Ana Sayfa / KASTAMONU / Kastamonu Bilgi-Belge / XVIII. Yüzyıl Sonu XIX. Yüzyıl Başlarında Kastamonu’da Esnaf Grupları, Zanaatkârlar ve Ticari Faaliyetler

XVIII. Yüzyıl Sonu XIX. Yüzyıl Başlarında Kastamonu’da Esnaf Grupları, Zanaatkârlar ve Ticari Faaliyetler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

XVIII. YÜZYIL SONU XIX. YÜZYIL BAŞLARINDA KASTAMONU’DA ESNAF GRUPLARI, ZANAATKÂRLAR VE TİCARİ FAALİYETLER

Fahri Maden*

Giriş

Osmanlı esnafı temelde, devlet için maaş karşılığı çalışanlar ve serbest olarak kendi İş yerlerinde faaliyet gösterenler diye İkiye ayrılırdı. Osmanlı esnafının en temel özelliği, öncelikle şehir ve çevresinin İhtiyaçlarını karşılamak üzere faaliyetlerini sürdürmesiydi. Esnaf ve zanaatkârlar, XVIII. yüzyıl sonlarına kadar klasik üretim faaliyetlerini sürdürmelerinin yanı sıra gerek İmparatorluk dâhilindeki İhtiyacı karşılamakta gerekse belli ölçülerde İhracat İçin de üretim yapmaktaydı. Nitekim bu yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da meydana gelen gelişmeler, bilhassa sanayi inkılâbı ve yapılan ticaret anlaşmaları, Osmanlı dâhiline yabancı malların girişini artırmış, buna mukabil yerli üreticilerin çöküş sürecini başlatmıştır.

XIX. yüzyılın başlarında geleneksel ekonomik yapısını sürdüren Osmanlı Devleti’nde üretim ve tüketim hâlâ esnaf loncaları aracılığıyla denetlenmekteydi. Oysaki sanayileşmeye başlayan Avrupa devletleri arasında Osmanlı pazarım elde etmek için büyük bir yarış başlamıştı. Küçük Kaynarca Antlaşması (1774)’ndan sonra Ruslar Osmanlı topraklarında serbestçe ticaret yapma ve İstedikleri yerlerde konsolosluk açma hakkını elde etmişlerdi. Önceleri oldukça iyi durumda olan Osman11-Fransız ticari ilişkileri, Mısır’ın İşgalinden sonra gerilemiş, ortaya çıkan boşluğu İngiltere doldurmuştu. Bununla birlikte Avrupa’daki tarım ve hayvancılık alanlarındaki gelişmelere karşın Osmanlı topraklarında tarım geleneksel yöntemlerle yapılmaya devam ediliyordu, Üstelik birbiri ardına patlak veren savaşlar ekilebilir arazilerin azalmasına ve tahrip olmasına yol açmış, ayrıca kaynakları neredeyse kurutma noktasına getirmişti. Ülkedeki sanayi sektörünün durumu da tarımdan pek farklı değildi. Dokuma, madencilik, askerî araç-gereç yapımı gibi üretim alanlarında XIX. yüzyıldan itibaren büyük bir daralma ve çöküntü başlamışt12. XVIII. yüzyılın sonlarındaki Osmanlı Devleti’ni anlatan Elias Abesci

* Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yakınçağ Tarihi Doktora Öğrencisi.

ı Ömer Demirel, “Osmanlı Esnafı (1750-1850)”, Türkler, XIV, Ankara 2002, s.255-259; ‘Karl Marx, geleneksel Hint toplumunun çözülüşünün sebebini, Mancshester iplik eğirme makinelerinin Hindistan’a girişinde, ardından da çıkrığın ortadan kalkışında görür. Aynı süreç, aynı sebepler yüzünden ve hemen hemen aynı çağda Türkiye’de de ortaya çıkar. Avrupa’da imal edilen malların ve her şeyden önce de dokumaların ülkeye girmesi, takas ekonomisi üzerine kurulu tarım cemaatlerinin bağrında nispi bir özerkliğe imkân veren ev ekonomisini yıkıma sürükler. Bu özerkliğin yıkılması köy dünyasını para ekonomisinin alanına sokar ve git gide onu tefeciye büyük mülk sahibinin elinde oyuncak haline getirir. Merkezi İdare de vergileri nakdi olarak İstemekle buna yardımcı olur.” Stefanos Yerasimos, Gelişmjşlik Sürecinde Türkiye (Tanzimat’tan I. Dünya Savaşma), II, (Türkçesi: Babür Kuzucu), İstanbul 1987, s.30; ccon dokuzuncu yüzyıl başlarında Müslüman orta sınıfının hızla gerilediğini görülmektedir. Zira Ulemanın etrafında biçimlenen ve ticaretle uğraşan nüve halindeki Türk burjuvazisi yabancıların ve onların koruduğu azınlıkların rekabetine direnecek güçte değildir. 1838 Ticaret antlaşması onun İdam fermanı olur. Bu nüve İçinde yeterli ekonomik ve siyasal güce sahip olanlar bürokrasiye veya toprak mülkiyetine sığınırlar, geri kalanlar İse şehir küçük burjuvazisine, yani ulema ve esnafa katılırlar. Ancak çok kere küçük Ücaretİ bile azınlıklar ele geçirir ve o zaman bu sınıf mensuplarına yapacak tek iş olarak küçük bir memuriyetle devlete kapılanmak kalır.” Bkz: Yerasimos, s.24.

  • Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu KenI/cpİf1İn Sosyal ve Ekonomik Yapılan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1997, s.6—9; XIX. Yüzyılın ilk yarısında başta dokuma sektörü olmak üzere çeşitli branşlarda kayda değer gerilemeler görüldü. Mesela gelişmiş bir ipekçilik merkezi olan İşkodra’da 1812 yılında 6.000 İpek tezgâhı varken bu sayı daha aradan on yıl geçmeden 40ffe düşmüştü. Yine aynı şekilde Tırnova’da 1812dc 2.000 olan dokuma tezgâhı sayısı 1830’lu yılların başında 20ffe İnmişti. İmparatorluğu gezen yabancılar da bu dununa dikkati çekmişlerdi. Nitekim Charles Texİer, Anadolu’da seyahat ederken 1836’da gördüğü Ankara’yı şöyle anlatmaktaydı: “Geçen yüzyılda Ankara’da çeşitli Avrupa kuruluşları faaliyet halindeydi. Şimdi bunlardan hiç birisi kalmamıştır. O zamanlar 25.000 balyadan fazla kumaş, çorap v.s. gibi mamul eşya İhraç edildiği halde, bu sayı bugün 5.000 balyaya düşmüştür.” Bkz: Rıfat Önsoy, “Tanzimat Dönemi

”Halkın ve ordunun kullandığı yün çuhalar son zamanlara kadar Edirne, Selanik ve İstanbul gibi merkezlerde dokunurdu. Fakat bu sanayi kolu pazar arayan Avrupa mamullerinin rekabeti karşısında sükût etti” demektedir. Bütün bu gelişmelerin, bir neticesi olarak İşsizlik artırmağa ve dış ticaret dengesi imparatorluğun aleyhine bozulmaya başlamışt13.

XIX. yüzyılın İlk yarısı aynı zamanda Osmanlı parasının en büyük istikrarsızlık yaşadığı bir dönemdi. II. Mahmut tahta çıktığında, Osmanlı kuruşunun içinde 5,9 gam gümüş ancak bulunmaktaydı. Daha sonraki 30 yıl boyunca paranın İçindeki gümüş oram sürekli düştü ve nihayet 1844’te 1,0 gram olarak belirlendi. Böylece kuruş 1808 ile 1844 yılları arasında değerinin Yo 83’ÜnÜ kaybetmiş oldu4, Kastamonu’daki ekonomik faaliyetler bu geçiş dönemi koşulları göz önünde tutularak değerlendirilirse daha gerçekçi sonuçlar elde edilebilecektir.

Kastamonu, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462’de Osmanlı topraklarına katılmış ve Anadolu Eyaleti’ne bağlı bir sancak merkezi olmuştu. Bu geçiş döneminde Kastamonu esnafının ve zanaatkârlarının çeşitliliği dikkat çekicidir. Şemseddin Sami’nin “Kamûsü’l-A’lâm” isimli eserinde Kastamonu’nun esnaf ve zanaatkârları hakkında bir hayli malumat bulmak mümkündür. Sami’nin belirttiğine göre XIX. yüzyılda Kastamonu’da 1919 dükkân ve mağaza, 45 han, 15 hamam, 2 imaret ve bedesten, 28 fırın, 3 su değirmeni, 4 kiremidhane ve pek çok debbağhane vardır. Şehirde bakırcılık sanatı hayli İleri olup her ne kadar eskisi kadar bol çıkmıyor ise de, yeni tarzda güzel kap kacak İşlemeciliği yapılmaktadır. Kuyumculuk, demircilik ve debbağiye dahi hayli ileridir. Yine döşemecilik, yataklık, çarşaflık, peşkir, hamam takımı, yerli bez, yelken bezi gibi dokumalar öteden beri yapılmaktadır. Ayrıca dokunan bu ürünler Kastamonu halkının kullanımına sunulmakla beraber bir miktarı ülke içinde ihraç edilmektedir. Bu İhraç ürünleri arasında kendir, urgan, tiftik ve kuru üryani eriği de bulunmaktadır5.

XIV. yüzyılın İlk yarısında Anadolu’da bir seyahat yapan ve Kastamonu şehrine de uğrayan İbn Batuta, seyahatnamesinde o dönemde şehirdeki gıda fiyatları İle İlgili çarpıcı bilgiler vermektedir. İbn Batuta bu eserinde şu bilgilere yer veriyor: “…Bu şehir, Anadolu’nun en büyük, ‘en güzel beldelerinden biridir. Yaşamak için pek çok kolaylıkları olan, eşya fiyatlarının en ucuz olduğu yerler arasında bulunmaktadır. …Bu şehirde kırk gün kaldık. İki dirhem vererek besili bir koyun alıyor ve yine iki dirhemle bize yetecek kadar ekmek sağlıyor ve bu nevale bizlere tam bif gün yetiyordu. Kafilemiz on iki kişi olup, iki dirhemlik bal helvası alsak hepimiz doyuyorduk. Bir dirhemlik kestane İle ceviz aldık mı, hepimiz yesek dahi yine de artıyordu. Kışın en şiddetli günlerini geçirdiğimiz halde

Sanayileşme Politikası 1839—1876”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:2, Ankara

Şubat 1984, s.5.

  • Önsoy, agu, s.5-6.
  • Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, İstanbul 2000, s.210. 5 Şemseddin Sami, Kamûsu’l-A’lâm, V, İstanbul 1314, s.3662.

bir yük odunu bir dirhemle satın almak mümkün İdi. Bugüne kadar dolaştığım bunca ülkede bu şehir kadar ucuzuna rast gelmemiştim”.[1]

Şunu belirtmek gerekir ki o devirde İbn Batuta’yı şaşırtan bu ucuzluk, bir bakıma ahi teşkilâtının ekonomik hayatta kurduğu istikrarın sonucuydu. Bu gerçekle birlikte, bölgede esnafın ve zanaatkârların hummalı bir uğraşı söz konusuydu.

Esnaf ve Zanaatkâr Zümreleri

Osmanlı’da esnaf teşkilatı; üretim yapan, hizmet sunan ve ücari faaliyetlerde bulunan kentli zümreleri bünyesinde örgütlenmiş olarak bulunduran, yaygın ve gelişmiş bir sistemdi. Bu teşkilatın şehrin yönetimi ve ekonomisinde önemli bir rolü vardı. Kendi üyelerinin mesleki ve sosyal yaşamlarında da temel ve belirleyici bir unsur olarak kabul ediliyorlard1[2]. Yine Osmanlı merkez yönetimi, esnaf liderleri aracılığıyla çeşitli kural ve nizamların uygulanmasını sağlamış, esnafın devletle olan ve kendi aralarındaki ilişkilerini düzenlemiş oluyordu. Ancak Osmanlı şehirlerinin hepsinde görülen bu yaygın ve güçlü esnaf teşkilatı, XVI. yüzyıldan İtibaren gittikçe zayıflamış ve özelliklerini kaybetmeye yüz tutmuştu[3][4].

Osmanlı kentlerinde, halk ve esnafı yakından ilgilendiren en önemli sorunların başında günlük gereksinimlerin karşılanması geliyordu. Devrin ulaşım zorlukları, uzun süren savaşlar, büyük doğal afetler (kıtlık, deprem, su baskını gibi) arada sırada kent halkını güç durumda bırakır, onları açlıkla karşı karşıya getirirdi. Bu durumda özellikle temel ihtiyaç maddelerinin uygun fiyatlarla sağlanması yönetimin başlıca amaçlarından birisini oluşturuyordu. Ekonomik ve sosyal bir önlem olarak fiyatların denetim altında tutulması için başvurulan ilk yöntem, yönetimin Üretici ve aracı olanlarla tüketici arasındaki alım ve satım ilişkisine doğrudan karışması İdi. Sözünü ettiğimiz fiyatların kontrolü “narh” olarak ifade edilirdi. Narh koyulurken yani her ürün ve malın fiyatı ayrı ayrı belirlenirken, niteliği ve kalitesi de göz önünde tutulur, ona göre değer biçilirdi. Üretici ya da tüketiciyi korumak amacıyla başvurulan narh uygulaması iki yönlüydü. Malın satılabileceği en düşük taban fiyatı birinci yönü, mal veya hizmetin satılabileceği en yüksek tavan fiyatı İse ikinci yönü teşkil ediyordu9.

Kastamonu, Selçuklular döneminde büyük sanayi ve ticaret merkezleri arasında yer alıyordum. Osmanlı döneminde ise diğer Anadolu şehirlerinin pek çoğuyla benzer özellikler gösteren ekonomik ticari faaliyetlere sahipti. Burada zanaatkârlarca üretilen İhtiyaç maddeleri belli bir sınıflamaya tabi tutulabilir.

Üretilen [5]bu mal çeşitleri madeni eşya, dokuma, deri ve diğer küçük el ürünleri olarak tasnif edilebilir.

Şehrin ekonomik faaliyetinde bakır ve bakırdan imal edilen eşya önemli bir yer tutmaktaydı. Bakırdan yapılan kazan, tava gibi eşya İmalatı bir hayli gelişmişti. O kadar ki Osmanlı payit4hünın bakır tas ihtiyacı Kastamonu’da yapılan üretimle karşılanıyordu11 . Bakır işlemeciliği burada adeta sanatkârane bir şekilde yapılmaktaydı. Kastamonu lüks bakır eşya üretimi ile de ünlüydü ve Kastamonu bakırcılığı XVIII. yüzyıl sonlarında da önemini korumuştun. Şüphesiz Kastamonu’ya bağlı bir kaza merkezi olan Küre’den, bakır madeninin çıkarılması bunda en büyük etkiye sahipti, Kâtip Çelebi Küre-i Nühas’dan çıkartılan bakırın burada işlendiğini bildiriyordu. XIX. yüzyıl başlarında bölgeyi gezen Texier şehir halkının dokumacılık ve bakırcılık gibi İki zanaatla geçindiğini söylüyordu[6]. Bölge kükürt ve bakır madeni bakımından zengindi[7].

Bundan başka şehirde dericilik ve deriyle ilgili sanat dalları önemli bir yer tutuyordu. Daha Osmanlı hâkimiyeti öncesinde Kastamonu, deri sanayi merkezleri arasında yerini almış, Kastamonu marokenleri dünyada ün yapmıştı[8]. Osmanlı döneminde de Kastamonu’nun deri sanayisindeki bu konumu devam etmekteydi16. Şehirde dericilikle İlgili meslek gurubunun önemli bir yer tutmasında çevredeki hayvancılığın büyük rolü vardı. Ancak dericilikte Kastamonu’da

herhangi [9]bir Anadolu kentinde olduğu kadar, yerel gereksinimi karşılayacak düzeyde, üretim yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim XVIII. yüzyıl ortalarında, debbağ esnafına yılda 50 sığır ve 25 manda gönünün yetmekte olması bu zanaatın Kastamonu’daki boyutlarım göstermektedir. Kastamonu’ya ait şer’iye sicillerinde “debbağ” unvanı çokça geçmektedir. Mesleğin yaygınlığı açısından bir İpucu mahiyetindeki bu bilgi dikkate şayandır. XVIII. yüzyılın sonları sicillerde neredeyse üç kişiden birinin “debbağ” lakabıyla anılması bu faaliyetin bölgede canlılığını göstermektedir. Debbağlar, Kastamonu’da Nasrullah Köprüsü’nün doğusunda, Debbağlar Camisi çevresinde yoğunlaşmışlardı. 1830 yılında Kastamonu’dan İstanbul’a deri çeşitlerinden gönderilmesi emrediliyordu. Bu durum o dönemde bölgede dericiliğin ağırlığına İşaret etmekteydi. Deri İşçiliği Kastamonu’dan daha üstün olmakla birlikte Taşköprü’de de revaçtayd1i7.

XVIII. yüzyıl sonlarına Işık tutan Kastamonu şer’iyye sicillerindeki kişi adları ve dükkân İsimlerinden hareketle esnaf ve zanaatkâr grupları (tablo 1) tespit edilebilmektedir[10]. Bu zümreler günün şartları İçerisinde İnsan İhtiyaçlarının karşılanmasında ve hayatın devamında elzem olan maddeleri vücuda getirmekteydiler. Ancak XVIII. Yüzyılın sonunda işlenmiş makine mallarının Osmanlı pazarlarını İstila etmesi, Osmanlılarda ise büyük sermaye bulunmaması ve buna bağlı olarak da fabrikalaşmanın olmaması nedeniyle el sanatları ve az üretilebilen mallar büyük fiyatlara mal olmakta, halk yabancı mallarına rağbet etmekte ve yerli esnaf zor durumda kalmaktayd1[11].

Tablo 1. Kastamonu’da Esnaf ve Zanaatkâr Gruplarının Fonksiyonlarına Göre Dağılım

Kastamonu tekstil üretiminde başı çekmekteydi. Taşköprü’yü de içeren kenevir üretimi, İpek ve tiftik mamulleri daha XVI. yüzyılda gelişme kaydetmişti[12]. Sinop, Kastamonu’ya bağlı kazalar içerisinde keten üretiminde %50’nin üzerinde bir paya sahipti[13] . Kastamonu’nun en önemli üretim ve ihraç malı dokumalarıydı. Şehirde küçük atölyelerde hatta evlerde dokumacılık yapılmaktaydı. Türk kumaşlarının Venedik, Cenova, Fransa, İngiltere, Almanya ve İsveç dâhil Kuzey Avrupa ülkelerine İhraç edildiğine ve Türk tezgâhlarında dokunan kumaşların Çin’den; İran’dan, Lehistan’dan sipariş edildiğine[14] bakılırsa dokumacılığın ne anlama geldiği daha anlaşılırdır. Kastamonu’da bilhassa urgan dokumacılığı, halkın başlıca üretim ve geçim kaynaklarından biriydi. Bölgede kendir ziraatının yapılması urgan üretiminde temel etkendi. Şehirdeki hanlar zamanla urgancılığın merkezi haline gelmişti. Bu hanlar zamanla kendir veya urgan ham olarak da İsimlendirilmişlerdi. Bugün bile İstanbul ve başka şehirlerde oturan pek çok Kastamonulu tüccar memleketlerine bağlı olarak urgan ticareti yapmaktadır. 1832 yılında Kastamonu’dan donanma için 1500 kantar sof tel ile birlikte kendirin satın alınarak işlendikten sonra tersaneye gönderilmesi fermanın ertesi yıl tekrarlanıyor olmasına bakılırsa, İstanbul’a Kastamonu’dan sürekli urgan ve sof akışı oluyordu. Donanma teçhizatında kullanılmak üzere gönderilen bu kendirin takibi İçin Kastamonu’da Kendir Eminliği bulunuyordu[15].

Yine XIX. yüzyıl başlarında Kastamonu’da elde edilen yünün, Ankara sofusu kadar iyi olduğunda şüphe yoktu. Nitekim Adana’dan gelen pamukla, kadınların gemi yelkeni yapıp İstanbul’a gönderdikleri belirtilmektedir[16].

Yaygın urgan Üretiminin dışında dokuma alanında penbeci, bezzaz, basmacı ve boyacı gibi esnaf gruplarıyla karşılaşılmaktadır. Zira kumaşın kaba dokunmasından sonra devreye boyacılar, tarayıcılar ya da tıraşçılar girmekteydi. Şer’iye Sicillerinde geçen sokak İsimleri bu zanaat dallarının Kastamonu’da varlığına ait bilgilerimizi kuvvetlendirmektedir. Ayrıca el dokumacılığı varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. Sofra bezi baskıcılığı ve sarı yazma baskıcılığı, ahşap oyma ve sandık yapımcılığı, mekikli dokumacılık ve İğne oymacılığı, işlemecilik (çeyiz İşleri, nakış), saraçcılık, semercilik, bıçakçılık, kıstı yapımcılığı ve çarşaf bağlamacılığı Kastamonu’da ve İlçelerinde üretimi devam etmekte olan el sanatlarıdır[17].

Kastamonu ve çevresinin İhtiyacını karşılamak için şehirde boyacılık ve basmacılık birer İş kolu olarak ortaya çıkmıştı. Bu İki İş kolu adeta İç İçe hizmet veriyordu. Şehirde bez, kumaş gibi ürünlerin boyanması için boyahaneler mevcuttu[18]. Kastamonu’da rastlanılan en eski boyacı dükkânı 1720 tarihliydi ve kırmızı boyacı Acemoğlu Ahmed’e aitti. 1820 tarihinde kırmızı, mavi ve sair bez boyanması faaliyeti 21 İş yerinde yapılmaktaydı. 1842’de İse Kastamonu’da alası kırmızı, on altısı mavi boyama yapan toplam 22 boyahane bulunmaktaydı. XVIII. yüzyılın sonlarında Kastamonu şehir merkezinde 30 civarında basmacı esnafı bulunmaktaydı. 1785 tarihinde bu 30 basmacı esnafı, bazı ehliyetsiz kişilerin dükkân açarak kendilerini mağdur ettiklerinden şikâyetçi olmuşlardı. 1842’de Kastamonu’da her biri 4-8 arası baskı makinesi bulunduran 32 basmacı esnafı bulunuyordu[19]. Tüm bu rakamlar boyacı ve basmacıların Kastamonu ekonomisinde oldukça önemli bir yer işgal ettiklerini göstermektedir. 1848’lefde bu iki iş kolu aralarında iş bölümüne gitmişlerdi. Bu bölüşüme göre bez, astar, çadır ve benzerlerini çeşitli renklerle basmak basmacı esnafına; çivid, siyah, yeşil ve bekam renkleriyle bez, astar, tülbent, çadır ve saireyi boyamak boyacılara mahsus kılınmıştı. Ancak basmacıların zaman zaman “kazan miskisi” denen boyayı, gizlice imal ederek boyacıların işine müdahale ettikleri ve konunun yargıya intikal ettiği olmuştu28.

Üretim kapasitesi Kastamonu’nun iç gereksinimini karşılamakla sınırlı diğer sanayi kolu, mumculuk ve kandil yağı üretimiydi. Mum eski devirlerden beri en önemli aydınlatma aracıydı. Cami, mescit, türbe ve zaviye gibi mekânların aydınlatılmasında ve evlerde kullanılırdı. XVIII. yüzyılda Kastamonu’da bir mumhane olduğu[20], şehrin cami ve mescitleriyle, halka yetecek kadar şem-i fevgan ve şem-i aselin burada üretildiği bilinmektedir. Saraçlık bölgede mahalle ve köy İsimlerine ad olabilecek yoğunlukta hizmet vermekteydi. Saraç; at ve sair hayvanlara eyer, yular, koşum yapardı. Saraçlar mahallesi Kastamonu’da bu mesleği icra edenlerin ikamet ettikleri, toplandıkları yerdi. Koşum-eyer takımları yapan ve bu takımları süsleyen saraçların yanında Kastamonu’da kıl dokumacılığı yapan muytablar vardı. Semerciler, nalcılar ve haffaflar (ayakkabıcı) şehirde mal ve hizmet Üreten önemli esnaf gruplarıyd1[21]. Bölgenin ormanlık olmasından dolayı marangozluk ve dülgerlik de gelişmişti[22] .

Şehirde mal ve hizmet üreten bu esnaf gruplarının yanında, alım-satım işleriyle İç dağıtımı sağlayan esnaflar da vardı. Alım-satımla İştigal eden bu esnafların hangi adlarla faaliyet gösterdiklerine kısaca değinmek gerekirse, bu küçük tüccar vasıflı esnaf çoğunlukla gıda üzerine çalışmaktaydı. Bakkal, kasap, paçacı, tuzcu, duhancı, saka gibi. Bu tür meslekler uzun süreli eğitim gerektirmezdi. Alım-satımla uğraşan İkinci esnaf grubunu eski ve yeni eşya alıp-satan oturakçı, eskici, hurdacı, çerçi ve dökmeciler oluşturuyordu. Bu grupların mal temini hanlardan ya da başka esnaftan paylaşma şeklinde oluyordu.

XVII. yüzyılın ünlü seyyahı Evliya Çelebi, Osmanlılarda bine yakın meslek gurubunun varlığına işaret etmiştir. Şer’iye Sicillerinde adı geçen kişilerin lâkaplarından ve zikredilen dükkân İsimlerinden XVIII. yüzyılın sonlarında Kastamonu’da çok çeşitli esnaf ve zanaat kollarının bulunduğu anlaşılmaktadır. O kadar ki Kastamonu esnaf ve zanaatkârlarının adları Deveciler, Saraçlar ve Çölmekçiler karyesi gibi sancağın yer adlarına kadar tesir etmiştir. Anadolu kentlerinin hemen tümünde olduğu gibi Kastamonu’da da tarih boyunca ticari faaliyetler bulundukları sokaklara adlarını vermişlerdir. Kastamonu’da bugün dahi mahalle ve sokak adlarına bakarak, çoğunluğu sona ermiş geleneksel ticari faaliyet ve zanaatların yoğunlaştıkları bölgeleri tespit etmek mümkündür. Kastamonu sicillerinde XVIII. yüzyıl sonlarında adı geçen sokak isimleri şunlardır: Döğücüler sokağı, Kuyumcular sokağı, Huffâflar sokağı, Temûrcüler sokağı, Yapucular sokağı, Kazgancılar sokağı, Dökmeciler sokağı, Semerciler sokağı, Mevteyâb sokağı, Deveciler mahallesi.[23]

Ticari Faaliyetler

Kastamonu’nun Osmanlı öncesi ekonomik yaşamı hakkındaki bilgilerimiz sınırlı da olsa, daha İsfendiyar Bey zamanında Kastamonu’da üretilen sof ile bakırın önemli ihraç malı olduğunu ve Sinop Limanı aracılığıyla Venedik ve Cenevizlilerle ticari ilişkiler kurulduğunu bilmekteyiz[24]. Kastamonu şehrinin XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyıl başlarında ticari ve ekonomik yaşantısı, bu dönemde kente gelen gezginlerin gözlemleri sayesinde aydınlatıcı olabilmektedir. 1814 tarihinde şehre gelen J. Macdonald Kinneir kendisi burada İken pazarların mal ile dolduğundan, ancak kışın uzun sürdüğü zamanlarda halkın açlıkla karşı karşıya kaldığından söz emektedir. XIX. yüzyıl ortalarına doğru şehre gelen E. Borâ, Kastamonu’da ticari yaşamın sönük olduğundan, şehirde ticaretin ehemmiyetini kaybettiğinden ve yılda bir kez yapılan panayırın bile canlılık meydan getirmediğinden söz etmektedir[25], 1842’de yüzyıl başlarında bölgeye gelen Aİnsworth ise, kentin başlıca ticaret malının yün olduğunu, ayrıca bakırcılık, dericilik ve pamuklu dokumacılık yapıldığım, basma ve boyacılık atölyelerinin de bulunduğunu belirtir[26]. Buna İlave olarak incelediğimiz sicillerde Kastamonu’da penbe (pamuk), kesdâne ve kahve ticaretinin de yapıldığını görüyoruz.

Sicil kayıtlarından Kastamonu da ticareti yapılan ürünlerin, ülkenin nerelerinden getirildiğini tespit etmemiz mümkün olmaktadır. Bununla birlikte halk tarafından tüketilen yiyecek maddelerinden ve kullanılan eşyaların İsimlerinden, şehrin ticari yelpazesi hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Buna göre Sözünü ettiğimiz dönemde Kastamonu’da Osmancık ve İstanbul kuru üzümü tüketiliyor; Selanik lüfka, keçe ve peştamalı; Adana ve Aydın pembesinin; Sakız halısının; Şâm kılıç ve entarisinin; Tokat çemberi, havlusu ve yorgan yüzü; Mısır kılıç, peşkir ve peştamalı; Manisa alacası; Leh basması, yastık ve yorgan yüzü; Kütahya tas ve fincanı; Koçhisar kilimi; Frenk temûr, çakı ve kılıcı; Bosna feneri; Bilecik yastığı; Borlu yağlığı; Halep kaftan, kuşak, entari ve peştamalı; Bursa kaytanı; Edirne kuşağı; Hatay bohçası; Kırcalı, Yenice ve Bursa duhanı; Tosya şah; Bağdat buşisi; Antalya İpliği; Hama ve Moskov alacası; İstanbul altını; Hind, Kargı ve Köprü destârı, Tire havlusu; Yanbolu keçesi; Venedik tüfeği; Trablus, Koçhisâr, Halep, Hama kuşağı; Beypazarı kilim ve seccâdesi kullanılıyordu.

XVIII. yüzyılın sonlarında Kastamonu ticari yaşamı hakkında bize fikir veren bir diğer olgu, tereke defterleri ile sicillerde verilen ürün fiyatları olmaktadır. Kastamonu’ya kara yolu ile ulaşan ticari mallar mutlaka kervanlarla taşınmaktaydı. Kastamonu’ya sözünü ettiğimiz dönemde iplik ve dokuma sanayinin ham maddesi olan penbenin (pamuk) Aydın ve Adana’dan getirildiğİ36, ayrıca ticaret İçin Kırım[27], İstanbu1[28] ve Konya’ya39 gidildiği görülmektedir. At, katır, eşek ve develerden meydana gelen kervanların yol güvenliği ve diğer İhtiyaçlarının temininde menzil teşkilatı faaliyetteydi. Kervanların yanı sıra kişisel girişim ve taşımacılığın mevcudiyeti de gözden kaçmamalıdır. Ama çoğunlukla ticaret metaı toptancı tüccarlar eliyle taşınmaktaydı ve getirilen malların şehir esnafına dağıtım yeri hanlardı.40.

Kastamonu’da XIX. yüzyıl başlarında ticari faaliyetler çarşı, pazar ve bedesten gibi mekânlarda sürdürülüyordu. Bu mekânlar esnafın ve zanaatkârların yanında tüccarların da bir aradalığını ifade ediyordu. Bunlar İçerisinde çarşı daha geniş bir kavram olup, çeşitli esnaf gruplarının birlikte bulunması İdi. Kastamonu şehrine gelen kırsal hammaddeler burada bir dönüşüme tabi tutuluyordu. Kastamonu’da meyve pazarı XVIII. yüzyılda Kapan Hanı’na bağlı olarak çalışmaktaydı. Şehre taşra kazalarından getirilen yaş meyve ve sebze “Yemiş Pazarı”ndaki bakkal ve manavlara kapasitelerine göre dağıtılırdı. Şehirde pamuk ve pamuk Ürünleri ticareti de yapılmaktaydı, Pamuk eskiden beri Kastamonu pazarında satılıyordu. XVIII. yüzyılda şehre tütün getirilip satıldığı da bilgilerimiz arasındadır41.

Osmanlı-Türk şehirciliğinin ana prensiplerinden biri şehirlerde dini ve ticari merkezlerin kurulması olmuştur. Şehir ancak bu merkezlerin etrafında gelişerek çevreye yayılıyordu. Ticaret hayatı da yeni Türkleşen her şehirde ilk kurulan tesislerden olan bedesten etrafında ve yakın çevresinde gelişiyordu. Ticaret bölgesinin adeta merkezi olarak kurulan bedesten, sağlam ve kâgir yapısı ile tüccarların değerli mallarını koruyan bir çeşit İç kaleyi andırıyordu[29]. Kastamonu’nun önemli alışveriş merkezleri arasında bedesten[30], XVIII. yüzyılda kumaş, alaca bez, bogasi (astar) ve benzer malların satıldığı yer olarak görülmektedir. Taşralı tüccarların getirdikleri mallar buradaki esnaf eliyle halka saülmaktayd144. Bedestende tüccarların değerli mallarının dışında çarşı esnafıyla birlikte kasları, evrakları, defterleri muhafaza ediliyordu. Şehirde bedesten demek çarşı ve endüstri mahallerinin bir nevi çekirdeği demekti. Çarşılar bedesten etrafında biçimleniyor, yakınına tüccar hanları yapılıyor veya evvelce yapılanlar gittikçe yayılıyor, aralarda İki kenarında dükkânlar olan sokaklar meydana geliyordu. Fonksiyonları bakımından çeşitlilik arz eden bu yapılar türlü alış-verişin yapıldığı mekânlardı. Aynı çarşı ve bedestende Müslim-gayrimüslim birlikte iş yapabilmekteydi. Satış gereken terekeler dahi kassâmın gözetiminde bedestende müzayedeye çıkarılarak satılırdı[31] . Bedesten, Osmanlı devrinde ortaya çıkmış ticari bir yapı çeşidiydi[32]. Kastamonu’nun da bu tek bedesteni, 1468—1474 yılları arasında burada vali olarak bulunan Şehzade Cem tarafından yaptırılmış, Karanlık Bedesten adıyla da anılmıştır. Yapı 1781 yılında yangın geçirmiş, ardından 1802’deki İkinci bir yangında İse harap olmuştur. Bunu 1802-1803’teki tamir izlemiştir[33]. Karanlık Bedesten sade bir görünüme sahiptir. Her bir kenarı 23 m uzunlukta olup kare planlı, dört kapılı ve her biri kubbe ile örtülü dokuz bölümden oluşmaktad1L[34]. Cem Sultan’ın vakfından olan Kastamonu bedesteni gelirlerinin toplanması, XVIII. Yüzyıl sonlarında İltizam usulüyle gerçekleştiriliyordu. 19 Mart 1777 gibi bir tarihte bedestendeki dükkânların geliri; vazife görenlere haklarının verilmesi, ortaya çıkacak tamirat İşlerini yaptırması ve 3.000 akçeden fazla gelir kalırsa mütevelliye göndermesi şartıyla El-Hâc Hasan’a iltizâm edilmiştir49.

Kastamonu’da ticaret merkezlerinden bir diğeri hanlard1[35]. Kastamonu’da İnşa edilen İlk hanlar İsmail Bey’in yaptırdığı Deve Hanı ve 1460 tarihli kendi adıyla anılan İsmail Bey Hanı (Kervasaray)’d1f[36]. Deve Hanı İsmail Bey mahallesindedir. İsmail Bey Hanı (Kervansaray) ise Kepkebirler mahallesinde yer almaktad1f[37]. İsmail Bey tarafından külliyesi için vakıf olarak yaptırılmıştır. Hanın geliri ile külliyenin gideri karşılanıyordu. Han İki katlıydı. Alt katı, bölümlere ayrılarak ahır olarak kullanıyordu. Merdivenle çıkılan üst katta ocaklı 29 oda mevcuttu[38]. Kurşunlu Han adıyla da bilinen bu yapı 1756-1757 yılında onarılmıştır. Cem Sultan’ın yaptırdığı Karanlık Bedesten ve II. Beyazid döneminde İnşa edilen Balkapanı, İsmail Bey’in yaptırdığı Kervansaray’ın İki yanına konumlanarak Kastamonu’nun ticaret merkezinin ana yapısını oluşturmuşlardır. Bu büyük ticaret yapıları Kastamonu’da önemli bir ticari potansiyel olduğunu ispatlamaktadır54.

Şehirde Osmanlılar zamanında da çeşitli hanlar İnşa edilmişti. Deve hanı İsmail Bey’in külliyesi İçerisindeydi. Acem (Kürkçüoğlu) hanı İse Sinan Bey Camii’ne vakıf olarak inşa edilmişti. 1730’da Honsalar mahallesindeki Yanık hanı, Yanıkzade Hacı İsmail Ağa tarafından yaptırıldı ve 1809-1810 yılında tamir edildi. Reisülküttap (Urgan) hanı İse 1748’de Reisülküttap Mustafa Efendi tara-

fından yaptırılmıştı. Bu handa 1814-1815 yıllarında onarım gördü55 . İsmini andığımız bu yapılar günümüzde de Kastamonu’nun eski ticarî üstünlüğünü belgeleyen birer anıt gibi hâlâ ayaktadır56. Ayrıca XVIII. yüzyıl sonlarında sicil kayıtlarında Kastamonu’da Bataklı Zade Hanı, Hân-1 Cedid, İmamoğlu Hanı, Nalband Hanı, Tatar Hanı gibi yapıların mevcudiyetine rastlamaktayız57

Kastamonu XVI ve XVII. yüzyıllardan gelen koyun ticareti ağının kolları arasında yer alıyordu58. Ancak ele aldığımız dönemde koyun ticaretinde Kastamonu’nun işgal ettiği yeri mevcut kaynaklardan izlemek mümkün olmamıştır. Bununla birlikte Beylikler devri Anadolu’sundan beri Kastamonu atları özel surette terbiye edilerek Arap atlarından üstün olacak şekilde yetiştiriliyordu. Bu atlar başta Anadolu olmak üzere diğer beyliklere, Bizans İmparatorluğu’na ve ecnebi memleketlere sevk ediliyordu59. Ayrıca Kastamonu’da yetiştirilen şahin ve doğanların dışarıya satılan ticaret metaı oldukları görülmekte ve bu av kuşlarının yetiştirildiği mahallerin teşkil edildiği zikredilmektedir60. Sicillerde geçen samanhaneler bu defa hayvan gıdasının (saman) alınıp satıldığı ticaret yerleriydİ61 . Yine sicillerde İç tüketimi karşıladığını tahmin ettiğimiz arıcılık faaliyeti görülmektedir. Terekelerde bal Öşrü[39] kovanlık ve bal arısı tabirleri geçmekte, bölgede üretilen bal iç pazara sürülmekteydi[40].

Şehirdeki üretim her şeyden Önce şehir halkının İhtiyacım karşılamak için kullanılıyordu. İhtiyaç fazlası yakın çevreye ve diğer bölgelere gönderiliyordu. Kastamonu’da esnafın dikkate değer bir kısmı mal üretimi yapmaktaydı. Esnaf alım-satım işlerini de yürütüyordu. Şehir içindeki yoğun üretim faaliyetlerine rağmen dışardan hammadde getirildiği ve tüketicinin hizmetine sunulduğu görülmektedir. Bu durumda üretim mallarını Kastamonu içinde üretilenler ve dışarıdan gelenler olmak üzere İki bölümde İncelemek yerinde olacaktır.

  • Pars Tuğlacı, Osmanlı Şehirleri, İstanbul 1985, s.205, CC Kastamonu”, Yeni Türk Ansiklopedisi, V, İstanbul 1985, s. 1744; Eyüpgiller, age, s.77—78. (Bu kaynakta Yanıkzade Elhac Ahmed olarak geçmektedir.)
  • Turistik Kastamonu, Kastamonu 1958, s.9—10.KŞS, NO 60, s.159—161 H 178; Kurumlar, age, s.287; ”Günümüzde Bedesten’in kuzeyinde Terziler Sokağı, kuzey bitişiğinde ise Atarlar Çarşısı ve Nalburlar Çarşısı yer almaktadır. Yine Bedesten’in kuzeybatısında Sarraflar Çarşısı bulunur. Keçeciler, Yanık Han’ın doğu bitişiğindeki yolun adıdır. Döğücüler Caddesi, Yanık Han’dan Topçuoğlu Camisi’ne giden yol üzerindeyken, Çilingirler Caddesi Belediye Caddesi’nin güney paralelindedir. Reisülküttap Hanı’nın batısındaki yol, halen İplikçiler Yolu olarak anılır. Belediye Caddesi’nden Yeni Hamam’a giden yol ise, Kuyumcular Caddesi olarak adlandırılmaktadır. Ovalıpazarı Mescidi’ne giden yol Pirinç Pazarı, Belediye’nin güneyindeki Bakırcılar’dan Mahkemaltı Camisi’ne çıkan yol ise, Kömürpazan adını taşır.

Arabapazarı da aynı adlı hamamın batısında yer almaktadır.” Bkz: Eyüpgiller, age, s.24.

  • Faroqhi, agu, s.625.
  • İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara 1988,

6.250.

  • Sevinç, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Düzeni, s.49; Uzunçarşılı, age, s.145.
  • | kiremidli taş samanhane ve üç bâb samanhane için bkz: Neslihan Dal, 69/2 Numaralı Kaştamonu Şer’jye Sicili (H. 1210—1211/M. 1795—1796) Transkripsiyon ve Değerlendirme, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2006, s.66—67.

Kastamonu ve çevresinde üretilerek şehir merkezine hatta civar vilayetlere taşınan ticari ürünlerin çeşitli tahıl, sebze ve meyveyi içerdiği görülmektedir. Boyabat ve Taşköprü kazalarında üretimi yapılan çeltiik64 Kastamonu İç tüketimine yanıt vermekle birlikte, çevre sancak ve kazalara da İhraç ediliyordu. Kastamonu ve çevresinde sarımsak (sîf), soğan, nohut, biber, kavun gibi sebze ürünleri ile zeytin, incir, sahil elması, armut, kestane, üzüm, ceviz gibi çok çeşitli meyveler tüketicilerin hizmetine sunulmaktaydı. Ayrıca Kastamonu’nun Ergani eriği ve misket elması ile meşhur olduğu öteden beri biliniyordu65. Bu ürünler yakın bölgede yılın belli dönemlerinde kurulan panayır ve pazarların aranılan yiyecek maddeleriydi. İzmir-Tokat arası çalışan kervanlar dönüşte Kastamonu’nun bindallı ve yünlülerini de İzmir’e götürüyorlardı”.

Şehirdeki ticari hayatın yabancı esnaf ve tüccarlar eliyle de büyük bir canlılık kazandığını vurgulamak gerekir. Kastamonu’da Müslüman olmayan unsurların kuyumculuk yaptıkları sicillerde anılmaktadır67. Ayrıca sicillerde, hem tereke kayıtlarında hem de mahkemeye intikal eden bazı ticari anlaşmazlıklarda ipuçları bulunmaktadır. Bu bilgilerden hareketle Kastamonu’da ticaret yapan kişilerin sadece Türkler değil, belki de daha çok gayri Müslimler olduğu İddia edilebilir68.

Sicil kayıtlarından Kastamonu’dan Rumeli’ye ticaret için gidildiği anlaşılmaktad1f69. Buna ek olarak Kastamonulu tüccarların ticaret maksadıyla Ankara’ya geldikleri ve orada Çengel hanında kaldıkları bilinmektedir70. Hac için Mısır’a gidilmekte, oradan alış veriş yoluyla Kastamonu’ya eşya akışı yaşanmaktaydı. Bu da Kastamonu’da ticaretin bir diğer boyutuydu. XVIII. yüzyıl İçerisinde  Kastamonu’ya Tavas, Kayseri ve diğer şehirlerden gelen tüccarlar, kaçak olarak mallarını mahalle aralarında halka satmaya çalışırlard171 . Ordu için Kastamonu’dan davar, katır istenmesi, bölgede yetiştirilen bu hayvanların ordunun nakil ve çeşitli İhtiyaçları İçin gönderilmesi Kastamonu’ya ekonomik girdi sağlayan bif

« Kşs, No 60, s.ı-3 H.i.

  • Şemseddin Sami, age, V, s.3661.
  • Sevinç, Osmanlı Soya/ ve Ekonomik Düzeni, s.304.
  • Sicil kayıtlarında ”Kuyumcu kefere ve Kuyumcu Hâllk kefere” geçmektedir. Bkz: KŞS, No 60, $.214—216 H 267; Ayrıca bir başka kayıtta “Kürkçü Şişik kefere” tabiri bulunmaktadır. Bkz: Dal, ae, s.42.
  • Kastamonu sicil kayıtlarında geçen şu olay fikir vermesi açısından anılmayı hak etmektedir: İnebolu kazasına tabi Evrânye karyesinden Mehmed Beşe, Zâtor’a üç yüz guruşa kesdâne satmış, Zâtor’da bu kesdâneyi satarak Mehmed Beşe‘ye üç yüz guruşunu teslim emiştir. Ancak bu iki tüccar aralarında kan paylaşmak üzere anlaşarak yeni bir ticari ortaklığa karar vermişleridir. Zâtor, Mehmed Beşe’den bu üç yüz guruşu alarak frenk kahvesi İşine girmiştir. Satın aldığı kahvenin ticaretinden 1180 guruş kar hâsıl etmiştir. Mehmed Beşe’ye de üç yüz guruşunu teslim etmiş, ancak kahve satışından elde ettiği kârdan aralarındaki anlaşmayı bozarak Mehmed Beşe’ye kar vermemiştir. Bunun üzerine Mehmed Beşe davacı olmuşsa da bu konuda verilen fetva gereğince davasından men edilmiştir. Bkz: KŞS, NO 60, s.238 H.314.
  • Kurumlar, age, s.29; Kastamonu’nun Honsalar mahallesinden Karagöz Mehmed Beşe İbn Ahmed ticaret için gittiği Rumeli’den dönerken yolda ölmüştür. Bkz: Kurumlar, agc, s. 124; Yine Kırkçeşme mahallesi sakinlerinden Mustafa Beşe İbn Mustafa Rumeli’de Pazarcık’ta ticaret makşadıyla bulunduğu sırada ölmüştür. Bkz: Kurumlar, age, s.46, 221. 70 Rİfat Özdemir, XIX. Yiizyıllşı İlk Yansında Ankara, Ankara 1998, s.36. 71 Eyüpgiller, age, s.23-24.

diğer ticari faaliyet alanıyd172. Osmanlı ordusuna paralel olarak donanmanın kereste gereksiniminin bir kısmı da Kastamonu ve çevresindeki ormanlardan karşılanmaktayd1[41]. Gemi yapımında kullanılan katran da Kastamonu dağlarından temin ediliyordu[42].

1831 tarihinde yapılan nüfus sayımı sonucuna göre Sinop kazası dâhil Kastamonu’daki erkek nüfus sayısı 126.497 kişi olup, bu nüfusun 14.861 kişisi Kastamonu şehrinde yaşamaktayd1[43]. Nüfusun yoğunluğun artması ticari hareketliliği de beraberinde getiriyordu. Ancak aynı yıllarda ardı ardına meydana gelen eşkıyalık hareketleri şehrin ticari faaliyetlerini etkilemiştir[44]. Eşkıyalık faaliyetlerine yangın felaketini de eklemek yerinde olacaktır. Zira şehirde 1824 yılı öncesinde meydana gelen “büyük yangın” da pek çok muytap ve semerci dükkânı yanarak kül olmuştu[45]. Eşkıyalık faaliyetleri ve yangın felaketine birde şehirde şiddetle hüküm süren sıtma eklenmelidir[46]. Bu olumsuz etkenlere karşın, XIX. yüzyılın başlarından İtibaren Kastamonu’da ekonomik gücün arttığı söylenebilir. Bunu inşaat faaliyetlerinin canlanışından kestirmek mümkün olabilmektedir[47]. Yine 1795-1796 gibi tarihlerde Kastamonu şer’iye sicillerinde alım-satım işlemlerinin çokça yer alması ekonomik hayattaki canlılığa bir işaret sayılabilir[48].

XVIII. yüzyılın sonlarında Kastamonu’ya bağlı kaza merkezleri olan Sinop ve İnebolu, vilayetimizin deniz-liman ticaretinde oynadığı rol bakımından dikkate değerdir. O dönemde daha çok askeri yönüyle ön plana çıkan Sinop limanı-

72 XVIII. Yüzyıl sonlarında ordunun İhtiyacını karşılamak İçin Kastamonu sancağından İstenen katır (bargir) için bkz: KŞS, s.114-115 H 119, s.125-126 H 133.

nın, tersanede yapılan gemilerin denize İndirilmesinin dışında ticari boyuta da sahip olduğu kanaatindeyiz. İsfendiyar Bey zamanında Sinop limanı aracılığıyla Venedik ve Cenevizlilerle ekonomik-ticari İlişki kurulduğunu belirtmiştik. Muhtemelen Sinop Limanının ticari fonksiyonu Osmanlı döneminde de devam etmİştİr. Tarihte Anadolu’nun İçinden Karadeniz’e ulaşan bir ticaret yolundan bahsedilmektedir. Bu ticaret yolu, Antalya- Konya- Ankara- Çankırı- Kastamonu ve Sinop-Kırım İstikametinde uzanmaktadır. Daha Anadolu Selçuklu döneminde bu yolun ehemmiyeti anlaşılmış, Alâeddin Keykubâd devrindeki Suğdak Seferi gerek Anadolu tacirlerinin gerek İskenderiye-Antalya-Sinop yolunu daha ehemmiyetli bulan Mısır tacirlerinin Sinop merkez olmak üzere bu günkü güney Rusya memleketleriyle yapakları ticareti emniyet altına almak maksadıyla yapılmışt1[49] . Nitekim Kastamonu bölgesinin fethinde de askerî ikmalin. bu yol kullanılarak, Ankara-Çankırı-Kastamonu istikametinde gerçekleştiği ifade edilmiştir[50]. Ayrıca yöre mallarının dışarı gönderilmesine yönelik faaliyetlerin, İnebolu iskelesinde yoğunlaşması ilgiyi hak etmektedir.

Sonuç

XIV. yüzyılın İlk yarısında Anadolu’da bir seyahat yapan ve Kastamonu şehrine de uğrayan İbn Batuta, “bugüne kadar dolaştığım bunca ülkede bu şehir kadar ucuzuna rast gelmemiştim” diyordu. Bu ürünü bol ve ucuz şehir, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462’de Osmanlı topraklarına katılmış ve Anadolu Eyaleti’ne bağlı bir sancak merkezi olmuştu. Candaroğulları Beyliğine başkentlik eden Kastamonu, 500 yıla yakın egemenliği altında bulunduğu Osmanlı Devleti döneminde Kuzey Anadolu’nun önemli bir yönetim ve ticaret merkeziydi.

Kastamonu, daha Selçuklular döneminde büyük sanayi ve ticaret merkezleri arasında yer alıyordu. Osmanlı döneminde ise diğer Anadolu şehirlerinin pek çoğuyla benzer özellikler gösteren ekonomik ve ticari faaliyetlere sahipti. Şehrin ekonomik faaliyetinde bakır ve bakırdan imal edilen eşya önemli bir yer tutmaktaydı ve Kastamonu bakırcılığı XVIII. yüzyıl sonlarında da önemini korumuştu. Bundan başka şehirde dericilik ve deriyle İlgili sanat dallan önemli bir yer tutuyordu. Kastamonu tekstil üretiminde de başı çekmekteydi. Taşköprü’yü de İçeren kenevir Üretimi, ipek ve tiftik mamulleri daha XVI. yüzyılda gelişme kaydetmişti.

Şehirdeki üretim her şeyden önce şehir halkının İhtiyacını karşılamak için kullanılıyordu. İhtiyaç fazlası yakın çevreye ve diğer bölgelere gönderiliyordu. XVIII. yüzyılın sonunda İşlenmiş makine mallarının Osmanlı pazarlarını İstila etmesi esnaf ve zanaatkârları olumsuz etkiledi. Buna rağmen Kastamonu’nun en önemli üretim ve İhraç malı dokumalarıydı. Kastamonu Osmanlı döneminde dokumacılıkta İhtisaslaşmıştı. Bilhassa urgan dokumacılığı, halkın başlıca üretim ve geçim kaynaklarından biriydi. XIX. yüzyıl başlarında Kastamonu’da elde edilen yünün, Ankara sofusu kadar iyi olduğunda şüphe yoktu. Yaygın urgan üretiminin dışında dokuma alanında penbeci, bezzaz, basmacı ve boyacı gibi esnaf gruplarıyla karşılaşılmaktaydı.

Kastamonu ve çevresinin İhtiyacını karşılamak için şehirde boyacılık ve basmacılık birer İş kolu olarak ortaya çıkmıştı. XVIII, yüzyılın sonlarında Kastamonu şehir merkezinde 30 civarında basmacı esnafı bulunmaktaydı. 1820 gibi bir tarihte kırmızı, mavi ve sair bez boyanması faaliyeti yapan 21 İş yeri mevcuttu. Üretim kapasitesi Kastamonu’nun İç gereksinimini karşılamakla sınırlı diğer sanayi kolu, mumculuk ve kandil yağı üretimiydi. Şehirde mal ve hizmet üreten bu esnaf gruplarının yanında, alım-satım İşleriyle İç dağıtımı sağlayan Bakkal, kasap, paçacı, tuzcu, duhancı, saka gibi esnaflar da vardı, O kadar ki Kastamonu esnaf ve zanaatkârlarının adları Deveciler, Saraçlar ve Çölmekçiler karyesi gibi sancağın yer adlarına kadar tesir etmişti.

Kastamonu’da ticari faaliyetlere gelince, dönemin şartları İçerisinde bir canlılık söz konusuydu. Sicil kayıtlarından şehirde penbe (pamuk), kesdâne ve kahve ticaretinin yapıldığı anlaşılmaktadır. XVIII. yüzyılda şehre tütün getirilip satıldığı da bilgilerimiz arasındadır. Bu ticarete paralel olarak penbenin (pamuk) Aydın ve Adana’dan getirildiği, ayrıca ticaret İçin Rumeli, Kırım, İstanbul, Ankara ve Konya’ya gidildiği görülmektedir. Kastamonu’da XIX. yüzyıl başlarında ticari faaliyetlerin sürdürüldüğü mekânlar çarşı, pazar ve bedestendi. Şehre gelen mallar ve ticari ürünler buralarda bir dönüşüme tabi tutuluyordu.

Kısacası Kastamonu yeniçağın sonu ile yakınçağın başlarında esnaf grupları, zanaatkârlar ve ticari faaliyetleriyle dinamik yapısını sürdürüyordu. Esnaf ve zanaatkârlar şehrin ihtiyaç maddelerinin üretimi ve pazarlanmasında çok çeşitli alanlarda hizmet sunuyorlardı. Şehrin tüccar sınıfı ise içten dışa veya dıştan içe hammadde ve tüketim maddeleri taşınmasına aracılık ediyorlardı.

Kaynaklar:

1190-1191 Talihli 60 Numaralı Kastamonu Şer’iy Sicili.

AKŞİT, Niyazi, ‘Kastamonu”, A’dan Z’ye Tarih Ansiklopedisi, Yelken matbaası, İstanbul 1981, $.589-590.

AYDÜZ, Davut, İslâm İktisadında Narh, İzmir 1994.

CUNBUR, Müjgân, “Kastamonu Tarihinde Ahiler ve Esnaf Kuruluşları”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu Tebliğler (19—21 Ekim 1988 Kastamonu), Ankara 1989, s.13.

ÇADIRCI, Musa, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapılan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1997.

DAL, Neslihan, 69/2 Numaralı Kastamonu Şer’iye Sicili (H. 1210-1211/M. 1795-1796) Transkripsiyon ve Değerlendirme, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2006.

DARKOT, Besim, ‘Kastamonu”, İslam Ansiklopedisi, VI, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Eskişehir 1997, %399-403.

DEMİREL, Ömer, “Osmanlı Esnafı (1750-1850)”, Türkler, XIV, Ankara 2002, $.253264.

EYİCE, Semavi, “Bedesten”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, V, İstanbul 2001, &302-311.

EYÜPGİLLER, Kemâl Kutgün, “Kastamonu Kent Tarihi Fiziksel Gelişimi, Anıtsal Yapıları ve Konudan”, EJOS, ı (1998), No.1, s. 1-149.

FAROQHI, Suraiya, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, (Türkçesi: Neyyir Kalaycıoğlu), Tarih Vakfı Yurt yayınları, İstanbul 1994.

İSKENDER, Pelin, “Bir Yerel Tarih Araştırması: 17. Yüzyıl Şer’iyye Siciline Göre Kastamonu”, Kastamonu Eğitim Dergisi, XIII, No:2, Ekim 2005, $.565-582.
FAROQHI, Suraiya, “Krizler ve Değişim 1590—1699”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Soya/ Tarihi 1600—1914, II, (Çeviren: Ayşe Berktay), Eren yayıncılık, İstanbul 2004, $.543-757.

KARAL, Enver Ziya, Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı 1831, Başvekalet Umum Müdürlüğü, Ankara 1943.

CKastamonu”, Meydan Larousse, VII, Meydan yayınevi, İstanbul 1988, s.57-60.

“Kastamonu”, Yeni Türk Ansiklopedisi, V, Ötüken yayınları, İstanbul 1985, s. 1741-1744.

”Kastamonu”, Hayat Ansiklopedisi, IV, Hayat yayınları, Tarihsiz, s. 1893-1894.

”Kastamonu İli”, Büyük KMfjir Ansiklopedisi, VII, Başkent yayınevi, Ankara 1984, s.25722576.

KÖPRÜLÜ, Fuad, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara 1988.

KURUMLAR, Zaliha Ay, 69/1 Numaralı Kastamonu şer’iye Sicili (H. 1210-1211/M. 1795-1796) Tranşkriptli ve Değerlendirme, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2006.

MADEN, Fahri, XVIII. Yiioıl Sonlarında Kastamonu (Şer’iyye Sicilleıine Göm), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2004.

PAMUK, Şevket, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, Tarih Vakfi Yurt Yayınları, İstanbul 2000.

PAKALIN, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, Milli Eğitim Bakanlığı yayınları, İstanbul 2004.

ÖNSOY, Rıfat, “Tanzimat Dönemi Sanayileşme Politikası 1839—1876”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:2, Ankara Şubat 1984, $.5—12.

ÖZKAYA, Yücel, “XVIII. Yüzyılda Taşra Yönetimine Genel Bir Bakış”, Türkler, XIII, Ankara 2002, &699-709;

ÖZKAYA, Yücel, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları, Ankara 1985.

ÖZTÜRK, Sait, “Kassâm”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, M’IV, İstanbul 2001, s. 579-582

SEVİNÇ, Necdet, Osmanlılarda Soyo-Ekonomİk Yapı, I, Kutsun yayınevi, İstanbul 1978.

SEVİNÇ, Necdet, Osmanlı Soya/ ve Ekonomik Düzeni, Üçdal neşriyat, İstanbul 1985.

ŞAHİN, ilhan, “Kastamonu”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XXIV, İstanbul 2001, $.585-588.

ŞAHİN, Yüksel, “Kastamonu çarşaf Bağları”, Folklor/Edebjat, XII, sayı: 46, Ankara 2006, %525-529.

Şemseddin Sami, Kamûsü’I-A’lâm, V, İstanbul 1314.

TAŞDENIİR, Mehmet, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi ve Kullanım Alanları”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergidi, Sayı:8, İstanbul 2003, s.l -24.

TUĞLACI, Pars, Osmanlı Şehirleri Milliyet armağanı, İstanbul 1985.

TURAN, Osman, Tiirk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, II, Boğaziçi yayınları, İstanbul 1994.

TURAN, Refik, “Selçuklular Döneminde Kastamonu”, Türk Talibinde ve Kültüründe Kastamonu11 (19—21 Ekim 1988 Kastamonu) Tebliğler, Ankara 1989, s.1—6.

Turistik Kastamonu, Doğrusöz Matbaası, Kastamonu 1958.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakki, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu„, Karakoyunlu, Devletleri, Türk Tarih Kummu yayınları, Ankara 1988.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1988.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, C’Kastamonu’da Tahmiscioğlu Vakası”, Tarih Semineri Dergisi, İstanbul 1937, s.139-152.

ÜNAL, Mehmet Ali, ‘XVI. Yüzyılda Sinop Tersanesi İçin Canik Sancağından Malzeme Temini”, Geçmişten Geleceğe Samsan, (Editör: Cevdet Yılmaz), Samsun Büyükşehir Belediyesi yayınlan, Samsun 2006, s.231-252.

YERASİMOS, Stefanos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye (Tanzimat’tan I. Dünya Savaşma), II, (Türkçesi: Babür Kuzucu), Belge yayınları, İstanbul 1987.

Candaroğıılları Beyliği, I, Türk Tarih Kurumu yayınları, Ankara 1991.

[1] İsmet Parmaksızoğlu, İbn Batuta Seyahatnâmesi’ndeıı Seçmeler, Ankara 1999, s.53.

[2] Gabriel Bear, ”Türk Loncalarının Yapısı ve Bu Yapının Osmanlı Sosyal Tarihi İçin Önemi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, (Çevrien: S.Ferliel), Sayı: 8-12, 1970-1974, s.99-129.

[3] N. Çağatay, Bir Türk Kızı 7,’J/1 0/1171 Ahilik, Ankara 1997, s.3-6. 9 Davut Aydüz, İslâm İktisadında Narh, İzmir 1994, s.3-4.

[4] Necdet Sevinç, Osmanlı Soyal ve Ekonomik Düzeni, İstanbul 1985, s.35; Osman Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, II, İstanbul 1994, s.143.

[5] Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, (Türkçesi: N. Kalaycıoğlu), İstanbul 1994, s.223— 224; Kastamonu’da kalhane ve bakırcı esnafının 1849 yılında faaliyetlerine devam ettikleri kalhanede eritilmek üzere nakledilen bakırla ilgili bilgilerin bulunmasından anlaşılmaktadır. Bkz: Eyüpgiller, age, s.20.

11 Suraiya Faroqhi, ‘Krizler ve Değişim 1590—1699”, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Soya/ Talihi 1600—1914, II, (Çeviren: A. Berktay), İstanbul 2004, s.623.

[6] Besim Darkot, ‘Kastamonu”, İslam Ansiklopedisi VI, Eskişehir 1997, s.401.

[7] Sevinç, Osmanlı Soyal ve Ekonomik Düzeni, $.147—148. Küre bakırının başka vilayetlerce de satın alınıp işlenmesi, Kastamonu ekonomisi bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Bazı XVIII. yüzyıl gezginlerince hem miktar hem de nitelik olarak övgüye değer bulunan Tokat bakırcılarının, hammaddelerinin Önemli bir kısmını Küre’den aldıkları anlaşılmaktadır. Yine Sivas ve Amasya bakırcılam, İhtiyaç duydukları bakırı Küre’den alırlardı. Bkz: Faroqhi, age, s.223; Kâtip Çelebi XVII. yüzyılda Kastamonu’ya bağlı Küre Nühas nahiyesinden bakır çıkartılıp işlenildiğine ve burada İşlenen bakır kapların çevreye gönderildiğine dair bilgiler vermiştir. Kâtip, madende kölelerin çalıştığından ve bunların cesede benzediklerinden bahsetrnektedir. Bkz: Müjgân Cunbur, “Kastamonu Tarihinde Ahiler ve Esnaf Kuruluşları”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu Tebliğler (19— 21 Ekim 1988 Kastamonu), Ankara 1989, s.13; XVIII. ve XIX. yüzyıllarda köle sayısındaki azalmanın Küre madenciliğinin gerilemesine sebep olmuş, XVIII. yüzyıl belgelerinde Kürc madenleri için köle gereksiniminin karşılanması gereğinden söz edilmiştir. Bkz: Faroqhİ, age, s.222; Küre madeni ile ilgili bu hususların bölge ekonomisinde ve hareketliliğinde etkili birer faktör görünümündedir. İlave olarak sicil kayıtlarından Küre Nühâs mukataası gelirinin XVIII. yüzyıl sonlarında 18.000 kuruş olduğunu tespit ediyoruz: Kastamonu Şeriye Sicili, No 60, sayfa 30 Hüküm 30; Bakır gemi İnşasında da kullanılıyor, özellikle Sinop tersanesinde ihtiyaç duyulan bakır İçin Küre-İ Nühaş kadılığına ve maden eminine hüküm yazılarak temini yoluna gidiliyordu. Bedeli ise tersane emini tarafından Ödeniyordu. Bkz: Mehmet Ali Ünal, “XVI. Yüzyılda Sinop Tersanesi İçin Canik Sancağından Malzeme Temini”, Geçmişten Geleceğe Samsım, (Editör: Cevdet Yılmaz), Samsun 2006,

[8] Necdet Sevinç, Osmanlılarda Soyo-Ekonowik Yapı, I, İstanbul 1978, s.20—21. 133. 16 Sevinç, Osmanlı Soyal ve s.137.

[10] Eyüpgiller, age, s.21.

[10] Fahri Maden, XVIII. Yüzyıl Sonlamda Kastamonu (Şer’iy Sicillerine Göre), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2004.

[11] Yücel Özkaya, XVIII. Yji711da Osmanlı Kıımw/an ve Ormanlı Top/ıwı Yaşantısı, Ankara 1985, s.63.

[12] Faroqhi, agm, s. 626.

[13] Mehmet Taşdemir, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi ve Kullanım Alanları”, Türk Kjiltji,tii İncelemekti Deygisi, Sayı:8, İstanbul 2003, s.7.

[14] Sevinç, Osmanlı Soyal ve                                            s. 128.

[15] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1988, s.450.

[16] Eyüpgiller, age, s.19; Daha XV. asırda, Karadeniz limanlarından Avrupa’ya sürekli olarak Kastamonu sofusu İhraç edildiği gümrük defterlerinden öğrenilmektedir. Bkz: Sevinç, Osmanlı Soyal ve Ekonomik Düzeni s.127.

[17] Günümüzde Kastamonu Devrekhane bucağında, Küre köylerinde el dokumacılığının sürdüğü; İnebolu’da keten, Tosya’da yün ve pamuk dokumacılığının olduğu ve ‘Kastamonu Bez?’ adi verilen çeşitli pamuklu dokumaların Bafra, Bartın, Boyabat, Ayancık, Çankırı yörelerine gönderildiği bilinmektedir. Bkz: Yüksel Şahin, “Kastamonu Çarşaf Bağları”, Folklor/Edebiyat, XII, Sayı: 46, Ankara 2006, s.526.

[18] KşS5 No 60, s.109-ııo H 112, 6.111-112 H 113.

[19] Kemâl Kutgün Eyüpgiller, Kastamonu Kent Tarihi Fiziksel Gelişimi, Anıtsal Yapıları ve Konut/an, EJOS, ı (1998), No.1, s.21. 28 Eyüpgiller, age, s.20.

[20] Kastamonu şer’iye sicillerinde 1777 yılına ait bir hükümde şem’hane (mumhane) ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Bkz: Kşs, No 60, s.109-110, H 112.

[21] Eyüpgiller, age, s.22.

[22] İlhan Şahin, “Kastamonu”, TDV İslam Ansiklopedisi, XXIV, İstanbul 2001, s.587.

[23] Kastamonu’daki zanaatkârlık faaliyetleri adeta gelenek haline gelmişti. Bu ekonomik gelenekler XX. yüzyılın İkinci yarılarında hâlâ etkinliğini sürdürmekteydi. 195fflcrdc dokumacılık, urgancılık, boyacılık, basmacılık, eğiricilik, örücülük, bakırcılık, keçecilik, saraçlık, kalaycılık, çilingirlik, demircilik, marangozluk, arabacılık, kunduracılık devam eden zanaatlardandı. Bkz: Tınisfik Kastamonu, Kastamonu 1958, s.14,

[24] Yaşar Yücel, Anado/ll Ba/ik/cn• Hakkında Araştırmıalar Çobanoğullan Beyliği Canıdaroğııllan Beyliği, I, Ankara 1991, s.98.

[25] Eyüpgiller, age, s.18.

[26] Darkot, agu, s.401.

Kşs, No 60, s.ı-3 H ı.

[27] Kşs, No 60, s.211 H 262; s.208 H 258; s.225 H 284.

[28] Hafız Mehmed isimli şahıs Kastamonu’dan ticaret için İstanbul’a gitmiştir. Bkz: Zaliha Ay Kurumlar, 69/1 Numaralı Kastamonu Şer’in Sidi (H. 1210—1211/M. 1795—1796) Transkripsiyon ve Değerlendirme, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2006, s.176. Kşs, No 60, s.171 H 197.

[29] Semavi Eyice, “Bedesten”, TDV İslam Ansiklopedisi, V, İstanbul 2001, s.303.

[30] Bedesten üstü kapalı çarşılara verilen isimdi. Aslı bez satılan bezzaz mahalli anlamında ‘Bezzazistan”dı “Ağır, pahalı, kıymettar kumaş ve eşya satan esnaf çarşısı”; ”antika eşya alınıp satılan çarşı” olarak da tarif edilmiştir. Bkz: Mehmet Zeki Pakalın, Oswaşl/l Tayib Dejwlen• ve Terimler- Söz/iiğji, I, İstanbul 2004, s.187. 44 Eyüpgiller, age, s.23.

[31] Sait Öztürk, ”Kassâm”, TDV İslam Ansiklopedisi XXIV, İstanbul 2001, s.581.

[32] Eyice, agu, s.304.

[33] Eyüpgiller, age, s.75; ‘Kastamonu”, Meydan Larousse, VII, İstanbul 1988, s.59.

[34] Eyice, agu, s.307; Bedesten 1951 yılında meyve-sebze pazarı haline getirilmiştir. Kşs, No 60, 3.116 H120.

[35] Bunların en eskisi olan Atabey hanı, Kastamonu’nun Akaya bucağında Elmayakası köyündedir. Çobanlar devri hükümdarlarından Muzafcrrüdin Yavlak Arslan tarafından Kastamonu’daki cami ve medresesine vakıf olarak yaptırdı. Bugün harap durumdadır. Bkz: CKastamonu”, Meydan Lımıısse, s.59.

[36] Kervansaray, işlek caddelerde, konak yerlerinde ve ticaretgâh şehirlerde yolcuları barındırmak, malları sahiplerine ve tüccara teslim edinceye kadar muhafaza etmek için yapılan binalara denirdi. Bu İşi görmek için yapılan hanlarda mevcuttu. Hanlarda ise tüccarların, sarrafların odaları bulunurdu. Bkz: Pakalın, a.g.e, II, s.245.

[37] Eyüpgiller, age, s.45.

[38] Niyazi Akşit, “Kastamonu”, A ‘dan Z3c Tarih Ansiklopedisi, İstanbul 1981, s.590. 54 Eyüpgiller, age, s.48.

[39] Kşs, No 60, 8.38 H 39, s.102 H 102, s.126-127 H 134.

[40] Kovanlık ve bal arısı İçin bkz: Kurumlar, age, s.143,263.

[41] Pelin İskender, ‘Bir Yerel Tarih Araştırması: 17. Yüzyıl Şer’iyye Siciline Göre Kastamonu”, Kastamonu Eğitim Dergisi, XIII, No:2, Ekim 2005, s.566; Sinop tersanesinde Üretilen gemiler için bölgenin ormanları yeterli olmadığı için Kastamonu’dan da söz konusu tersanenin ağaç İhtiyacım karşılanmaya çalışılıyordu. Bkz: Uzunçarşılı, *Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s.447-448.

[42] Ünal, a.g.m, s.236.

[43] Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorlıığu’nda İlk Nüfus Sayımı 1831, Ankara 1943, s.185, 214; Kastamonu’nun nüfusu yıllar boyunca gelişme göstermişti. XVI. yüzyılda şehir nüfusu 20 binden az bir sancak merkeziydi. XIX. yüzyılda nüfusun 50 bine kadar yükseldiği vaki olmuştu. Bkz: ”Kastamonu”, Hayat Ansiklopedisi, IV, Hayat yayınları, Tarihsiz, s.1894. Oysa 1756’ya ait avâtız hanelerinden hareketle nüfusun 15.365 olduğu hesaplanmıştı. Yine aynı tarihli avânz hanelerinden yola çıkarak Kastamonu sancağının toplam nüfusu 127.313 olarak İfade edilmişti. Bkz: Yücel Özkaya, “XVIII. Yüzyılda Taşra YÖnetimine Genel Bir Bakış”, Türkler, XIII, Ankara 2002, s.707; XIX. yüzyılda şehrin nüfusu İle İlgili birbirinden çok farklı rakamlar vardır. Kİnneİf, şehrin Türk nüfusunu 12.000 civarında tahmin etmekte, bu rakama 300 Rum ve 40 kadarda Ermeni ailesini eklemektedir. Texier 40.000 rakamını gösterir. Ajnsxvorth ise 12.000 eve karşılık 48.000 nüfus tahmininde bulunur. Bkz: Darkot, agu, s.401.

[44] Mesela 1828 yılında Elyakut köyünden bir gurup etraflarına asileri toplayıp Kastamonu’yu basma girişiminde bulunmuştu. 1832 yılında ise Araçlı Tahmisçioğlu Hacı Mustafa tarafından ayaklanma başlatılmış, bu isyan yönetimi çokça uğraştırmış, eşkıyanın askerle birkaç defa çarpışmasının ardından eşkıya dağıtılabilmiştir. Bkz: C‘Kastamonu İli”, Büyük Kültür Ansiklopedisi, VII, Başkent yayınevi, Ankara 1984, s.2574; Eyüpgiller, age, s.18; İsmail Hakkı Uzunçarşılı “Kastamonu’da Tahmiscioğlu Vakası”, Tarih Sevinen• Dergisi, İstanbul 1937, s.139-152.

[45] Eyüpgiller, age, $,27.

[46] Darkot, agu, s.401.

[47] Eyüpgiller, age, 5.52.

[48] Kurumlar, age, s.286.

[49] Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kıımhlşll, Ankara 1988, s.53.

[50] Refik Turan, ”Selçuklular Döneminde Kastamonu”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Kastamonu (19— 21 Ekim 1988 Kastamonu) Tebliğler, Ankara 1989, s.3.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Kastamonu Yöresi Geleneksel Maşrapa Konuşturma ve Keloğlanın Evlenmesi Oyunu

Maşrapa Konuşturma Oyunu: Köy dışından yabancı misafir geldiğinde kadınlar arasında oynanan bir oyundur. Oyunbaşı, öncelikle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Neden kanser oluyoruz? / Dr. Taner Akman

"Neden kansersin" Dr. Taner Akman'ın ilginç yazısı... *Hayatında hep şeker oldu. Çayı, kahveyi şekersiz içmedin. Kahvaltıya …

Kapat