YENİ KIRKAMBAR
BEN VERİRİM
Neyzen Tevfik, dar bir yoldan geçiyordu. Karşısına tanımadığı bir adam çıktı.
Neyzen, kibarca:
– Müsaade edin de geçeyim, dedi.
Adam, pek aksi biriydi.
– Kime kafa tutuyorsun, babalık? diye haykırdı. Ben senin gibi ciğeri beş para etmez insanlara yol vermem!
Neyzen, kendine yakışanı yaptı:
– Ben veririm!
SERSEM
Kadıköy vapurundan çıkarken adamın biri fena halde Ahmet Rasim’e çarpmış.
Omzu incinen Rasim, can acısıyla dönüp bakınca, adam hem suçlu hem güçlü bağırmış:
– Sersem!
A. Rasim hiç renk vermemiş. Güya tanıdık bir yüze bakıyormuş gibi adamı dikkatlice süzdükten sonra sormuş:
– Ne dediniz?
– Sersem!
Rasim Bey gayet sakin:
– Öyle mi? Müşerref oldum! Bendeniz de Ahmet Rasim!
NADİREN
Ünlü karikatürist Cemâl Nadir Güler’e, siz hiç gülmez misiniz? diye sormuşlar.
Cemâl Bey.
– İsmime dikkat edin, demiş. Görmüyor musunuz, “Nadir Güler” deniyor.
D – T
“d” lerin “t” olarak kullanılmaya başlandığı sıralardı. Meselâ: Hâmid “Hamit”, Ferid “Ferit” olarak söylenip yazılacaktı. Abdulhak Hâmid, Ferid Bey’e takılmış:
– Eh, kuyruğuna bir “it” taktılar demiş.
Bunun üzerine Ferid Bey:
– Benim hiç olmazsa “fer”imi (ışığımı) bıraktılar. Sen ise “ham bir it” oldun, deyivermiş.
TÜCCAR
Bektaşî, eşeğine odun yüklemiş şehre satmaya götürüyormuş. Yolda bir tüccarla karşılaşmış. Tüccar, Bektaşî’nin eşeğini kastederek şöyle sormuş:
– Bu ne düşünüyor böle?
Baba erenler altta kalır mı hiç? Taşı gediğine koymuş:
– Odun taşımaktan bıktı da ağabeyi gibi tüccar olmayı düşünüyor.
GÖRDÜĞÜNÜZ GİBİ
İki gözü de görmeyen gazi arkadaşı Neyzen’e şöyle sorar:
– Memleketin halini nasıl görüyorsun?
Neyzen, arkadaşını üzmek istemez. “Karanlık görüyorum” diyemez.
– Efendim, gördüğünüz gibi.
AKÇEYİ SEN AL
Sokakta, Hoca Nasreddin birisiyle tartışmış. Ağız dalaşı büyüyünce adam aniden hırslanarak Hoca’ya bir tokat indirmiş. Hoca, tesadüfen oradan geçen subaşına adamı yakalatmış, mahkemeye gidip kadı’nın huzuruna çıkmışlar. Hoca’mız, davacı olduğunu söylemiş. Ama aralarındaki konuşmalardan kendisini döven adamın, kadı’nın ahbabı olduğunu da anlamış.
Kadı, bu tokadın cezası iki akçedir, diye hükmetmiş. Hoca’ya iki akçe vermesini emretmiş. Adam üstünde olmadığını söyleyince de: “Git getir, öyleyse” demiş. Hoca, oturup beklemiş. Aradan saatler geçtiği halde ne gelen var ne giden.
Kadı’nın kurnazlıkla herifi kaçırdığını anlayan Hoca, yerinden kalkmış, Yaratana sığınıp kadıya bir sille yapıştırmış. Sonra da demiş ki:
– Efendi, işim var; fazla bekleyemeyeceğim. Akçeyi suçludan sen al.
RESMİ ELBİSE
Tıflî’nin şairliği de vardı. Zamanın paşalarından birine methiye yazıp götürdü. Paşa, Tıflî’nin huyunu biliyordu. Onu kızdırmak için, kendisine bir semer verilmesini emretti. Bizimki, semerle konaktan çıkarken bir dostuna rastladı.
– Bu ne?
– Paşaya methiye sundum, pek memnun oldu. Ödül olarak da resmi elbisesini verdi.
Mahir Duman
- Mal – Mülk - 6 Haziran 2024
- Kulluk - 19 Mayıs 2024
- Konuşma - 16 Nisan 2024
- Kitap - 4 Nisan 2024
- Kibir – Tevazu - 21 Mart 2024
- Kardeşlik – Yardımlaşma - 9 Mart 2024
- Kahramanlık – Korkaklık - 21 Şubat 2024
- Kadın – Erkek Dünyası - 12 Şubat 2024
- Bir Adım Öteye… - 1 Şubat 2024
- İnsan Olmak - 27 Ocak 2024