Ana Sayfa / Yazarlar / Yok Olan Sadece Divan ve Cuma Camilerimiz Değildi

Yok Olan Sadece Divan ve Cuma Camilerimiz Değildi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Küçüklüğümden hatırımda kalan, bazılarının adını bildiğim, bazılarını dışından gördüğüm, bazılarının içine girdiğim, namaz kıldığım ahşap “Divan Camileri” vardı.
Bazıları yandı..
Bazıları yıkılıp enkazları satıldı.
Bazıları zamanın ve insanların tahribatına, ilgisizliğine rağmen ayakta kalmaya çalışıyor.
Bazıları yıkılmak üzere.
Çatıları çökmeye, içine yağmur suları almaya, ahşap ve boyama işçilikleri yok olmaya başlamış..

Kastamonu merkeze bağlı köylerde; yalnızlığın, ilgisizliğin, sahipsizliğin, âbidsiz ve ibadetsizliğin yıkıcı ağırlığına rağmen direnmeye, ayakta kalmaya, varolmaya çalışan iki ahşap divan camisi biliyorum;
Biri, eski adı Fadıra olan Tarlatepe Köyü ile Burhanlı-Hamzalı Köyleri arasında, bir şekilde ayakta kalmayı başarabilmiş Fadıra Camii, diğeri Sipahi, Suluseki, Çıban Köyleri ve bu köylerin mahallelerine hizmet veren Salcıoğlu Mahallesi’nde bulunan cami..
Biri ayakta, biri yıkılmak, yok olmak üzere.

Divan Camileri, yakınlarında bulunan dört beş muhtarlığa bağlı onbeş yirmi köy halkının cuma ve bayram namazları için toplanıp cem oldukları, tanış oldukları, kardeş oldukları, omuz omuza, gönül gönüle ibadetlerini bayram coşkusuyla eda ettikleri mübarek mekanlar..

Eskilerde tek caminin topladığı, o tek camiye sığan insanların köylerinde şimdi en az onbeş adet cami var. Herbirinde imam var.
Ve hepsinde ayrı ayrı cuma ve bayram namazları kılınıyor, kılınmaya çalışılıyor.
Her camide üç kişi, beş kişi.
Bazen vakit geliyor ama cemaat gelmiyor, cuma için üçüncü cemaat bulunamıyor.
Cuma ve bayram namazları vakit namazları gibi, hatta daha da sönük.
Cuma ve bayramın coşkusu yok, neşesi yok, birlik, dirlik, kardeşlik, tanışmak, kaynaşmak, yardımlaşmak, dayanışmak, güç alıp vermek, moral alıp vermek, sıkıntıları, dertleri, acıları, sevinçleri paylaşmak yok..
Herkesin köyünden getirdiği iki lokma ekmeği paylaşmak yok, selamlaşmak yok, sohbet yok..
Can yok, canlılık yok..
Camiler söyünmüş kovanlık gibi..
Köyde kalan üç yaşlı.
Onlar da birbirlerine yabancı, birbirlerine yabani..
Cuma ve bayramların anlamı, ruhu, hikmeti, güzellikleri bir bir yok oldu, yok oluyor..

Eskiden cami ve mescit ayrımı vardı..
Yüzlerce, binlerce insanı içine toplayıp cem edemeyen, cemaat edemeyen küçük mescitlerde cuma namazı kılınmaz, onlara cuma beratı verilmez, onlarda sadece vakit namazları kılınırdı.
Devlet-Diyanet artık beş hanelik köy camisine, yayla, mezra camisine, apartman altı, site içi, kurum içi mescitlere bile cuma beratı veriyor..
Camilerin büyüklüklerine, hacimlerine bakılmadan, hitap ettikleri, toplayabilecekleri nüfusa vs bakılmadan her camiye, her mescide cuma beratı veriliyor.
Vatandaş talep ediyor.
Vatandaş talep ediyor diye evlere servis, özel imamlar mı gönderilecek?
İnsanlar istiyor, amirler, patronlar toplum içinde olmak, cuma kılıyor diye etiketlenmek istemiyor diye evlerde, makam odalarında bile cuma kılınır diye fetva mı verilecek?

Aynı köyde üç tane cami var, her birinin üçer tane cemaati var..
Cuma ve bayram namazlarını birlikte kılsanız olmaz mı diyoruz; olmaz diyorlar..
Neden olmadığına verilen cevaplar komik mi dersiniz, trajikomik mi dersiniz? Güler misiniz, ağlar mısınız bilemiyorum.
İmamlar cemaat tarafından şikayet edilmekten korkuyor, o yüzden topu muhtarlara atıyorlar.
Muhtarlar seçimde oy kaybetmekten korkuyor, topu müftülüklere atıyorlar.
Müftüler kaymakam ve valilerden fırça yemekten korkuyorlar.
Siyasilerin konuya bulaşmasından ve kendileriyle uğraşmasından korkuyorlar..

Kimse Allah böyle emrediyor, Rasulüllah böyle emrediyor, İslam hukukunun emri budur, ben Allah’tan korkarım demiyor, diyemiyor..

Lafa gelince herkes “Ben Allah’tan başka kimseden korkmam” diyor..
Söz güzel.
Lakin..
Allah’tan korksak Allah’ın evlerini garip, yetim, sahipsiz, boş, ibadetsiz, ilimsiz, irfansız, cemaatsız bırakır mıydık?

Cumalarda, bayramlarda cemaat caddelere taşmaz,
Camiler yetmiyor diye cuma ve bayram namazlarını stadyumlarda elli bin, yüz bin kişiyle kılmaz mıydık?

Bazı ilçelerimizde ilçe Halk pazarları cuma günleri kurulur.
Cuma günü çevre köylerde cuma kılınmaz, herkes ilçeye-pazara-cumaya gider.
İki bin nüfuslu ilçelerin nüfusu o gün yirmi bini bulur..
Caddeler, sokaklar, çarşı pazar ve camiler hasılı her yer bayram yerine döner..
Bu durum, bu adet, bize ecdadımızdan kalma hem milli, hem dini bir mirastır.
Divan camilerimiz de eskide aynı görevi ifa ederdi.
Cuma günleri Divan Camileri etrafında hem dini hem dünyevi pazar kurulurdu.
Maddi manevi herşey o pazarda bulunur, alınır, satılır, paylaşılırdı..
İnsanlar o pazara, namaza, eşe dosta kavuşmak için karda kışta, yağmurda çamurda atla, eşekle, yayan kilometrelerce yol yürürlerdi.
Ya şimdi?
Bu gün köylere, dağlara kadar asfalt yollar var.
Her köyde her evde arabalar var.
Yayan bir-iki saatte varılan yerlere arabayla beş-on dakikada varılıyor.
Yani her türlü imkan var.
Ama kalplerden kalplere, insandan insana giden yollar, damarlar kapalı, tıkalı.
Bütün camiler ama özellikle Divan Camileri, Cuma camileri, cuma ve bayram namazları toplumsal kan dolaşımını, sinir sistemini sağlayan damarlar, sinirler gibidir.
Kalp krizi ya da felç insan sağlığı için ne kadar tehlikeliyse diki, milli, insanı damarların, sistemlerin tıkanması da devlet ve millet için o tehlikelidir.

İyi yapıyoruz, vatandasa hizmet götürüyoruz, dini kolaylaştırıyoruz, hayatı kolaylaştırıyoruz zannıyla her camiye, mescide cuma izni vererek insanı, sosyal, kültürel, milli, manevi köprüleri attık, yolları kapattık, damarları, sinirleri koparttık..
Camiler milli birligin, dirligin, kardeşliğin, kültür ve medeniyetin hamurunun yoğruldugu, mayalandığı yerler idi.
Şimdi ayrılığın, bölünmenin, parçalanmanın, birbirine yabancılaşmanın, yabanileşmenin mekanları haline geldi, geliyor..

Allah’ın evleri diye tanıyıp tanıttığımız camiler ayrılık ve gayrılıklar mekanları olmasın.
İnsanları, kalpleri cem eden, toplayan mekanlar olan, olması gereken camiler toplumu atomlarına kadar bölmek için kullanılan mekanlar olmasın..
Bizler de bu ayrılığa, gayrılığa, bölünmeye alet olmayalım..
Gelin hep birlikte bu tersine gidişi durduralım.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Bir Olur mu?

Bir olur mu? Bir arabanın başında iki kişi. Biri sahibi, biri usta. Biri biliyor, biri …

Kapat