unutma hadisesi bu 10 zabıt katibinin ihmali veya unutması olması mümkün değildir. İsimlerini yazdığım bu kişilerin evlatları dedelerini bu büyük utançtan kurtaracak belgeleri açıklamak zorundadır. Aksi takdirde yalan tarihin yalanlarına ortak olup milletimizin vicdanına kara leke olarak düşen bu noktayı kabullenmiş olacaklardır.

Gökçeada ve Bozcaada zaten “boğazönü adaları” olarak 1914’te İtalyanlar ile yapılan anlaşma gereğince Türkiye’ye bırakılmış idi. Lozan’da bulunan Yunan temsilcisi, bu adalar maddesi kayda geçirilirken Meis adasını “boğaz önü adası olmaması ve adada bulunan Rum nüfus” gereğiyle listeden çıkarmış ve maddeye itiraz etmiştir. Çok ilginçtir ki, Meis adasının listeden çıkarılmasına da Türk heyetinden bir itiraz gelmemiştir. Bunu göre göre ve bundan haberdar olarak aynı maddeye “boğaz önü adası” olarak kabul edilen Limni adasını eklenmemiş, madde düzeltilmemiştir. Kısaca bu olayın “unutma” hadisesi olması mümkün değildir. İşin içinde başka bit yeniği vardır…

Misak-ı Milli’ye dâhil oldukları halde Batum, Batı Trakya, 12 Ada dahil bazı adalar, Kıbrıs, Antakya ve Halep Lozan heyetinin hıyaneti nedeniyle elimizden çıkmıştır. Boğazlar meselesi ise Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal eden birçok madde ile birlikte askerden arındırılmış bölge haline getirilmişti. Kabul edilmeyen Musul meselesi hariç neredeyse her konuda başarısız olmuştuk. Lozan’a giden heyetin başındaki İsmet Paşa, böyle bir müzakere için gerekli olan lisan bilgisinden ve tecrübeden yoksundu. Bu heyetin içinde Yahudi Hahambaşısı Haim Naum’un bulunması ise neden böyle bir sonuç alındığının en önemli göstergesidir.

Lozan heyetinin karar alamadığı fakat daha sonrasında satılan Musul-Kerkük meselesi İngilizlerin katakullileri ve Tek Parti Diktatörlerinin gizli anlaşmaları ile resmen satılmıştır. Bu konuda ne kadar söz söylense azdır. Konu daha sonra 1926’da Haliç Konferası’nda ve ardından Cemiyet-i Akvam’da görüşüldü. Ancak Ankara’da 14 Haziran 1926 tarihinde gece yarısı bir anlaşma imza edilerek, Musul İngiliz mandası olarak Irak’a bırakılmıştır. 25 sene boyunca petrol gelirlerinden Türkiye’ye yüzde 10 verilmesi kabul edilmiştir.

BMM’de, 27 Şubat’tan 6 Mart 1923’e kadar süren görüşmelerde, M. Kamâl’e muhalif mebusların oluşturduğu İkinci Grup, hükümetin Musul politikasını ağır şekilde eleştiriyordu. Grubun lideri Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni (Ulaş) Bey “Efendim, Cemiyeti Akvam İngiliz şurasından başka bir şey değildir… Eğer aczimiz varsa resmen veririz. Kendi kendimizi aldatmayız efendiler… İngilizlerden Mısır’ı aldınız, Kıbrıs’ı aldınız mı efendiler? Musul’u bugün sana vermeyen yarın niçin versin? Şimdi efendiler, eğer feda etmek icab ediyorsa millete yalancı bir sulh, yarım bir sulh getirmeyiniz (…) Bir sene sonra Cemiyeti Akvam vermezse harb edeceğim diye aldatmayınız!” diye bağırıyordu kürsüden.

Meclisteki diğer milletvekilleri, Musul’un vatan toprağı olduğunu söyleyerek Musul’un kesinlikle bırakılmamasını istiyorlardı. Ortam öyle gergindi ki, o ana kadar duruma pek müdahale etmeyen M. Kamâl, İsmet Bey’in diplomatik tecrübesinin yetersizliğinden yakınan Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’in üzerine yürümüştü. Bu fedakâr zat, sonunda M. Kamâl’in muhafız komutanı olan Topal Osman tarafından şehit edilmişti.

İşlerin ters gittiğini gören M. Kamâl derhal seçim kararı aldı. Bu arada 18 Nisan’da Lozan Barış görüşmelerinin ikinci turu başladı ve taraflar Musul konusu hariç, diğer konularda anlaştılar. Muhaliflerden temizlenen Meclis’de Lozan Anlaşmasını onayladı. Milletimize büyük geçmiş olsun.

Şimdi Kuzey Irak’ta Barzani yönetimi bağımsızlık için referanduma gidiyor. Bu durumun kabul edilmesi mümkün değildir. Türkiye’nin anlaşmalardan doğan bazı hakları vardır. Her şeyden önce Musul Kerkük vatan toprağıdır. Bu bölgede kurulacak bir devleti tanımayacağımız gibi ülke toprağı olmasından dolayı işgal hakkımız bile bulunmaktadır.

Sonuç olarak şu hususu çok net bir biçimde söyleyebiliriz ki halkın seçmediği büyük güçler tarafından yönetici koltuğuna oturtulan darbeci diktatörler hamiyet duygusundan uzak olarak vatan toprağını satmakta hiç tereddüt etmemektedirler. 100 yıl önce satılan topraklar günümüzde yine darbeci diktatörler tarafından kolayca satılmaktadır. İşte Mısır örneği gözümüzün önündedir.

Kıbrıs’ta 57 yıldan beri bu satış işini gerçekleştiremeyen batılı güçler şimdi son bir gayretle amaçlarına ulaşmayı denemektedirler. Bu arada ülkemiz; yılan, çiyan, sırtlan ve çakallar tarafından her türlü saldırı altında iken, FETÖ örgütüne destek olmak gayesi ile başlatılan yürüyüşü de ibretle seyretmektedir.

Bir an önce neticelenmesini beklediğimiz ve suçüstü yakalanan darbecilerin yargılanması esnasında yapılan bu eylem, çok manidardır. Halkımız elbette bunun hesabını seçim meydanlarında soracaktır. Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler…

Yazar : Vehbi KARA

Dr. Vehbi KARA, 1965 Yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta eğitimini yine İstanbul’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Deniz Harp Okuluna girerek askeri öğrenci olarak eğitimine devam etti. 1986 Yılında Kontrol Sistemleri bölümünden Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemilerinde ve karargâh birimlerinde deniz subayı olarak görev yaptı. Savaş gemilerinde güdümlü mermi ve top atışlarında birincilik kazanmıştır. 1997’de Yüzbaşı rütbesinde iken askerlik mesleğinden ayrıldı ve ticaret gemilerinde çalışmaya başladı. Gemi Kaptanı olarak çeşitli ülkelere ait 30’dan fazla ticari gemide görev yapmış çalıştığı firmalardan ödüller almıştır. 2011 Yılında Araştırmacı kadrosu ile İstanbul Üniversitesinde göreve başladı ve halen de bu üniversitenin Su Ürünleri Fakültesinde ve Mühendislik Fakültesinde denizcilikle ilgili meslek dersleri öğretmenliği görevini yürütmektedir. 1997 Yılında İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümünde “Petrole Dayalı Stratejiler ve Uluslararası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. 2015 Yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümünde “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem: Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı çalışması ile doktora eğitimini tamamlamıştır. Uzakyol Kaptanı yeterliliğinde gemi kaptanlığı, Denizci Eğitimci Belgesi ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği sertifikaları mevcuttur. Denizcilik, askerlik, tarih ve iktisat konularında çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde makaleler yazan Vehbi KARA’nın “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli iki kitabı bulunmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Çok doğru.Lozan tam bir hezimettir.Manevî kayıplar açısından daha yıkıcıdır…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kainat ve Onbirinci Söz -1 / Prof. Dr. Himmet UÇ

Onbirinci  Söz’ün başına bütün bir Kur’an’ın 6666 ayetini koysan onun izahıdır denebilir. Koca bir din …

Kapat