Bana karşı duyarsızlaşan tavırlarını anlamlandıramadığım bir tanıdığım vardı. Nedendir bilmem, selam sabah kesilmiş, her defasında gergin bir simayla yüzleşir olmuştum. Ve bu durum bir süre daha devam edince ben de artık kırılmış, ardından da bu davranışlarına kendimce sebepler bularak ona hayli gücenmiştim.
Tabi gücenmekle kalmayıp, o kişinin dengesiz, nezaketsiz ve vefasız biri olduğu şeklinde bir hükme dahi varmıştım.
Ne var ki, çok sonraları, aynı kişinin yaşadığı bir rahatsızlık sebebiyle o dönemler psikolojik tedavi görmek zorunda kaldığını öğrendim! Ah dedim..
Ama asıl ah u vah sonradan gelecekmiş meğerse.
Öyle ya, benim şimdiye kadar benzer etiketlerle fişleyip ‘kesin hükümlü dosyalarla’ hafıza arşivime kaydettiğim daha kaç kişi olmuştu maalesef. Peki ya işte o kişiler, haklarında olumsuz hüküm verdiğim o kimseler içerisinden de o dönemler benim bilmediğim mazeretler, sıkıntılar veya bunalımlar içinde olan kaç kişi vardı acaba?
Kaç kişiye daha işin aslını öğrenmeden, aceleci ve belki de benmerkezci bir alınganlıkla kızıp, gücenip bir de haksız nitelemeleri layık görmüştüm acaba?!
Ah ki ne ah!..
İnsan kimi zaman öyle bilgisizce izan ve adalet fukarası bir kolaycılığa sapabiliyor ki.
Ve insanlar hakkında hemen hükme varmak, ya da “acaba bir sorunu veya önemli bir sıkıntısı mı var ki böyle davranıyor?” deyu ‘biraz olsun zahmete girmemek’, öyle kolay ki.
Hele kendisi için ısrarla istediğini başkaları söz konusu olduğunda çabucak unutmak, nasıl da sıradan..
İşte, kırıldığım o tanıdığı hatırladıkça, zamanında kimseler bilmiyor-sormuyor-anlamıyor diye yakındığım kaç hüzün ve kırgınlığım nedenli kim bilir kaç söz veya davranışım yüzünden sonradan ne çok kişiye karşı mahcubiyet ve pişmanlıklar hissettim, hesap edemiyorum, nafile..
Ve bunları düşündükçe, insanların hoşlanmadığımız tavırları söz konusu olduğunda hemen alınmak yerine, “belki o an duygusal-psikolojik-ailevi vb. imtihanlardan geçiyor olabilecekleri ihtimalini” unutmasak, “o eşsiz merhemden” ayrı düşmesek, ne iyi olur, ne çok kırgınlık buhar olur diyorum kendime bir kez daha…
Mustafa H. Kurt, Mart 2020.
- Mutluluk İçli Köftede midir? - 19 Haziran 2024
- Sen misin Haddi Çiğneyen? - 10 Mart 2024
- Varoluşu Fanilikte Aramak! - 11 Eylül 2023
- Eski(mez) Normal ve Yeni Anormal… - 10 Haziran 2023
- Goethe ve Mahzun Eseri “Batı-Doğu Divanı” - 2 Nisan 2023
- O “uymaz özellikler” - 2 Kasım 2022
- ‘Bilmediğiniz Durumlar Var’ Sapması - 17 Aralık 2021
- Sıradan, sırası gelmiş bir gün… - 16 Kasım 2021
- ‘Bu yolda da kaza olur mu hiç?’ - 9 Temmuz 2021
- “Hangisini seçmeli?” - 8 Haziran 2021