Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Seçme Yazılar / Yarını bekleyen bugünü yaşayamaz / Selim GÜNDÜZALP

Yarını bekleyen bugünü yaşayamaz / Selim GÜNDÜZALP

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“Kıymetli ömrümüz şu düşüncelerle harcanır gider:

Yarın ne yiyeceğim? Kışın ne giyeceğim? ”

 Sâdî-i Şirazî

 

ODAMDAKİ lambanın ışığı etrafında vızıldayıp duran şu minnacık sineğin de hayatımda bir yeri var. Şu sırtımı yasladığım sandalyenin, şu elimde tuttuğum kalemin, şu bakıp durduğum duvardaki resimlerin, yazıların, şu ayağımı değdirdiğim döşemenin ve gözümü her nereye çevirdimse, gördüğüm her şeyin hayatımda bir yeri var. Hepsi hayatıma dâhiller. Her şey yerini bulmuş bu tabloda ve hepsi birbirini tamamlıyor. Ne varsa, her şey mutlu görünüyor çevremde. Ne bir fazla, ne bir eksik… Her şey yerli yerinde.

İnsan bazen kendi zayıflığını, acizliğini anlamalı, görmeli. Her şeyin sonsuz bir kuvvetin etkisi altında olduğunu bilmeli. Yaratanın ilmi ve bilgisi dâhilinde olmadan hiçbir şey olmuyor. Olamaz da zaten. Bunu görmekle, hissetmekle, kendi konumunu daha iyi anlıyor insan. Olaylar karşısında çok fazla sarsılmıyor.

Birkaç saatte yaratılan karınca sayısı, neredeyse dünyadaki insan nüfusuna denk. ‘Ben ben’ diyen insanın biraz keyfini kaçırıyor bu rakamlar, ama haddini de bildiriyor doğrusu. İnsanın yaşaması için her şey o kadar güzel ayarlanmış ki, sorumluluktan kaçması olsa olsa onun zayıflığının ve tembelliğinin bir işaretidir.

Her sabah pırıl pırıl bir güneş doğuyor. Her sabah gök kubbede nice gökkuşakları kuruluyor. Akşamüzerleri, göllerin kenarında, yüksek dağların eteklerinde tepelerdeki karlar bile güneşin ışınlarından nasibini alıp pespembe oluyor. Her şey memnun gözüküyor yerinden, her şey ama her şey…

Küçücük bir ot bile durumundan memnun büyüyor. Yaratan nasıl yaratmışsa, her şeyin yeri ve yurdu kendine göre, yolu yöntemi kendine göre. Her şey İlâhî bir neşe içinde. İşinde gücünde ve dahi zikrinde.
Kâinat kitabının en başından en sonuna kadar tek bir harfi bile birbirine yabancı değil. O kitabı yazan, ahenk içinde birbiriyle ilişkilendiren sonsuz bir güç, bir kudret ve bir bilgi sahibi Allah’tan başka kim olabilir ki?

•••

Bir ağacın altında ellerimi kaldırıp duâya durduğum bir gün, kuru bir yaprak düştü avucuma. Elma da düşseydi fark etmezdi. Biri yıllar önce kanunu gördü, kanunun arkasındaki kudreti belki de hiç göremedi. Oysa mü’min bir bakış; “Allah’ın izni olmadan bir yaprak bile düşmez, hiç meyve ya da elma düşer mi?” der. Bir yasayı, düştüğü yerden alır, hak ettiği yere yükseltir. “Kudretsiz kanun olmaz” der. Enfes bir tablo gibi, o sözdeki güzelliği ve gerçekliği seyreder.

“Ey insanoğlu! Düşeni görüp de düşüreni görmemek, O’nun izni olmadan hiçbir şeyin olamayacağını görmemek, hangi göz, hangi akıl, hangi kalp iledir?” der. “Tabiat dedikleri şey (…) kanundur, kudret değildir, Kadîr olamaz.” (Lem’alar, s. 186)

•••

Bir mektup aldığınızda önce isme ve imzaya bakarsınız, öyle değil mi? İmza ve isim her şeyi açıklar size. Ama mektup bir ağacın eliyle uzatılan meyve olursa, o zaman o meyve Allah’tan size gönderilmiş özel bir mektup, ağaçlar ise postacınız olur. O eşsiz yaratılış da, Yaratanın o mektup üzerindeki imzası olur. Anlamayan akıllara, görmeyen gözlere sokulur. Mektubu okumadan önce imzaya bakın bir kere, imzayı görün önce.

“Ne yalan söyleyeyim, bugüne kadar hiç de böyle bir mektup okumadım” diyorsa içinizden yabani bir ses, hemen fark edeceksiniz. Ebedî hüsrana mahkûm olan şeytan, Allah’la aramızdaki bağlantıyı koparmak istiyor. 

Hırsız boş eve girmez. Hazinelerden daha değerli olan inancınıza sahip çıkınız. Durduk yerde şeytana ve işbirlikçilerine soyulmayınız. Vicdanınızla başbaşa kalmaktan korkmayınız. Vicdanın sesi, her karanlığı yenecek kadar beyaz, her sesi bastıracak kadar yüksektir. Çekinmeyin, vicdanınızın sesini dinleyin. ‘Allah’ deyin. Başka bir şey demeyin.

Ağzımızdan çıkan kelimeleri kalbiniz de duysun. Dünyayı cennete çevirmenin yolu, dünyayı cehenneme çevirecek işlerden uzaklaşmakla başlar. Bunun da yolu; kanunları koyan kim ise, O’nun emirlerine uymaktan geçer.

İnsanların yapıp koydukları kanunların hükmü ve o kanunlarla ayakta tutmaya çalıştıkları toplumların hayat süresi birkaç yüzyılı geçmemiştir. İnsanlar yaşlandıkları gibi, yaptıkları kanunları da eskiyor, yaşlanıyor. Allah’ın koyduğu yasalar ise dün nasılsa bugün de gençliğini koruyor. Güneşin doğuşu batışı hep bir kanun ile. Doğum ölüm de öyle. Baharın gelişi de öyle. Çekim yasası, fizik yasaları ne varsa hep Allah’ın ilmi ve kudretiyle koyduğu, belirlediği yasalardır. İnsanlar, devletler ölüp gidiyor. Bu da Allah’ın bir yasası. Kartondan evler gibi, kim varsa hepsi teker teker yıkılıp gittiler tarih sahnesinden. Hani Altınordu, hani Gazneliler, hani Selçuklu, hani Osmanlı… İnsanlar gibi, milletler de, devletler de ölür ve giderler. Bâkî ve ölümsüz olan sadece Yaratan’dır.

Madem herşey gelip geçici ve gidicidir; öyleyse bu günü fırsat bilip, yarınımıza ışık tutacak, faydalı olacak işlere yönelmeliyiz. Yarını bekleyelim derken, bugünü kaçırmayalım elimizden.

Unutmayalım ki, yarını bekleyen, bu günü de yaşayamaz.

Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Dadaylı Risale-i Nur Talebelerinden Hasan, Hakkı ve Hüsnü Güranlı

R. 1303 doğumlu olan Kastamonu Dadaylı Hacı Hasan Hayri Efendi öğretmendir.  Muallim Hacı Hasan Hayri …

Kapat