Ana Sayfa / Yazarlar / Yamalı Cüppe

Yamalı Cüppe

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yamalı Cüppe

Efalimi, ahvalimi, akvalimi, efkarımı ve etvarımı kontrol altında tutabilir miyim? Yani fiillerime, hallerime, sözlerime, fikirlerime ve tavırlarıma hükmedebilir miyim? Geriye dönüp baktığımda pişmanlık duymama sebep olan şeylerin genelde hislerimi ve dolayısıyla davranışlarımı kontrol edememekten kaynaklandığını görüyorum. Bir tavrım yüzünden istemeden birini kendime hasım kılmışım. Daraldığım için suratım asılmış ve darıldım diye darılanlar olmuş. Fikirlerimin bazılarının yanlış olduğunu anlayıp daha fazla haksız hükümlere varmamak için o fikirlerden vazgeçtiğimi hatırlıyorum. Niyetimde olmamasına rağmen hata ile söylediğim bir söz yüzünden dostlarımı kırdığım oldu. Bazen öyle bir hal bende etkili olur ki kurtulmak istememe rağmen o haletten bir türlü kurtulamam. Kalb katılaşır su-i zanna yönelir ve ben bilerek sadece izlerim kendimi. Geçmişteki fiillerime baktığımda bazılarının malayani şeyler ve boş gayretler olduğunu da üzülerek görüyorum.

Allah’ım bana razı olduğun ve senin sevgini kazandıracak efal, ahval, akval, efkar ve etvarı nasib et. Amin.

Bu düşünce zihnimi aylarca meşgul etmesine rağmen gayeme ulaştıracak bir çözüm yolunu bulamamıştım. Sadece dua etmek dışında bir şey yapamamanın acizliği içindeydim. Nasıl kazanılır, nasıl elde edilir bilmiyordum. Bu düşünceler ile yürürken okuldan tanıdığım ve sevdiğim bir arkadaşım ile karşılaştım. Selamlaştık, konuşmaya başladık. Okulda geçen günlerimizi andık. Yıllarca beraber olmamıza neden olan okuldaki günlerimiz ve anılarımız gözümüzde canlandı. Sanki o günleri tekrar yaşar gibi olduk. Dostluklar samimi olunca anılar ruhumuzda daha derin etkiler bırakıyor.

Arkadaşım duygulandı:

“Dünyada en çok söylenen sözlerden birisi de şu olsa gerek: Yıllar ne çabuk gelip geçiyor.” diyerek hayıflandı.

Ben de dostluğumuzu ve anılarımızı düşünerek şöyle dedim:

“Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.”

Elinde bir paket vardı. İradem haricinde gözüm elindeki pakete ilişti. Sanki onun içindeki şey benim içinmiş hissine kapıldım. Dikkatli bakışlarım yüzünden paket hakkında konuşmak ihtiyacı hissetti: “Bunun içinde huzur ve huşu kazanmak için aldığım bir cüppe var. Sünnete uymak ve namazı daha huzurlu kılmak için aldım.” dedi.

“Bir kumaş huzura ve huşuya sebep olur mu?” dedim.

“Olur elbette. Hangi niyetle giydiğine bağlı.” dedi.

“Peki, nereden aldın?”

“Kitapçıdan”

“Kitapçıdan mı?”

“Evet, buralarda cüppeler kitapçılarda satılır.”

Kitap okuyan cübbe giyer, cübbe giyen kitap okur.

“Peki, giyim mağazaları?”

“Orada olmaz.”

“Neden?”

“Çünkü yasak”

“Neden yasak?”

“Çünkü…”

“Zalimin yasağında ve yasasında çünkü olmaz. Yasaklanan kimse çoğu zaman bunun nedenini bilmez.”

“Yani güçlü kimse yasak koyar, güçsüz olan da ona uymak zorunda kalır.”

“Evet öyle. Haksızlık ancak güçle örtülür. O da uzun sürmez.”

“Ama insanlar özgür olmalı değil mi?”

“Burada insanlar yok hükmünde değersizler. Özgür olmak var olmaktır. Yok olan ve yok sayılan özgür olamaz.”

“Ama sen varsın”

“Evet varım fakat yok sayılıyorum. Çünkü varlığımı kabul etmiyorlar.”

“Var olana yapılacak en büyük hakaret onu yok saymaktır. Bu İblise bile yapılmadı. Allah değer verip seni var etmişse, arz üzerinde yürümeyi sana bahşetmişse ve bunun ne büyük bir nimet olduğunu da bildirmişse. O halde kim seni yok sayabilir.”

“Onlar.”

“Onlar kim?”

“Çok güçsüz olmalarına rağmen kendilerini güçlü göstermeyi bilen üç, beş kişi.”

Peki, karşılarındakiler kimler?

“Çok güçlü olmalarına rağmen kendilerini güçsüz sanan milyonlar.”

“Onlarla konuşsan.”

“Dinlemezler.”

Diğerleri ile konuşsan.”

“Anlamazlar.”

“Neden?”

“Çünkü beni yok kabul edenler sözlerimi de yok sayarlar. Beni kıymetsiz görenler sözlerime de kıymet vermezler.”

“Dünyanın değersizliği içinde alçalanlar ve küçülenler beni de öyle görürler.”

“Neden öyle görsünler ki?”

“Kap içindekini sızdırır derler.”

“İçlerinde ne varsa çevrelerini de öyle zannediyorlar.”

“Hırsızın parası kaybolsa; “kayboldu” demez. “Kim çaldı” der. Kaybolmasına ihtimal vermez. Herkes olayları kendi ahlakına göre yorumlar.”

“Hırsız herkesi hırsız zanneder, alçak herkesi alçak zanneder öyle mi?

“Evet, öyle.”

“Bir de şeytanın “zıddı ile kandırma” metodu var. Şeytan en çok bu silahı istimal eder. İnsanı karanlık bir yolda yürütmek istediği zaman: “Eğer bu yola girmezsen karanlıkta kalırsın.” der. Bu yüzden emin insanlara hain demelerine şaşırma.”

Aklıma ilk insan Hz. Adem geldi.

“Adem’i Cennette kandırırken de şeytan bu metodu uyguladı. Eğer yasak meyveden yersen burada ebedi kalırsın dedi. O da meyveyi yedi ve kovuldu. Orada ebedi kalamadı”

Sözü uzatmak istemediğim için konuyu değiştirdim:

“Cüppene bakabilir miyim?

“Elbette.” dedi ve paketi açtı.

İçinden eski ve yamalı bir cüppe çıkınca hayretimi gizleyemeden sordum: “Ama bu cüppe yeni değil, üstelik yamalı.”

Tebessüm ederek:

“Kullanılmış cüppe nurlanmış cüppe demektir. Böyle bir cüppeyi her zaman bulamazsın. Yenisinden daha fazla fiyat ödedim. Çünkü onun üzerinde ibadet kokusu var. Yeni olsa kokusuz ve ruhsuz olur. Bu yüzden okunmuş eski kitapları her zaman yenisine tercih ederim. Onlarda göz nuru var. Ünsiyet var.”

“Kullanılmış olmasından dolayı bir sıcaklık hissettim, bunu bana verir misin?” dedim.

“Veririm ama.”

“Aması ne?”

“Bu cüppe seni soğuktan korur ancak titremeni önlemez. Hatta titremene sebep olur. Bu cüppe ile yatamazsın, ayaklarını uzatamazsın. Bacak bacak üstüne atıp sırtını dayaman hiç mümkün olmaz. Bu üzerinde olduğu müddetçe karnını doyurman imkansızdır.”

“O zaman ben de bu cüppeyi sadece ibadet için giyerim. Daha sonra çıkarırım.”

“Çıkarsan da gölgesi ve kokusu seni bırakmaz. Yine de rahat bulamazsın. Çünkü bunun ile namaz kılarken üzerinde hissettiğin ahval namazdan sonra da devam eder. Ondan kurtulamazsın”

“Peki bunların hepsine sabredersem.”

“O zaman efalini, ahvalini, akvalini, efkarını ve etvarını kontrol altında tutabilirsin. Ruhun cesedine hükmeder. Pişman olacağın şeyleri yapmaktan uzak kalırsın.”

“Evet anladım. Taç giyen baş akıllanır.”

“Bu cüppeyi, hislerini anlatarak giyebilirsin.” dedi.

“Cüppeyi giyerken ağzımdan şu kelimeler döküldü:

 

Kelimeler.

Dar elbiseler.

Beni ifade edemezler.

 

Kelimeler.

Ruhsuz şekiller.

Ruhumdan haber veremezler.

 

Cüppeyi giyince vücudumun her tarafına batan iğnelerin dayanılmaz acısı yüzünden dişlerim dudağımı ısırdı. Cüppenin yakasındaki çatal iğneyi arkadaşım, göğsümün üzerinden derime saplayıp kumaşı etime tutturdu.

“Artık cüppeyi çıkaramazsın. Acı ile yerleşti. Daha çok acı çekmeden çıkaramazsın. Bu senin ömrün boyunca taşıyacağın ve çekip uzatamayacağın kıyafetin oldu.” dedi.

Ayakta durmak için dizlerime daha çok kuvvet geldiğini hissettim. Acılar yok sayılamayan ve görmezlikten gelinemeyen gerçekler. Acı, ızdırap, hüzün, keder, gam, tasa, ağrı, sızı, sancı, bunalma, yanma, ezilme, daralma, üzüntü, sıkıntı. Aman Ya Rabbi! Ne kadar çok çeşidi var. Bunlar insanı eritir, yıpratır, mahveder ve bunlara nasıl dayanılır. Eridim, yıprandım, mahvoldum. Fakat sabrettim. Sabrettikçe acıların yavaş yavaş hafiflediğini ve dayanılır bir hale geldiğini hissettim. Zamanla acı bana zevk vermeye başladı. O anda şu mısraları sevinerek söyledim:

“Acıyla ızdırapla tanıştım bugün.

Dağ gibi karşıma dikildi birden.

Kalbimde değil tırnaklarımda hüzün.

Dostum neler çektim ah bir bilsen.”

Arkadaşım sordu: “Cüppeyi giymeden önce söylediğin sözleri hatırla! Düşüncelerin değişti mi?”

“Evet.” dedim. “Kesinlikle değişti.”

“Neler değişti?” diye sordu.

Şöyle cevap verdim:

 

Kelimeler rengarenk şekil ve desenler.

Kelimeler hoş kokulu çiçeklerden bahçeler.

Kelimeler sonsuzlaşan türlü türlü heceler.

Kelimeler bilinmezi bildiren tercümeler.

 

Arkadaşıma baktığımda yüzündeki memnuniyeti gördüm, gözlerinin içinde sevinç pırıltıları vardı.

“Bu cüppe sana benden daha bereketli geldi.” dedi ve ayrıldık.

(2001)

 (Yol isimli kitaptan alınmıştır.)

Abdullah ÖZTÜRK

Yazar : Abdullah ÖZTÜRK

1963 miladi ve 1383 hicri senesinde, Ankara’da dünyaya geldi.
Gazi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.
Memleketi Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin yaşadığı ve medfun olduğu Şeyhler beldesidir.
Huccet, Hulasa, Fıkhul Kebir, Fıkhul Evsat, Fıkhul Asgar, Hıristiyanlara Mektuplar, Yol, Bir Şahıs Bir Olay, Cevher İnci Altın, Suristan, Kalbimin Aydınlığı 40 Hadis, isimli eserlerin yazarı, halen ilmi araştırmalarını devam ettirmektedir.

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Yorumlar

  1. avatar

    Allahu Teala razı olsun.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Adalet Olsa

Adalet Olsa Iraklı bir mülteci vardı.. İlk geldiği zamanlar evlerinde ve üzerlerinde hiç bir şeyleri …

Kapat