Ana Sayfa / Yazarlar / Yol Dönemeçlerle Süslü

Yol Dönemeçlerle Süslü

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

     Yokuştu ama şehrahtı, bazen de diken setleriyle, çalı barikatlarıyla kapalıydı, kesik ve aşılamaz geliyordu insana. Devrik çam gövdeleri tel örgülerden beter…

      Acayip sivrilikte taşlarla iri kayalar mı? Onlar da cabasıdır. 

      Bütün bunlara kulak asan bile yok, ama… İşin içinde “karanlığa kalmak” da var!

      Bu yüzden yürümeli, hep yürümelisin; bıkıp usanmadan, ısrarla.    

     Adım ayarlayıcılar ile Bezirgânlar – “Dümdar” ya da “Pişdar”– sizlere bakmakta.

     Dikkatini hedefine vererek yürümene titizlen sadece, bütün “hissiyat”ını yalnızca onda topla.

     Başını dimdik,  zihin ve idrâkini hep dinç, yüreğini perk tut daima…   

     Zira…

     “Karanlığa kalmak da var!”

     Ümitsizlik dikenleri ayağına batmasın hiç. Hırs denen polat barikat kalbine ayak bile basmasın.

     Yeter ki yoluna git sen. “Karanlığa kalıp kalmama” endişesi bile soluğunu kesmesin.

     Yan tarafında, “derin dere”ye inen bir uçurum mu varmış?..

     “Varsa, vardır!”

      Yabani çalıların dikenleri “müfarakattan” -ayrılıktan- ellerine mi takılırmış.

     “Ne olacak ki. Takılır elbet.”

     Çam gövdeleri yolunun önüne bir eşkıya heybetiyle dikilip hızını da azaltabilir pekâla. 

     “Takdir, başa gelene sabır…”

     Ne doğru; hepsi de takdir, hikmetin tecellisi. Ama gene de…

     Bütün bunlar olmasaydı eğer “yürüyüş”ünün kıymetini kimler -ve niçin- bir “nisbet” emâresi diye yüreğine işleyecekti sahi? Yok bunun tam tersi, dikensiz bir gül bahçesi arzuluyor idiysen, ayağına demir çarığı çekip, eline demir asanı almasan, daha iyiydi.

     Hiç olmazsa “Pişdar”lık dâvasına gönül vermiş erlerin yanında, mâzur görülür, anlaşılırdın!

     “Ama mecbur bırakıldım. Başka şans tanınsaydı bana…”

     Öyleyse bu şikayetlerin ne; sürü sepet sitem ederek tomarla iş yapma pozların?.. Ne gerek var bunlara?  

     “Bir ihtimal, vardır belki de!..”  

      Öyle “buyuruyorsan”, eh, gıkımız bile çıkmaz buna. Hem bize düşen neyse, bir hâl yoluna girdirilir; başa gelen çekilir.

     Bütün bunlara rağmen yürümene bir ara verirsen, paçalarına saldıran “çalı dikenleri” ile “gubar”ı temizleyemezsen eğer, hep birlikte, kolkola…

     “İttihad-ı hakikî” içinde olduğumuzu sandığımızda o da…  

     “Karanlığa kalma” ihtimali her vakit zinde…

     ***

      Bak, nicedir oradalar; nasıl da par par yanmadalar.

      Işık topunun dağlar ardına sığınacak bir zaman aralığı bulması bile, öylesi “ kudsi  çiçeklere zemin ihzarı” kavgasının en son, belki de en cılız, ama akıbet hazırlayıcısı, gülzârı…

     “Buradan… Bizden önce geçenler de olmuş elbet!”

     Tersi görünseydi eğer, bu “derin dere”ye kavisli kaygan yolu bile bulamaz, bir “kel” yamaçta olurdun ki… O da nereye, nasıl ve ne ile gideceğini; niçin ve neden sahip olacağını bile anlamadan.

     Ne aynısı, ne de gayrısı izleri, ayak vuruşlarının şiddetleriyle inşâ ederek kuranları ve en son da “O’nu” tanıyamamış olsaydın belki, sana hiç bir yol geçit vermez, kalakalırdın.

     “O zaman…”

      Pek haklısın birader, “karanlığa kalma” revaçta şimdi. Karanlıkta sağlam kalma zaferine bile pek çok müşkülü yaşadıktan sonra ancak sahip olabilirdin, değil mi?

      “O zaman…”

     Onları mânen takip edişinin şeref ifadesi olan sürüyle mâniayı bile göremezdin. Dereye doğru kayar giderdin!

     “Hatt-ı muvasala”yı temin mi etmek? Git azizim, git! Bırak düşünmeyi, niyet bile edemezdin.

     Cücelikler yığılırdı başına, “Yed-i beyza”yı gözlerken hem de.

      “Gözyaşlarını silme” işine muhatap olayım derken, “Dipsiz kuyu”ların merkezine iner de haberin bile olmazdı!

     “O vakit bu yolu ben açmış sayılmaz mıydım?”

     Buna sükût imkânsız; usûlünce, müspet ve “şe’ni kerim” bir hisle davranmak gerek.

     Sebebi mi? Diyeyim. 

     Kör akılla taş atmak kuyulara, içlerini doldurmak nasıl bir hamakat ise, eğri ağacın gölgesinin birdenbire dümdüz olacağı zehabı da işte öylesi bir bakar körlüktür.

     “Müştebih ağaç”ları gösteren meyveleriyse eğer, “ayakta gezen ölü” pozlarını çıkarıp at üzerinden.

     “Gaddarâne” vaziyetlerin mihrakında olmadığından ne ölçüde eminsin?

     ***

     Bu yolu perk basışlarıyla açanlara ihtiyacın var senin, onların “dümdâr”lığına elbet muhtaçsın.

     “Efrâdı milyonları bulan…” kitlelerle tek başına mı kalmak; iki büyük, “âzâm” vazife varken hem de?..

     “Karanlığa kalma”nın en zâlimi -işte- bu yalnızlık, bu gariplik.

     Hele zifirîlikler basmayagörsün bir, gri aydınlık siyaha kesmeye görsün; avucunu, “yed-i beyza”nı yırtan bin bir çalı ile nice çam dalı, gecenin böğründe birbirine yaslanmaya görsün, nura  ve “Pişdar”a olan ihtiyacını tam hissedersin.

     İdrâk zirvesi de orası, basiret nuru da…

     “Öyle ya; o izlerden yürümezsem, işin içinde karanlığa kalmak da var.”

     Nihayet hizaya gel böyle.

     Var elbette; o da öylesine var ki…

     Ondandır ki uçurumun dikliğine, yolun ikide bir sert dönemeç almasına, ona veya buna hiç aldırmadan, çalıların “elini yırtmasına” kulak bile asmadan, ışık topunun dağlar ardına -veya sipere- sinmesinden endişe etmeden, kaygan mı kaygan topraklı yolun “kesek”lerinden nem kapmadan, gövdelerin çok yüzlülüğünü ve hiçbir hilesini umursamadan, “hakikat-ı mutlaka”ya olan ihtiyacını çoğaltan bir idrâkle yürümelisin hep; “maskeli balo masalı”na hiç dalmadan ve aldanmadan.

      Silkelemesin “an”ı, “hâl-i hazır”ı; kendini ve haddini bilerek yürümeli, yürümelisin.

      Karanlığa kalmayacağından emin olmak isteyen o kadar fazla insan var ki…

     Sen kendini yolsuz yordamsız mı bilmektesin; veya “tek” mi?..

Yazar : Mehmet Nuri BİNGÖL

BİYOGRAFİ
1961’de Şanlıurfa/Birecik’te doğdu. İlkokul ve ortaokulu aynı ilçede okudu. 1982’de İstanbul Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Anadolu’nun çok yöresinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı.
Yazgı, Köprü, Bizim Külliye dergilerinde hikâye, deneme ve makaleleri yer aldı. Gap Gündemi, Tasvir, Yeni Nesil gazetelerinde yazıları yayımlandı. Birecik yıllıklarına alınmış şiirleri, yaptığı derlemeleri ve değişik site ve kitaplara alınmış makale, mülakat ve köşe yazıları bulunuyor.
Kitaplaşan iki eseri ve tefrika romanları Mehmet Nuri EMİNLER mahlasıyla yayımlanmıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğine devam ediyor. Birecik’te temsilciliği açıldığı ilk günden beri Eğitim-Bir-Sen üyesi. Dört kızı ve üç torunu bulunuyor. Şanlıurfa/ Birecik’te ikâmet ediyor.

Tarık Buğra ile yaptığı mülakatın iktibas edildiği eserler:
Politika Dışı (Tarık Buğra)
Tarık Buğra’yla Söyleşiler (Mehmet Tekin)

Hikâyelerinin İktibas Edildiği Eserler:
Kedinâme (M. Nuri Yardım, 2019)
Dergizan Yıllığı (Ramazan Seydaoğlu, 2020)

İktibas edilen mahalli derlemeleri:
Cumhuriyetin 50. Yılında Birecik Yıllığı
Cumhuriyetin 70. Yılında Birecik Yıllığı

Tefrika Romanları:
Yokuşta ( 1986)
Yokuşta Tırmanış-1 (1984)
Yokuşta Tırmanış- 2 (1988)
Kafkasya’da Sarp Ufuklar (1981)

Kitapları:
Sürgündeki Çeçenya (1. Baskı: 1996; 2. Baskı: 2000) Gençlik Yayınevi
Nur Üstad (Biyografi- Deneme; 2002) Erguvan Yayınevi
Siyahtan Turkuaza (15 Temmuz) [Hikâyeler] 2021. KDY yayıncılık
Ver Elini Türkmeneli [Gönül Sayhası-1] (Roman) 2021, KDY Yayıncılık
Azada Yürüyüş [Gönül Sayhası-2] (Roman), 2021, KDY Yayıncılık, "Bir Başka Çeşme" (2022- KDY- Öyküler)

Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
İslâm Davasında Savrulmalar

Asrın imamı Bediuzzaman Hazretleri 13. asrın başında Şam'da Cami-i Emevi'de verdiği hutbede (ki mühim âlimler …

Kapat