Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Risale ve Bediüzzaman Üzerine / Yaşanan Acılar ve Risale-i Nur’dan Tespitler, Tesellîler

Yaşanan Acılar ve Risale-i Nur’dan Tespitler, Tesellîler

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

HADİSAT-I ÂLEME BİNAEN NUR’LARDAN BİRKAÇ NOKTA-İ NAZAR 

☂Âsiler cezalarını; masumlar, mazlumlar zahmetlerinden on derece ziyade mükâfatlarını alacaklarını düşün!

*Senin daire-i iktidarın haricinde olan hâdisata, Onun merhamet ve hikmet ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın!*”

Ben de o lüzumsuz, şiddetli elem-i şefkatten kurtuldum.

Kastamonu – 220

 

☂en büyük saadetler büyük ve acı felâketlerin neticesidir. 

Şualar – 752

 

☂Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı dua iledir

Risale-i Nur – Barla Lâhikası/247

 

☂Her musibette, bir cihet-i nimet var 

Risale-i Nur – Sözler/805

 

☂Ve fırtına ve zelzele, taun gibi hâdiseleri, birer musahhar memur bilir.

Risale-i Nur – Sözler/348

 

☂Hem her birisi, bir Hakîm-i Rahîm’in birer memur-u musahharı olan hâdisat ve mevcudatı, 

Risale-i Nur – Sözler/348

 

☂Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir. 

Risale-i Nur – Sözler/349

 

☂Rububiyetine karışmamalı. Tedbiri ona bırakmalı. Hikmetine itimat etmeli. Rahmetini ittiham etmemeli. 

Risale-i Nur – Sözler/352

 

☂Nasıl ki bir nefer, bir saat işkence altında şehit edilse öyle bir mertebeyi bulur ki on sene başkası çalışsa ancak o mertebeyi bulur. Eğer o nefer şehit olduktan sonra ona sorulabilse “Az bir şey ile pek çok şeyler kazandım.” diyecektir. 

Risale-i Nur – Mektubat/62

 

☂Mülkü sahibine teslim et, ona bırak; cefasını değil, safasını çek. O, hem Hakîm’dir hem Rahîm’dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi “Mevla görelim neyler ÷ Neylerse güzel eyler.” de, pencerelerden seyret, içlerine girme. 

Risale-i Nur – Mektubat/249

 

☂Evet bu zamanda siyaset, kalpleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalp ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı. Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben ya ruhen ya aklen ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır. 

Bilhassa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor. Çünkü lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfakî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler. 

Risale-i Nur-Kastamonu Lâhikası/109

 

☂Rahmet-i İlahiyeden ümid kesilmez. Çünki Cenab-ı Hak bin seneden beri Kur’anın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat ârızalarla inşâallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir…  

Risale-i Nur – B.Cevap Veriyor/86


 

“Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada İslamiyet’in olacaktır.” cümlesine göre; Müslümanlar dünyanın her tarafında savaş ve sıkıntı içerisindedir. İslamiyet nasıl galebe çalacak bizlere düşen vazife nedir? 

Zamanımızdaki hizmet ve muvaffakiyetlerin seviyesini idrak edebilmek için yer yer dönüp geçmişe bakmak lazım. Ezanların susturulduğu, Allah demenin suç sayıldığı, Kur’an okumanın yasak olduğu bir tablodan sonra, asrımıza bakacak olursak bazı gerçekler daha net anlaşılacaktır. Verilen müjdelere doğru adım adım ilerlediğimizi, Müslümanların maddi, manevi terakki ettiğini görmekteyiz. İstikbal çarklarının, inananların lehinde, inanmayanların ise aleyhinde hareket ettiğini keza müşahede etmekteyiz.

Bize düşen vazifeye gelince; ülke, savaş durumunda olduğu bir zamanda, devlete; bana ne düşer diye bir talepte bulunulmaz. Yapılması gereken bellidir. Gidip orduya dahil olmaktır. Sonrası ise verilen görevi hakkıyla yapmaktır. Zira şavaşta bir fert, tek başına hiçbir şey yapamaz.

Aynen öyle de manevi bir mücahede içerisinde bulunduğumuz böyle bir zamanda, tek başımıza bir şey yapmamız neredeyse mümkün değil. “Zaman cemaat zamanıdır” prensibiyle hareket etmekle mükellefiz.

Mana erlerinin içine dahil olup, verilen vazifeyi yerine getirmekle meşgul olacağız. O zaman kuvvetimiz birden bine çıkar.

İnsanlar iman ve ahlak yönünden düzelip, iyi bir kul, iyi bir ümmet olursa; Allah’ın bir gün içinde bulutsuz havayı bulutlandırıp yağmuru göndermesi gibi, bir anda yıkılmış değerlerimizi ve tahribe uğramış mabetlerimizi yeniden ihya etmesi, O’nun kudret ve rahmetinin şanındandır. Yeter ki biz bu rahmet ve kudrete münasip bir kul ve ümmet olalım.

İnşallah gelecek İslam’ındır. Elbette bu gelecekte İslam’ın yüksek ve şanlı sembolleri yeniden eski değerini ve kıymetini kazanacaktır…

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Ramazan’dan Sonra

Ramazan’dan Sonra Fatma Bayram Bazı anları sonsuza kadar durdurmak istesek de zaman -iyi ki- bizi …

Önceki yazıyı okuyun:
Kur’ân’da Sahabe

Kur’ân’da Sahabe Sahabi, kelime manası olarak “sohbet” ve “sahip” kelimelerinden türetilmiştir. Resûl-i Ekrem Efendimizi mümin olarak gören ve mümin olarak vefat eden kişiye de “sahabi”...

Kapat