Ana Sayfa / Yazarlar / Yavuz Sultan Selim, Bediüzzaman ve Kürtler / Prof. Dr. Himmet UÇ

Yavuz Sultan Selim, Bediüzzaman ve Kürtler / Prof. Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İslam birliğinin ehemmiyetini çok iyi bilen şuurlu, âlicenap Kürt Beyleri, Çaldıran Savaşından sonra Osmanlı devletine itaat etmenin zaruretine inanmış, Osmanlıya iltihak etmenin en makul yol olduğunu kabul etmişlerdir.

Bitlis hakimi Şerefüddün Bey, Hizan Meliki Emir Davut, Hasankeyf Emiri Eyyübilerden ikinci Halil, İmadiye Hakimi Sultan Hüseyin olmak üzere birçok ümera-yı Ekrad Osmanlı devletine itaat arzularını padişaha iletmişler, Yavuz’a şu mektubu göndermişler:

“Can ü gönülden İslam Sultanına biat eyledik, ilhadları zahir olan  Kızılbaşlardan teberri eyledik. İslam sultanının namı ile şeref bulduk, hutbelerde dört halifenin ismini yâda başladık. Bu muhlis ve site itaat eden bendelere yardım edesiniz. Nice yıllardır bu kızılbaş mühlidler bizim evlerimizi yakmışlar ve bizimle savaşmışlardır. Sadece İslam sultanına muhabbet üzre olduğumuz için bu inancı saf insanları o zalimlerin zulümlerinden kurtarmayı merhametinizden bekliyoruz. Sizin inayetleriniz olmazsa biz kendi başımıza müstakil olarak bunlara karşı koyamayız.”

Evet, büyük âlim İdris-i Bitlisi doğu ve güneydoğu bölgelerinin Osmanlı devletine bağlanması için büyük gayret göstermiş ve bu bölgelerin tamamı, bir iki ay içinde Osmanlı devletine iltihak etmiştir. Sayıları yirmi beşi bulan Kürt Beylikleri kendi arzularıyla Osmanlıya iltihak etmişlerdir. Tarihin hiçbir devresinde olmayacak şekilde huzur içinde yaşamışlardır.

Kürt Beylerinin istekleri ile İdris-i Bitlisi vasıtasıyla Osmanlı devletine iltihak etmeleri üzerine Yavuz Selim bu büyük alimi taltif etmiş, ferman göndermiş, kendisine Diyarbakır vilayetinin Osmanlıya iltihakına vesile olmasından dolayı teşekkür etmiş, bazı mühim ve kıymetli hediyeler göndermiştir.

Kürt ve Türkmen aşiretleri gibi Güneyde yer alan Arap aşiretleri de kendi iradeleriyle Osmanlı devletine iltihak etmişlerdir. Aralarında İbn-i Harkuş, İbn-i Said, Benî İbrahim, Benî Sayim, Beni Ata Aşiretleri, Safet ve Gazze şeyhleri ile Halep ileri gelenlerinin  bulunduğu seçkin temsilciler heyetinin  Yavuz’a takdim ettikleri ve aslı Topkapı Sarayında bulunan itaat mektubu çok anlamlıdır. “Bizler canlarımız ve mallarımız, iyalimiz ve dinimizin emniyeti için size itaat arzuluyoruz. İslam’ı tatbik ve adaleti tesis için sizin hâkimiyetinizi zaruri görüyoruz.”

Evet şarktaki birliğin kurucusu ve mimarı İdris-i Bitlisi olduğu gibi bu asırda da Şarktaki islam kardeşliğinin en büyük müessisi koruyucusu büyük İslam âlimi Bediüzzaman Said Nursi hazretleridir.

Nitekim 18 Ocak 1919 tarihinde yapılan Paris Barış Konferasında Osmanlı devletinin haklarını müdafaa etmekle görevlendirilen Stokhom Elçisi Şerif Paşa ile Ermeni Reisi Boğoz Nubar arasında yapılan bir antlaşmayla bazı Kürt beylerinin Osmanlılardan ayrılması istenmiştir. Bu esnada Darül Hikmet ül İslamiye azası Bediüzzaman Said Nursi buna tepki göstermiştir. “Evvelki günki gazeteler Paris’de Şerif Paşa ile Ermeni Bogos Nubar paşa arasında Kürdistan ve Ermenistan hakkında bir itilaf aktedildiğini yazarak Kürt efkâr-ı umumiyesinden izahatta bulunuyorlardı. Dört buçuk asırdan beri İslam birliğinin fedakâr ve cesur hâdim ve taraftarı olarak yaşamış ve dinî ananesine sadakatı gaye-i hayat bilmiş olan Kürtler, henüz şühedasının kanı kurumadan şişlere geçirilen yetimlerin, gözleri oyulan ihtiyarların hatıralarını teessürle anarken İslamiyetin zararına olan tarihi ve hayati düşmanlarıyla itilaf aktetmek suretiyle salâbet-i diniyeleri hilafına ayrılıkcışekilde emeller takib edemezler. Kürt vicdan-ı umumisinin aleyline olan bu ittifakı kabul edemezler.

Kürtler, İslam cemiyetinden ayrılmaya asla tahümmül etmezler. Bunun aksini iddia edenler, Kürtlük namına söz söylemeye selahiyetleri olmayan ve İslam dininin hakkaniyetini anlamayan beş on kişiden ibarettir. Kürtlük davası pek manasız bir iddiadır. Kur’an uhuvvet-i İslamiyeye münafi olan kavmiyet davasını men etmiştir.”

1910 yılında  Osmanlı devletine isyan etmek isteyen bazı Kürt aşireti reislerine hitaben Bediüzzaman şöyle diyordu: “Altıyüz seneden beri tevhid bayrağını umum âleme karşı yücelten Türklere cesaretlerimizi hediye edelim, ona bedel onların akıl ve marifetinden istifade ederiz, asaletimizi göstereceğiz. Elhasıl Türkler bizim aklımız, biz onların kuvveti; hep beraber iyi bin insan oluruz. İttifakta kuvvet var, ittihadda hayat var, uhuvette saadet var, hükümete itaatte selamet var. İttihadın sağlam ipine ve muhabbet şeridine sarılmak zaruridir.”

Kürt aşiretleri de bu Paris ihanetini reddetmek için meclise telgraflar çekmişlerdir.

Büyük âlim Ahmet Naim Bey Paristeki bu yanlışı telin için mecliste konuşma yapar:

“Kürt aşiretleri Osmanlıya kendi iradeleriyle itaat etmişlerdir. Asırlardan beri Türkler ile Kürtler kardeş olmuşlardır. Bunlar bir anneden doğan ikiz kardeşe benzer, birbirinden ayrılırlarsa ikisi de mahvolurlar.”

Bediüzzaman, Osmanlı imparatorluğunun eyaletlere ayrılması fikrini savunan Prens Sabahattin’e itiraz eder. “Hayat ittihaddır. Efrad mabeyninde muhabbet-i milli, zerrat mabeynindeki cazibe-i cüziyeleri gibi bir muhassal teşkil ile, cihet ül vahdetimiz olan usül-i merkeziyeyi intaç edeceğinden, ittihad ve muhabbet-i milli ve revabıtını tahkim eylemekle, zülal-ı medeniyet o mecrada seyeran ederek şu anasır-ı muhtelifeyi bir seviyeye getirdiğinden aheng-i terakki hoş bir nağme ile ecnebilerin hassas kulağında çınlayacaktır.

Eğer unsur lazım ise unsur için bize İslamiyet yeter.”

Bu asırda Bediüzzaman Yavuz Sultan Selim’in yaptığını yapmış ve doğu ve güneydoğuda Türkler ile Kürtleri aynı toprak üzerinde ve bayrak altında tutmaya çabalamış ve bir sınıf insan tesis etmiştir. Türkler ve Kürtlerin saadeti Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyette de birliktedir. Yavuz, iradesi ve iktidarı ile Türklerin etrafında İslam ümmetlerini toplamış ve onları hilafet ile idare etmiştir. Sonraki icraatler modernizm gibi gösterilip ama Türk’ün birleştirici vasfı ve irade-i vahdetiyesi bilerek maksatlı sabote edilmiştir.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri

Manevi Buhranlar ve İman Hakikatleri Günümüzün hayat hızı ve anlayış tarzının getirdiği şeyler İslam’ın evrensel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
“Allah’ı bilmek, varlığını bilmenin gayrıdır.” / 26. Mektup 4. Mebhas’dan

26. Mektup 4. Mebhas'dan İkinci Mes'ele Eski hocanın sual ettiği üç mes'elenin izahatı, Risale-i Nur'un …

Kapat