Ana Sayfa / Yazarlar / Yeni Bir Restorasyon Tartışması Başlamadan..

Yeni Bir Restorasyon Tartışması Başlamadan..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Kastamonu Merkeze Bağlı Benli Sultan Tekkesi hem İslam, hem Osmanlı hem Katamonu kültür ve medeniyetinin ulaştığı zirve konumu gösteren şeref abidelerinden biridir.

Maddi konumu itibariyle Ilgaz Dağı zirvesine yakın olduğu gibi, manevi konumu da o denli yüksek ve kıymetlidir.

İslam, inananlarına öyle bir iman, ahlak, hamiyet, insan sevgisi, dava şuuru vermiştir ki, müslümanlar yeryüzünün tamamını İslamın nuruyla aydınlatma yarışına girişmişlerdir. Uzak yakın,  şehir köy, dağ ova, soğuk sıcak demeden ta sahabe döneminden itibaren;
Bireysel ya da kurumsal olarak alimler, dervişler, erenler, alperenler yeryüzünün ve insanlığın ıslahı için koşmuşlar, yarışmışlar.

Şehir merkezine yürüyerek bir günlük mesafede, dağ başında, 10-15 haneli bir köyde kurulan tekke, bu sevda ve davanın zirve eserlerinden biri olarak varlığını beş yüz yıldır sürdürmektedir.

Tekkelerin-dervişlerin hiç bir şey üretmeden, topluma ve devlete hiç bir katkı sunmadan asalak gibi yaşadıkları, vergi vermedikleri, askere gitmedikleri vb iddiaların gerçeklikten ne kadar uzak, hayal ve nefret ürünü saçma sapan hezeyanlar olduğunu varlığıyla isbat eden canlı bir kurumdur Benli Sultan Tekkesi.

Kastamonu-Tosya arasındaki kervan yollarından biri üzerine kurulan bu tekke, kervancılara, yolculara ve tüm halka en rahat konaklama hizmetini gönüllü olarak, bedelsiz olarak veren bir kurum olmuştur.

Ayrıca işin doğası gereği, eşkıya, harami mekanı olması muhtemel o coğrafyada tekke açarak, gönülleri terbiye eden,  eşkıyadan evliya yetiştiren, eşkıyanın varlık ve faaliyet gerekçelerini en temelden çözen bir ocak açmış, halkın ve ticaretin güvenliğini askere ihtiyaç bırakmadan, devletin kasasından bir kuruş harcatmadan temin etmiştir.

Tekke kurulduğu ilk zamandan kapatıldığı zamana kadar gönüllü olarak eğitim faaliyetleri de vermiş, külliye bünyesinde elli öğrenciye hizmet verecek bir yapı oluşturmuş, bünyesinde her zaman müderrisler bulundurmuştur.

1896 yılındaki Salname bilgilerine göre 21 haneli köyde 114 kişinin yaşadığı köyde elli öğrencilik, ilk ve orta derece eğitim veren medresenin bulunması muazzam bir eğitim hizmetidir.
Bugün adı geçen köyde okul bulunmamakta, öğrenciler taşımalı sistemle civar köylere ya da şehir merkezine gönderilmektedir.

Bu durum hem Osmanlıdaki eğitim hizmetlerinin  tekkeler eliyle de son derece başarılı bir şekilde yürütüldüğünü, eğitim oranının sanılandan çok daha ileri seviyede olduğunu gösteren canlı bir vesika niteliği taşır.

Öbür taraftan Benli Sultan Tekkesi, yine birileri tarafından sürekli ve sistemli bir şekilde tekke ile medrese arasında var olduğunu iddia ettikleri husumet yaygaralarının da hezeyandan öte bir iddia oldmadığını isbat eden bir kurumdur.

Tekke ve tasavvuf ehli hiç bir zaman ilmin, alimin düşmanı ve rakibi olmamıştır. Aksine kendileri de ilim ehli, ilim ve alim âşığı insanlardır.

Medrese ehli de tasavvuf, tekke ve derviş düşmanı insanlar değidirler. Onlar da tasavvufun önerdiği, öğrettiği Peygamber ahlakı ile ahlaklanma derdinde, sevdasında olan insanlardır.
Benli Sultan Külliyesi yüzyıllar boyu medrese ve tekkeyi aynı anda bünyesinde barındıran eşsiz örneklerden biridir.

Benli Sultan diye bilinen Ebu Şâme Şeyh Muhyiddin Mehmed, bu tekkeyi Yavuz Sultan Selim Han döneminde 1512’li yıllarda açmıştır.

Kendisinin hangi tarikatin şeyhi olduğu konusu halen ihtilaflıdır. Halveti, Bayrami, Nakşi şeyhi olduğunu iddia eden araştırmacılar olmuştur, vardır.
Ve tekkenin zaman içersinde bir dönem Nakşi ve bir dönem Bayrami dergâhı olduğu da bilinen bir gerçektir.
Bu durum da son derece önemlidir.

Tarikatlerin aslında birbirleriyle ne kadar iç içe, birbirine benzer, özde aynı ve işleyişte de aralarında hiç bir sorun yaşanmayan, kardeşçe geçinen, birinden diğerine sıkıntısız geçilebilen yollar, kurumlar olduğunun, isim ve usul farklılıklarının İslam kardeşliğinin önüne geçmediğinin de açık bir isbatı niteliğindedir.

İslam hukukçuları, kelamcıları, fıkıhçıları, tarşkatleri arasındaki ihtilafları, özgür düşüncenin, fikri, ilmi, akademik canlılığın göstergesi olarak görmeyi  başarmak zorundayız.
Bir yandan İslamı ve müslümanları dogmatik, biatçı, özgür düşünceye kapalı, ilerlemeye, yeniliğe kapalı olmakla suçlarken, aynı zamanda farklı düşünce, yorum, hareket ve ictihadları fitne, ayrımcılık, kargaşa, birliğe, dirliğe aykırı gibi görüp göstermek son derece ikiyüzlü bir yaklaşımdır.

İslam tarihinde ilim ehli, tasavvuf ehli arasında fikir, ictihad, fetva ihtilafları üzerinden tartışmalar olmuştur elbette.
Ancak bin beşyüz yıllık İslam tarihindeki bütün tartışmaları toplasanız sadece bir seçim sürecinde siyasiler ve taraftarlar arasındaki atışma ve sataşmaları kadar, bir partinin kendi içindeki kongre süreci kadar;
doksan dakika süren tek bir derby maçındaki atışmalar, sataşmalar ve kavgalar kadar kırıcı, yıkıcı ve düşmanca olmadığını aklı ölmemiş, vicdanı sönmemiş herkes kabul eder.
İslam tarihinde dört hak mezhep ve ehli sünnet tarikatler arasında;
medreseler ve tekkeler arasında ne savaş, ne kavga yoktur, olmamıştır, olmayacaktır.

Siyasetin, münafıkların, ajanların eli ve dili karıştığı için çıkan kargaşaların faturasını da münafıklara kesemeyenlerle konuşmaya tenezzül edilmez..

Bu uzun girizgahtan sonra asıl vurgulamak istediğimiz konuya gelelim..

Kastamonu Vakıflar Bölge Müdürlüğümüzce restore edilen Benli Sultan Külliyesi’ndeki çalışmalar bitme aşamasına geldiğini ve önümüzdeki günlerde açılacağı haberlerini duyuyoruz.

Restorasyon çalışmaları sürecinde külliye içersindeki türbede, Şeyh Şâni Hazretlerinin ayak uyunca yatmakta olan müderris Araçlızâde Hasan Efendi’nin kabrinin ziyarete açılması yönünde bir çalışma yapılıp yapılmadığını bilemiyoruz.

Uzun yıllar kapalı kapının arkasında kalan bu mübarek zat, hem şahsı, hem hizmetleri ve hem de yukarda bahsettiğimiz tekke-medrese arasında var olduğu zan ve iddia edilen ihtilafları çürüten bir belge, bir anıt niteliğindedir.

1313 rumi yılında vefat ettiği yazılı olan Araçlızade’nin mezar taşı, beş yüz yıl orada ders veren bütün müderrislerin de mezar taşı hükmündedir.
Ve dolayısıyla mutlaka açığa çıkartılmalı, ziyarete açılmalıdır.

Restorasyon, taşa, ağaca dokunmaktan ibaret bir çalışma olmamalıdır. Restorasyon ölüyü mumyalamak, ölüye ya da yoğun bakıma alınan hastaya makyaj yapmak, güzel elbiseler giydirmek demek değildir, olmamalıdır.
Cana, ruha dokunmak, bizim kavramlarımızla “ihya etmek”, “imar etmek” olmalıdır.

Geçtiğimiz günlerde açılışından dört yıl sonra Nasrullah Camimiz hakkında başlatılan ve ulusal gündeme taşınan tartışmaların Benli Sultan tekke ve külliyesi hakkında da yaşanmaması için yetkililerin konuya açılıştan önce eğilmelerinde fayda olduğunu düşünmekte ve önermekteyiz.

Umuyorum bizim düşündüklerimizi yetkililerimiz zaten düşünmüş ve gerekeni yapmışlardır..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Ayasofya Kararı Sonrasında Neler Olacak?

Allah, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’dan razı olsun. Çok önemli bir kararı imzalayarak 24 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya’yı …

Kapat