Ana Sayfa / AİLE & SAĞLIK / Aile / Yazın çocuğuma dinini nasıl öğreteyim? / Mehmed Paksu

Yazın çocuğuma dinini nasıl öğreteyim? / Mehmed Paksu

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yazın çocuğuma dinini nasıl öğreteyim?

Bütün bir yıl boyunca sadece haftada bir saat din eğitimi gören çocuklar için yaz ayları büyük bir fırsat. Bu dönemde çocuk için din eğitimi çantası hazırlamak, kitaplar almak, yaşıtlarıyla birlikte okuma kampları düzenlemek, Kur’an öğrenmesi için çalışmak, din ve tarih şuuru verecek gezilere çıkarmak hem ruh dünyasını zenginleştirir hem de dinini zevkle öğrenmesini sağlar.


Çocuklara din eğitimini verme ihtiyacından önce, din eğitiminin nasıl bir yol ve metotla verilmesi büyük önem taşıyor. Din eğitiminden önce ve din eğitimi süresince hiç ihmal edilmemesi gereken bir eğitim varsa, o da sevgi eğitimidir.

Çocuğa öncelikle sevgi öğretilmeli. Dini, din olarak değil de, sevginin bir aracı olarak anlatmalı. Anlatılan din Allah’ı sevdirmeli, Peygamberi sevdirmeli, Kur’an’ı sevdirmeli. Bu değerleri sevdiremezseniz, din adına ne öğretirseniz öğretin süreklilik taşımaz, bir anlamı olmaz.

Bunu gerçekleştirmek için en başta çocukta bir istek uyandırmalı, iltifat etmeli, şefkat göstermeli, çocuğu öpmeli, sevmeli, gönlüne seslenmeli. Güzel örnekler vererek, önüne bir seçenek koymalı.

Peygamberimizin buyurduğu gibi, “Çocuğunuzu öpün. Çünkü her öpüşünüzde cennette bir dereceniz yükselir.” Kendisi de her karşılaşmasında hayatından bir parça olarak gördüğü Hz. Fâtıma’yı ve torunlarını öper, şefkat sinesine yaslardı.

“Çocuğu olan onunla çocuklaşsın” tavsiyesi de çocuk psikolojisini anlatan hayati bir cümle olarak yaşıyor. Efendimiz bu tavsiyesini özellikle torunlarıyla sürekli yaşamış. Onları omzuna almış, gezdirmiş, sırtına almış, iki eli yerde yürümüş, mübarek dilini çıkarmış, çocukları neşelendirmiş, ağzına su alarak yüzlerine püskürtmüş.

Önce Peygamber’i tanıtmak lazım

Her halükârda canlı ve taze bir örnek olarak Peygamberimizi tanıtmalı. O’nun çocukluğunu, gençliğini, doğruluğunu, sevimliliğini, bizi çok sevdiğini, güler yüzlü, tatlı dilli, şefkat dolu bir baba, canlar canı bir dede, bizim sıkıntılarımıza bizden daha çok yanan gerçek bir dost olduğunu anlatmalı.

Peygamberimizin bize sevgiyi öğrettiğini, sevimli olmayı tavsiye ettiğini, O’na olan sevgimizi dile getirmek için de O’nu örnek almayı, hayatından, çocuklarla ilişkisinden söz etmeli. Peygamberimizin bizi Allah ile tanıştırdığını, bize Allah’ı tanıttığını, bizi Allah ile buluşturduğunu, yanımızda Allah’ın elçisi olduğunu dile getirmeli.

Çünkü önce Allah’ı anlatmakta zorluk çekilebilir, Allah mefhumu soyut bir kavramdır. Peygamberimiz her yönüyle somut bir örnek, insan olması hasebiyle her haliyle tanıyabileceğimiz bir özelliğe sahiptir.

Çocuğu Allah sevgisine hazırlamak

Çocuk sevdiği insanı memnun etmek, O’nun sevgisini kazanmak için dediklerini de seve seve yapar ve yaptıklarından büyük zevk duyar.

Peygamberimize uymak, O’nu örnek alıp O’nun gibi olmaya çalışmak çocuğu Allah sevgisine ulaştırır, Allah sevgisiyle buluşturur. Bu sefer çocuk Allah ile irtibat kurmak ister, Allah’a yaklaşmayı ve yakınlaşmayı arzu eder.

Peşinden de devreye ibadetler girer. Her varlığın Allah’ı tanıdığı ve tanıttığı, sevdiği ve sevdirdiği hususu öne çıkar. Çünkü ağacından çiçeğine, kelebeğinden böceğine, kurdundan kuşuna, denizinden gökyüzüne varıncaya kadar her şey Allah’ı tespih eder, Allah’ın kendilerine verdiği görevi hiç aksatmadan, usanıp bıkmadan yaparlar.

İbadetin bu şekilde anlatımı çocuğun saf ve temiz ruhunda çok derin ve kalıcı izler bırakır. Kendisinin de bir şeyler yapması gerektiği isteği belirir. Böylece ruhu ve kalbi hazır hale gelir, Allah’ın bizden istediği şeyleri anlatmak iyice kolaylaşır.

Zamanla Kur’an’ı okumak ister

“Allah ile konuşmak ister misin, Allah’ın konuştuğu gibi aynen konuşmayı arzu eder misin?” gibi sorular sorularak Kur’an eğitimine olan ihtiyaç dile getirilir. Çünkü Kur’an okumak kulun Rabbiyle konuşması demektir, Rabbinin kelamını, sözlerini tekrar etmesi anlamına gelir.

Çocuk yavaş yavaş Kur’an okumaya başlayınca hediyeler, iltifatlar ve ikramlar sıraya girmeli. Teşvik edilmeli, alkışlanmalı. Kur’an’ı hatmeder ve okumasını iyice öğrenince de merasimler düzenlenmeli, törenler yapılmalı, Kur’an okumayı öğrendiği için çok önemli ve çok büyük bir iş yaptığı dile getirilmeli.

Peygamberimizin çok güzel Kur’an okuduğu örneklerle anlatılmalı, Peygamberimizin Kur’an okuyanları çok çok sevdiği söylenmeli. Bir de zaman içinde bazı âyet ve surelerin anlamı öğretilirse çocuk ne yaptığının, ne öğrendiğinin farkına varacaktır ki, bu sefer de işe akıl ve mantık boyutu eklenir. Böylece çocuk hem aklen, hem de kalben olgunlaşma yoluna girer. Kur’an’a sahip çıkar. O Kur’an’a sahip çıktıkça Kur’an da ona sahip çıkar, meleklerin himayesi ve koruması altına girer.

Çocuğa Kur’an’ı nasıl öğretmeli?

Bunun için çocuklarımıza din ve Kur’an eğitimi vermeden/verdirmeden önce ders verecek kurumu ve kişileri iyiden iyiye gözden geçirmeli, sorup araştırmalı ve bu konuda titiz davranmalıdır. Az da olsa bazen öyle anlayış sahipleriyle karşılaşılıyor ki, çocuk yanlış bir örnekle muhatap olunca dinden de, Kur’an’dan, camiden ve cemaatten de iyice uzaklaşıyor. Bu esnada bir de kaba davranışlar ve sert muameleyle muhatap olunca, bir daha ağzınızla kuş tutsanız dahi çocuğa Kur’an eğitiminden, hocadan söz edemez hale geliyorsunuz. Çünkü maalesef eski alışkanlıklar sonucu bazı öğreticiler, Kur’an’ı öğretirken, namaza alıştırırken, kaba kuvvete ve dayağa başvurmayı bu eğitimin vazgeçilmez bir yolu olarak görebiliyorlar.

Çok yakın bir dostum var. İyi bir eğitim almış, belli bir makama gelmiş, çok kapsamlı bir iş kurmuş. Fakat sohbet esnasında bir vesile ile söz Kur’an eğitimine geldi. Kendisi üzülerek ve biraz pişmanlık duyarak Kur’an okumasını bilmediğini söyledi. Oysa çocukken ailesi mahalle camiinin imamına göndermiş. Birgün yanındaki çocuk yaramazlık yapmış, hoca da yaramazlığı kendisinin yaptığını sanmış, yanına çağırmış ve şiddetli bir şekilde kulağını çekmiş. Ondan sonra bu dostum bir daha camiye ve hocaya uğramaz olmuş. Cami ve Kur’an denince aklına hep o kulak acısı geliyormuş. Şimdilerde Kur’an okumasını öğrendi ama 50 sene aradan sonra…

Camiye göndermekle iş bitmiyor

Bununla birlikte bazı ailelerde bir yanlış anlayış daha var. O da çocuğu mahalle camiine göndermekle bu konuda elinden geleni yaptığını sanmasıdır. İki aylık bir süre içinde 50-60 öğrenciye yeterli zamanı ayıramayan hoca efendi çocuğu Kur’an’ı okuyacak duruma getiremiyor. Okullar açılıyor. Çocuk bir daha eline Kur’an’ı alamıyor, anne baba da üzerinde durmuyor. Bir eğitim yılı bu şekilde geçmiş oluyor. Ertesi sene tekrar yaz tatili geliyor. Çocuk yeniden camiye gönderiliyor, öğrendiklerini unuttuğu için de Kur’an eğitimine yeni baştan başlıyor. Böylece 3-4 sene üst üste gitmesine rağmen bir türlü Kur’an eğitimini alamıyor.

Kur’an eğitimini alamayınca da dine soğuk bakıyor. Dini bir ihtiyaç olarak görmüyor. “Olursa iyi olur, ama olmazsa da olur” tarzında bir kanaate varıyor. Oysa küçük yaşta iman dersini ve yeterli/gerekli dinî bilgiyi alamayan bir çocuk daha sonra gayr-i müslim bir kimsenin İslam’a ısınması kadar zorluk çekiyor ve bocalıyor.

Din eğitimini ancak aile verebilir

Her ne kadar din eğitimi Kur’an kursunda verilse, özel olarak bir din adamından alınsa ve öğrenilse de, kalıcı, yerleşik ve sağlam bir dinî hayatın temelinin ailede atıldığını da unutmamak gerekiyor. Yemek yemekten yürümeye, konuşmaktan oturup kalkmaya varıncaya kadar hayatı, ilk adımlarını anne babasından öğrenen çocuk, küçük yaşlarda farkına varmadan, henüz aklı ermeden dinin uygulanmasını annesinden, babasından görür ve kendisi de onları taklit ederek öğrenirse, ileriki yıllarda alacağı eğitim daha sağlam ve sağlıklı olur.

Bediüzzaman’ın kendi hayatından örnek verdiği gibi, “Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat (telkinler) ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinatını şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye (temel bir çekirdek olarak) müşahede ediyorum.” (Lem’alar, 24. Lem’a)

Çocuğun din eğitimi çantası

Eylül ayında çocuğun okul ihtiyacı için kırtasiye kırtasiye gezip kitap defter alırız. Okul döneminin bitip yaz dönemine başlandığı haziran ayında ise bir anlamda din eğitimi sezonu başlıyor. Bu dönemde de çocuğun eğitimi için belli malzemelere ihtiyaç oluyor. Din eğitimi için çocuğun çantasındaki eğitim malzemeleri son derece faydalı olacaktır.

Din eğitiminin önemli bir malzemesi varsa, o da hiçbir zaman özelliğini ve orijinalliğini kaybetmeyen kitaptır. Bunun için kitap okuma alışkanlığı, ailenin olmazsa olmazları arasında girmelidir. Çocuk sürekli okumaya teşvik edilmeli, aile bütçesinden kitaba para ayrılmalı, aile içinde okumak için bir zaman dilimi tespit etmeli. Okunan konular yeri geldikçe tartışmaya açılmalı. Çocuklar okuduklarını anlatmaya teşvik edilmeli. Bu teşvikler iltifat ve hediyelerle ödüllendirilmeli. Dost sohbetleri ve akraba ziyaretleri gibi yerlerde çocuğun kitap okuduğunu, okumayı sevdiğini, kitap yetiştirilemediği bir vesile ile dile getirilirse, hem önemli bir teşvik olur hem de çocuğun kişilik ve karakter gelişiminde çok güzel bir yol izlenmiş olur.

Her çocuğun kütüphanesi olmalı

Dinî ve imanî bilgiler her ne kadar kitaptan öğrenilse de CD, VCD ve DVD gibi sesli ve görüntülü malzemeler de büyük ölçüde ihtiyaca cevap veriyor.  Çünkü sözünü ettiğimiz bu dokümanlar çocuğu psikolojik ve pedagojik yönü düşünülerek hazırlandığı için özellikle küçük yaştaki çocuklar için çok büyük faydalar sağlıyor. Bu arada televizyondaki filmler çocuklara yasaklanırken bu tür çalışmalar bir alternatif olarak hazır duruyor.

Bu arada imkânların elverdiği ölçüde evde çocuğun kendine ait bir kütüphanesinin olması önem arz ediyor. Hikâye, masal, roman, şiir ve benzeri konulardaki kitapları alıp okuyan çocuk kendine ait bir kütüphane edinirse, hem ilme olan hevesi artar, hem okumaya olan ilgisi gelişir, hem de yaşadığı olaylara daha yararlı yorumlar getirir. Çünkü eğitimli, kültürlü, kafası çalışan, yaşıtlarına göre bir adım önde ve ileride olma gibi bir kişilik kazanan çocuğun cesareti, becerisi ve kendine güveni daha bir farklı olur.

Çocuğunuz için ailecek umre yapın

Uygulamalı din eğitiminde gözden uzak tutulmaması gereken önemli bir yol da çocuğu tarihî ve dinî mekânlara götürerek oraların manevi ve ruhani havasından istifade etmesini sağlamaktır. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı döneminden kalma dinî yapılar daha başka bir derinlik ve içerik taşıdıklarından, çocuğun ruhunda ve gönül dünyasında farklı açılımlar ve bağlantılar oluşturmaktadır.

Mesela müsait ve mümkünse İstanbul, Bursa, Edirne ve Konya gibi şehirlerde bu anlamda o kadar mekânlar ve yapılar var ki, birer açık hava müzesini ve canlı bir tarih hazzını veriyor. İstanbul’daki Topkapı Sarayı Müzesi, Minyatürk, Sultanahmet, Eyüp Sultan gibi mekânlar tarih ve din şuuruyla ecdat sevgisini birlikte işliyor.

Yine mümkünse ve bütçeniz de müsaitse ailecek umreye gitmek, çocukların ve gençlerin ruhlarında o kadar kalıcı izler bırakıyor ki, sizin bir yılda anlatamadığınız, hatta bir kucak dolusu kitap okusa dahi elde edemeyeceği ve kavuşamayacağı bazı derinlikleri ve şuurlanmayı çocuk orada bir hafta gibi kısa bir sürede rahatlıkla alabiliyor.

Okuma kampları düzenleyin

Fakat bütün bunlarla birlikte dinî hayat ortak bir paylaşımdır. Bunun için çocukları bir şekilde dinî sohbetlere alıştırmak, yaşıtlarının ve akranlarının da hazır olduğu programlara götürmek, onların sosyalleşmelerinde ve dinî hayatlarını geliştirmelerinde çok daha yerleşik bir mana kazandırıyor.

Hatta şu yaz mevsiminde birkaç haftalık da olsa aynı yaş grubuna hitap eden okuma kampları düzenlemek çocukların okuma alışkanlıklarında ve öğrendiklerini hayatlarına geçirmekte kalıcı bir özellik taşıyor. Çünkü çocuklar arkadaşlarıyla birlikte olurlarsa, birbirlerinden etkileniyorlar. Tertip edilen çeşitli etkinlik ve yarışmalarla bir oyun/eğitim ortamı içinde daha rahat bir birikim elde ediyorlar.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Zor Zamanlarda Eş Olmak

ZOR ZAMANLARDA EŞ OLMAK Serap Kubat Tursun Beni örtün, diye korku ve telaşla döndüğü Hira …

Önceki yazıyı okuyun:
Risale-i Nur’un Sadeleştirilmesi Tasvip Edilebilir mi? / Prof. Dr. Ahmet Akgündüz

Risale-i Nur’un Sadeleştirilmesi Tasvip Edilebilir mi? Prof. Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ, Risale-i Nur'un sadeleştirilmesi konusuyla ilgili …

Kapat