Ana Sayfa / Yazarlar / Yolculuk

Yolculuk

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Yolculuk

Elindeki bavullarla hızlı hızlı yürüyen Ahmet ileride kendisini beklemekte olan otobüse yetişir. Bavullarını yerleştirip, kendisi için ayrılmış koltuğa oturması ile otobüs hareket eder. Yanındaki koltukta oturan adama “Merhaba” demesiyle birlikte Ahmet’in uzun yolculuğu başlamıştır. Yanındaki adamda donuk bir sesle “Merhaba” diyerek karşılık verir.

Otobüs de bir tuhaflık olduğunu daha ilk bindiğinde hissetmiştir. Fakat sadece bir histir bu. Hisleriyle hareket etmesinin doğru olmayacağının bilincindedir. Ne yapayım otobüsten inecek değilim ya diye aklından geçirir. Etrafına baktığında bütün koltukların dolu olduğunu görür. Yolcuların birbirleri ile konuşmamaları, pencereden dışarı bakmamaları, mütemadiyen kendi işleri ile meşgul olmaları otobüste ilk fark ettiği tuhaflıktır. Kendilerini yaptıkları işe o denli kaptırmışlar ki, çevresindekilerden habersiz bir vaziyette çalışmaktadırlar. Sanki yolculukta değil de bir yerde ikamet ediyorlarmış gibi bir çalışma içerisindedirler.

Yanında oturan adam, elindeki hesap makinesi ile hesaplar yapmaktadır. Önünde oturan yaşlı kadın, belli bir zamana yetiştirmek gayreti içinde, süratle elindeki örgü işini tamamlamaya çalışmaktadır. Kadının yanında oturan adam, saatinin içini açmış parçaları onarmakla meşguldür. Arada bir saatine ve yaptığı işe hayranlık içinde bakmayı da ihmal etmemektedir. Daha öndeki koltukta oturan adam ise elindeki kitabı heyecanla okumaktadır. Kitap okuması Ahmet’in dikkatini çeker. Merakından öne doğru gider, başını uzatıp adamın okuduğu kitaba bakar. Kitabın bir çizgi roman olduğunu görür. Kendi kendine şöyle der:

“Kafasını kaldırmamasından anlamalıydım. Eğer gerçekten faydalı bir kitap okusa idi mutlaka kafasını kaldırırdı ve çevresindekilere karşı ilgisiz kalmazdı.”

Böyle kendi kendine konuşurken aklına şu düşünceler gelir:

“Bu yolcular neden bir kez olsun otobüsün penceresinden dışarı bakmazlar, inecekleri yere gelmiş olma ihtimalini düşünmemeleri çok anlamsız.” Nihayet anlam veremediği bu konuyu yanındaki adama sorar:

“Bu yolculardan hiçbiri, otobüsün inecekleri yere gelmiş olması ihtimalini düşünmüyor. Sizce bu garip değil mi?”

Yanındaki adam bir taraftan hesap makinesi ile uzun, karışık hesaplar yaparken, diğer taraftan şöyle der:

“Lütfen, çok rica ederim bu tür sorularla, benim vaktimi ziyan etmeyin, görüyorsunuz çok önemli hesaplamalarla meşgulüm, neden bu tür konularla zamanınızı boşa geçiriyorsunuz? Siz de yararlı bir uğraşla meşgul olsanız daha iyi olmaz mı?”

Yolculuk esnasında karşılaştığı tuhaflıklar Ahmet’in her geçen dakika daha fazla şaşırmasına ve kendini daha çok yalnız hissetmesine sebep olmaktadır. Artık Ahmet iyiden iyiye korkmaya başlamıştır. Fakat paniğe kapılmamak için kendisiyle zorlu bir mücadele içindedir. Yanındaki adamla konuşup ona sorular sormak ve korkusunu unutmak ister fakat azarlanmak veya daha garip cevaplar almak ihtimali soru sormasına mani olur. Yanındaki adam ise aralıksız hesaplamalarına devam etmektedir. Ahmet, bir an, bütün yolcuların toplanıp kendi üzerine saldıracakları gibi bir endişeye kapılır. Hemen kendini toparlar, derin bir nefes alır ve şöyle der içinden:

“Sakın ha! Bu düşünceler sana büyük zarar verir, sağlıklı düşünmene engel olur, at kafandan bu tür evhamları.”

Bu zararlı vesveseden kurtulmak için, bütün cesaretini toplar ve hesaplamalarına ara verdiği bir zamanda yanındaki adama sorar:

“Sizi rahatsız ediyorum ama çok merak ettiğim için soruyorum: Nereye gidiyorsunuz? Yani otobüsten ne zaman ineceksiniz?” Adam donuk bir sesle, kafasını çevirmeden cevap verir:

“Bilmiyorum.”

Ahmet’in kafasından aşağıya soğuk sular dökülse, ancak bu kadar ürpermesine neden olurdu.

“Nasıl bilmezsiniz? Şaka mı yapıyorsunuz?” der.

Adam gayet ciddi bir tavırla Ahmet’e doğru bakarak:

“Nereye gittiğimi de bilmiyorum, ne zaman otobüsten ineceğimi de bilmiyorum.” der.

Ahmet, şaşırarak, kızarak, korkarak, sorar:

“Peki ne diye bindin bu acayip otobüse?”

Adam Ahmet’in sorusuna soruyla cevap verir:

“Peki sen niye bindin bu otobüse? Beni tuhaf görüyorsun ama sen de benden farklı değilsin.” der.

Ahmet bu cevap karşısında donup kalmıştır. Sadece:

“Hayret edilecek bir durum.“ diyebilmiştir. Çünkü O’da bilmemektedir nereye gittiğini. Başka bir şey diyemeden düşüncelere dalar. Nereye gittiğini ve ne için otobüse bindiğini düşünmeye başlar, hafızasını zorlar, geçmişini hatırlamaya çalışır ancak geçmişi ile ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Sadece otobüse bindiğini hatırlar. “Peki bu otobüse neden bindim? Niçin başkasına değil de bu otobüse bindim? Elime otobüs biletini tutuşturan kimdi? Şimdi o nerede? Niçin hiçbir şey hatırlamıyorum? Nereye gidiyorum? Gittiğim yerde beni neler bekliyor? Beni bilen, tanıyan, bekleyen, izleyen kimseler var mı? Şu anda yerinde olan şuurum otobüse binmeden önce nerede idi. Nereden geldim? Otobüsten önceki hayatımı unuttum mu? Yoksa hiç yaşamadım mı?” diye düşünürken, müthiş bir korkuyla otobüsün pencerelerini kırıp kendini dışarı atmak ister, fakat sonra bu fikirden vazgeçip rahatlamak için arkasına doğru yaslanır, sakinleşmek için kendini zorlar fakat bir türlü içindeki heyecanı ve bütün vücudunu kaplayan korkuyu yenemez. Pencereden dışarı baktığında gece karanlığının bütün ufkunu kapladığını, ayın bembeyaz ışığının otobüsün gittiği yolu aynı bir sokak lambası gibi aydınlattığını görür. Gecenin sessizliği ve yolların ıssızlığı karşısında ürperti ve korku içinde alnını kollarının üzerine koyup ön koltuğa doğru eğilerek ağlamaya başlar.

Evet kendisi de bilmemektedir nereye gittiğini ve ne olacağını. “Nereye gidiyorum, ne olacağım.” diyerek bağıra bağıra ağladığı halde yolculardan hiç biri kafasını kaldırıp Ahmet’e bakmazlar. Hepsi ellerinin altındaki işleri hummalı bir faaliyetle yapmaya devam ederler. Bu hal Ahmet’in paniğini daha da artırır ve sesini yükselterek ağlamasına sebep olur.

Ahmet’in artık ağlayacak hali kalmamış, koltuğa sırtını yaslamış, gözleri bir noktaya dalmış vaziyette iken otobüs yavaşlar ve bir süre sonra durur. Şoför koltuğunun arkasında oturan iriyarı iki adam, örgü ören yaşlı kadının yanına gelir. Adamlardan biri:

“Sizin yolculuğunuz buraya kadar.” dedikten sonra kadının kafasını koltuğunun altına alır, diğeri ise ayaklarından tutar ve kadının karnını yumruklamaya başlarlar. Çırpınırken yere düşen kadını yerden kaldırıp otobüsün açılan kapısından dışarıya fırlatırlar. Kadının çırpınmaları ve bağırmaları bir işe yaramaz. Adamların yüzündeki asık ifadeye tiksintiyle karışık üzüntü de eklenmiştir. Fakat bu üzüntü, merhametli bir ifadeden uzak, sadece yaptıkları işin zorluğundan kaynaklanan bir üzüntüydü.

Acaba yaşlı kadın, adamların nefretini ve tiksintisini çekecek ne yapmıştı? Kendi halinde örgüsü ile meşgul olan bu kadının ne kabahati olabilirdi ki?

Ahmet’in artık ne ağlayacak, ne şaşıracak ve ne de ayağa kalkacak hali kalmadığı için oturduğu yerden, bir adamlara baktı, bir de kadının çırpınırken yere düşürdüğü örgüsüne.

Yaşlı kadın, yolculuğunun son döneminde rahat ettirilmesi gerekirken neden otobüsten bu şekilde atıldı? Kibarca otobüsten indirmek mümkün iken neden yaka paça atıldı ve karnı yumruklanarak cezalandırıldı, zayıf ve ihtiyar haline acınmadı?

Kapı kapandı ve otobüs tekrar hareket etti. Yolcular, bu olaylardan habersiz gibi işlerine devam ettiler. Bir ara kadının boşalan koltuğuna gözü ilişti. Koltuğa başka birinin oturduğunu fark etti. Uzun bir sessizliğin ardından Ahmet’in yanına beyaz kıyafetler içinde bir adam yaklaştı. Ceketinin cebinden çıkardığı üç beş kutu ilaçları göstererek şöyle dedi:

“Seni panik içinde telaşlı ve korkulu görüyorum. Rahatlamanı sağlayacak ilaçlardan birkaç kutu ister misin?” Ahmet kafasını iki yana sallayarak:

“Hayır istemem.” dedi.

Adam: “Bu kutuları basite alma, bunların içinde otobüste daha uzun süre kalmanı sağlayacak iksirler var.” dedi.

Ahmet: “Beni gideceğim yere daha çabuk götürecek iksirlerden var mı? Otobüse binmeden önce ne olduğumu ve nereden geldiğimi hatırlamamı sağlayacak iksirlerin var mı?”

Beyaz elbiseli adam daha fazla yardımcı olamayacağını anlayınca:

“Sen bilirsin.” dedi.

Kutuları cebine koyup uzaklaştı. Ahmet gülerek:

“Ne garip adam, bir yılı üç yıl yapmaya uğraşıyor. Otobüste biraz fazla kalmak neyi değiştirir.” dedi.

Ahmet artık görüşeceği kişinin, otobüsün şoförü olduğunu bilmektedir. Yerinden kalkıp şoförün yanına kadar gider. Ahmet’i yolculuğu süresince en fazla dehşette bırakacak an yaklaşmaktadır. Şoför koltuğuna baktığında, koltuktaki adamın diğer yolcular gibi elindeki işle uğraştığını, yanındaki süslü kağıtlardan hediyelik paketler hazırladığını ve otobüsün gidişiyle hiç mi hiç ilgilenmediğini görür:

“Şoför bey bakar mısınız?” der.

Fakat adam hemen müdahale eder:

“Ben şoför değilim, sizin gibi ben de yolcuyum.”

O zaman Ahmet, otobüsün kendi kendine hareket ettiğini ve yolculuğunun şoförsüz bir otobüste devam ettiğini anlar. Otobüs son sürat yoluna devam etmektedir. Karşıdan gelen arabalar, kamyonlar otobüsün yanından sanki çarpacakmış gibi kıl payı sıyırıp süratle geçmektedir. Fakat otobüs, sürücüsüz başladığı yolculuğuna yine sürücüsüz devam etmektedir.

Ahmet koşarak yolcuların üzerine saldırır, onların ellerindeki işleri alıp sağa sola fırlatır ve bütün gücüyle bağırarak şöyle der:

“Beni dinleyin sersem adamlar! Hiçbiriniz farkında değilsiniz, otobüs şoförsüz hareket ediyor, şu anda bu otobüsü kullanan kimse yok, kendi kendine gidiyor. Her an bir yere çarpabilir ve hepimizi dışarıya fırlatabilir. Sizlerse hala lüzumsuz işlerle uğraşıyorsunuz. Bu otobüste mahsur kaldığımızın farkında değilsiniz. Yapabileceğimiz hiçbir şey yok, elimizden hiçbir şey gelmiyor.”

Yolcuların hepsinde bir panik başlamıştır. Kimisi avazı çıktığı kadar bağırmakta, kimisi kapıyı zorlamakta, kimisi de otobüsün pencerelerini yumruklamaktadır. Yolculuk bir süre panik içinde devam eder. Herkesin yorulduğu ve seslerinin kısıldığı bir zamanda Ahmet’in yanına bir adam yaklaşır ve alçak bir sesle:

“Ben bu yolculara defalarca söyledim, fakat kimseye dinletemedim. Hiç biri senin gibi merak etmedi, hiç biri başını kaldırıp pencereden dışarıya bakmadı, hiç biri neden otobüse bindiğini ve otobüsten nerede ineceğini düşünmedi. Bu yüzden ben de sesimi kesmiştim, fakat sen, bunun farkına varabilen nadir insanlardan birisin.”

Bir süre sustuktan sonra Ahmet’in meraklı bakışları adamı konuşmaya zorlar:

“Ahmet kardeşim düşün bir kere, bu otobüsü yapan, bu yolculuğu düzenleyen otobüsteki yolcuları kendi haline bırakır mı? Neticede, otobüsün kaza yapması ve hepimizin helak olması ile noktalanan bir yolculuğa bizleri çıkarır mı? Daha doğrusu neticelenmeyen, yarım kalan, yolun yarısında kaybolmak suretiyle noktalanan bir yolculuk için bizleri bu otobüse yerleştirir mi?

Ahmet biraz düşünür ve yüzünde bir tebessüm belirir, adamın gözlerinin içine bakarak sorar:

“Yani biz şimdi O’nun yanına doğru mu gidiyoruz? Bu yolculuğumuz neticesinde ona kavuşmak mı var?”

Adam memnun bir ifade ile başını sallarken: “Elbette” der. “Başka türlü olması hiç mümkün mü?”

Ahmet rahat bir nefes alır, adama mutluluk ve sevinçle bakarak: “Oh be! Demek ki boşuna telaşa kapılmışım. İnsan bu tarzda düşününce çok huzurlu oluyor.” der.

İkisi birlikte, kendi aralarında konuştuklarını diğer yolculara da anlattılar. Kimileri onların dediklerini aynen kabul etti ve rahat bir şekilde yolculuklarını sürdürdüler. Kimileri de onları avunmakla itham edip, otobüsün pencerelerini yumruklayarak yolculuklarına devam ettiler. Kimileri ise hiçbir şey düşünmeyerek tekrar ellerindeki işleri yapmaya yöneldiler. Ahmet onlara acı bir tebessümle bakıyor, kafasını iki tarafa sallayarak hallerine gülerken:

“Yazık, çok yazık!” diyordu.

(1983)

Yol isimli kitaptan alınmıştır.

Yazar : Abdullah ÖZTÜRK

1963 miladi ve 1383 hicri senesinde, Ankara’da dünyaya geldi.
Gazi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.
Memleketi Şeyh Ali Semerkandi Hazretlerinin yaşadığı ve medfun olduğu Şeyhler beldesidir.
Huccet, Hulasa, Fıkhul Kebir, Fıkhul Evsat, Fıkhul Asgar, Hıristiyanlara Mektuplar, Yol, Bir Şahıs Bir Olay, Cevher İnci Altın, Suristan, Kalbimin Aydınlığı 40 Hadis, isimli eserlerin yazarı, halen ilmi araştırmalarını devam ettirmektedir.

Web Sitesi
Tüm Yazıları Göster
Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Nur Talebeleri ve Velâyet Hakkında Bir Soru

NUR TALEBELERİ VE VELAYET HAKKINDA BİR SORU Soru : Risale-i Nur’un imanı kurtaran ve güçlendiren …

Kapat