Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Makaleler / Yüce Allah, Kullarına Sesleniyor / Prof.Dr. Ali AKPINAR

KUR’ÂN’IN HİTAPLARI

YÜCE ALLAH, KULLARINA SESLENİYOR!

Yüce Yaratıcı, insanı yarattıktan sonra onu başıboş bırakmamıştır. Doğruyu yanlışı ayırt edebilecek akıl gibi bir büyük nimet verdikten sonra, tek başına aklın yeterli olmayacağı ve onun da yanlış yapabileceğini bildiğinden insana vahyetmiş ve onunla iletişim kurmuştur.

Yüce Allah, Kullarına Sesleniyor / Prof.Dr. Ali AKPINAR

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

KUR’ÂN’IN HİTAPLARI

YÜCE ALLAH, KULLARINA SESLENİYOR!

Yüce Yaratıcı, insanı yarattıktan sonra onu başıboş bırakmamıştır. Doğruyu yanlışı ayırt edebilecek akıl gibi bir büyük nimet verdikten sonra, tek başına aklın yeterli olmayacağı ve onun da yanlış yapabileceğini bildiğinden insana vahyetmiş ve onunla iletişim kurmuştur.

Bu yüzden ilk insan Hz. Adem, aynı zamanda ilk peygamberdir ve Yüce Allah, ona ilk kitabını sayfalar şeklinde göndererek onunla iletişimini gerçekleştirmiştir.

Allah ile insanın iletişimi kesintisiz devam etmiş, bu iletişimde bir zayıflama söz konusu olduğunda, insan Yaratıcısı ile iletişime kayıtsız kaldığında, yeni peygamberler ve yeni kitaplarla iletişim yenilenmiş ve sağlamlaştırılmıştır. Bu noktada insana düşen, Rabbi ile iletişimi sağlıklı bir zeminde devam ettirmektir. Zira kul ile Rabbi arasındaki iletişim devam ettikçe, insan huzurlu ve mutlu olacak, hem bu dünya hem de öteki dünya saadetini yaşayacaktır. Zira insan, Rabbine muhtaçtır, O’nun nimetlerine muhtaçtır, O’nunla iletişim kurmaya da muhtaçtır.

“Ey insanlar, siz hepiniz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve övülmeye layık olandır.”[1]

Rab ile insan arasındaki bu iletişim, son olarak Hz. Muhammed ve ona indirilen Kur’ân-ı Kerim ile yenilenmiş ve bu kıyamete kadar da devam edecektir. Kur’ân’ın çağrısını duyan ve ona uyan insanlar iki dünya mutluluğunu hak edecekler; onu hesaba katmayan, onun çağrısını duyup ona uymayan insanlar ise her iki dünyalarını da berbat edeceklerdir. Bu ilahî yasa, tarihî tecrübelerle yaşanmıştır.

Yüce Allah’ın, insanı ihmal etmeyip ona seslenmesi, onu muhatap alması ne büyük saadettir. Erişilmez güç ve kudretin sahibi olan Yüce Mevlâ, kendi yarattığı aciz kuluna sesleniyor, onunla konuşuyor, ondan onun yararına olan şeyleri istiyor, kendisine zarar verecek şeylerden onu sakındırıyor.

Bu girişten sonra Yüce Rabbimizin, Kur’ân’daki biz insanlara sesleniş kalıplarındaki incelikleri anlamaya çalışalım: Aslında Kur’an, insan içindir ve öncelikle insana hitap ederek gelmiştir. Onun ayetleri, başta peygamberimize hitap eder, sonra o dönemde yaşayan muhataplara seslenir, daha sonra ise her coğrafya, her zaman ve her inançtaki tüm insanlığa, hatta ins ve cin topluluğuna hitap eder. Ama onun inananlara hitabı bir başkadır. İşte Kur’ân’ın ibret ve hikmet dolu hitapları:

Ey İnsanlar!

Ey Âdemoğulları!

Ey Nuh’un çocukları!

Ey Cin ve insan topluluğu!

Ey Kitap Ehli!

Ey İsrailoğulları!

Ey Kâfirler!

Ey Cahiller!

Ey sapkınlar!

Ey Mücrimler!

Ey Peygamber!

Ey İman edenler!

Ey Benim kullarım!

Ey huzura ermiş nefis!

Şimdi hitap çeşitlerini kısa kısa açıklayalım:

1. Ey İnsanlar!

Yirmi biri çoğul, ikisi tekil olmak üzere yirmi üç kere yer alan bu ifade, insana insan olduğunu hatırlatan ve onu insanlığının gereğini yapmaya yönlendiren anlamlı bir çağrıdır. Bu, aynı zamanda Kur’ân’ın tüm insanlığa gelmiş evrensel bir ilahî mesaj olduğunu da gösterir. Kur’ân’ın muhatapları olanlar, onun çağrısını tüm insanlığa ulaştırmakla görevli olduğunun bilinci içerisinde olmalıdırlar. İşte Kur’ân’ın tüm insanlığa çağrılarından bir kaçı:

“Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki, azaptan korunasınız.”[2]

“Ey İnsanlar, Elçi size, Rabbinizden gerçeği getirdi. Kendi yararınıza olarak ona inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.”[3]

“Ey insanlar, size Rabbinizden delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Allah’a inanıp O’na yapışanları O, kendinden bir rahmetin ve lutfun içine katacak ve onları kendisine varan doğru bir yola iletecektir.”[4]

“De ki: “Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan, kendisinden başka tanrı bulunmayan, yaşatan, öldüren Allah’ın Elçisiyim. Gelin Allah’a ve O’nun ümmi peygamberi olan Elçisine inanın -ki o peygamber de Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır- O’na uyun ki doğru yolu bulasınız!”[5]

“Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, günahlardan en çok korunanınızdır. Allah bilendir, haber alandır.”[6]

Şu iki ayette ise ‘ey insan’ ifadesi yer alır:

“Ey insan, seni engin kerem sahibi Rabbine karşı ne aldatıp isyana sürükledi?”[7]

“Ey insan, sen, Rabbine varan yolda çabalayıp durmaktasın, nihayet O’na varacaksın.”[8]

2. Ey Âdem oğulları!

Kur’ân, beş ayetinde[9] tüm insanlığa Hz. Âdem’in çocukları olduğunu hatırlatır. Hz. Âdem, Allah tarafından seçilmiş, eğitilmiş, bilgi ile donatılmış, meleklerden üstün kılınmış halife olarak yeryüzüne gönderilmiş bir kişidir. O, cennetteki hayatında cennet kültürü ile donatılmış ve yaşadığı cennet hayatını yeryüzünde kurmak için görevlendirilmiştir. Yine o, yanlış yaptığında hatada ısrar etmeyip tevbe etmeyi erdem kabul etmiş bir seçkindir. Kur’ân’ın “Ey Adem oğulları” çağrısını duyan insanlara düşen, ataları Adem gibi, seçkin ve temiz olmak, Yüce Allah’ın rızasını kazanma yarışı içerisinde yer almaktır. Aynı zamanda bu ifade, tüm insanlığın kardeş olduğunu da ilan eden bir çağrıdır. Nitekim Veda Hutbesinde Peygamberimiz şöyle buyurarak etnik ayrım ve üstünlüğün İslam’da olmadığını ilan etmiştir: “İnsanlar, hepiniz Âdem’densizin. Âdem ise topraktandır. Arab’ın Arab olmayana, arab olmayanın da Arab’a herhangi bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada/Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getirmededir.”

Kur’ân’da ‘Ey Âdem oğulları’ diye başlayan ayetlerin ikisi şöyledir: “Ey Âdem oğulları, şeytân, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belâya düşürmesin!”[10]

“Ey Âdem oğulları, ben sizden, Şeytâna tapmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır, diye söz almadım mı?”[11]

3. Ey Nuh’un çocukları!

Nuh peygamber, tufandan sonra yeryüzünde insan neslini devam ettirdiği için insanlığın ikinci atası kabul edilmiş büyük peygamberlerden biridir. Bir ayette Yüce Allah, Ey Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın zürriyeti,[12] diye seslenir. İnsanın, Nuh peygamberin zürriyeti olduğunu bilmesi, ona yaraşır bir evlat olmayı gerektiren bir bilinçtir. Nuh’un zürriyeti olmak, atamız Nuh gibi seçkinlerden olmak, azimli ve kararlı olmak, tavizsiz olmak tevhid mücadelesinde asla yılgınlık göstermemek gibi bir çok erdemin adamı olmaktır.

4. Ey Cin ve insan topluluğu!

Kur’ân, insanlarla birlikte cinlerin de sorumluluk sahibi varlıklar olduğunu hatırlatır. Cin suresinde, bir grup cinin Peygamberimizin okuduğu Kur’ân’ı dinleyip ona iman ettiklerinden bahsedilir. Rahman suresinde ise, otuz bir kere “Ey insan ve cin toplulukları! Şimdi Rabbinizin hangi nimetine yalan dersiniz!?” diyerek onları nimeti ve nimet sahibini tanımaya, nimete şükretmeye çağırır.

5. Ey Kitap Ehli!

Kur’ân, Hz. Musa ve Hz. İsa peygamberin yolundan gittiklerini söyleyen Yahudi ve Hıristiyanlara seslenirken de onları rencide edici kullanımlardan sakınmıştır. Genellikle onlara “Ey kitap ehli” diye seslenerek onları Kitap ehline yaraşır insanlar olmaya teşvik etmiştir. Zira Kitap ehli olmak, cehaletten uzak olmak, bilgi donanımına sahip olmak, o doğru ve makul şeyleri benimseyip güzel şeyler yapmaktır. Yine Kur’ân bu ayetlerinde onları son peygamber ve son kitaba inanmaya çağırmıştır. On üç ayette Kitap ehline çağrıda bulunulurken, yedi ayette doğrudan, altı ayette ise ‘de ki’ifadesi ile dolaylı olarak onlara seslenilmektedir. İşte bu çağrılardan bir kaçı:

 “De ki: ‘Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah’a tapalım. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah’tan başka tanrılar edinmeyelim.’ Eğer yüz çevirirlerse; ‘Şâhit olun, biz müslümanlarız!’ deyin.”[13]

“Ey Kitap ehli, gerçeği gördüğünüz halde, niçin Allâh’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?”

“Ey Kitap ehli, niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?”[14]

“Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allâh hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin!”[15]

“Ey Kitap verilenler, biz bazı yüzleri, silip arkalarına döndürmeden, ya da Cumartesi adamlarını la’netlediğimiz gibi onları da la’netlemeden önce, yanınızdakini doğrulayıcı olarak indirdiğimiz(Kur’ân)a inanın. Allâh’ın buyruğu gerçekleşir.”[16]

6. Ey İsrailoğulları!

İsraîl, Hz. Yakub’un adıdır ve ‘Allah’ın kulu’ anlamına gelmektedir. Ey İsrailoğulları ifadesiyle Kur’ân, altı ayetinde Yahudilere seslenmekte ve ey Allah’ın kulu olan Yakup peygamberin çocukları, siz peygamber çocuklarısınız ve size atanız Yakub gibi, yalnızca Allah’a kulluk yapmak düşer, mesajı verilmek istenmiştir. Söz konusu ayetlerden biri şöyledir: “Ey İsrâil oğulları, size verdiğim ni’metleri hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!”[17]

Şu bir ayette de ‘de ki’ ifadesiyle dolaylı olarak Yahudilere seslenilerek onlara meydan okunuyor: “De ki: “Ey yahûdi olanlar/hidayette olduğunu iddia edenler! Eğer insanlar arasında yalnız sizin, Allah’ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız, bu inancınızda samimi iseniz ölümü temenni edin.”[18]

7. Ey Kâfirler!

Kur’ân, çok fazla kâfirlere doğrudan hitap etmez. Zira Kur’ân, kişilerle uğraşmaz, icraatlarla ilgilenir. Onun için önemli olan geçici özellikler değil, kalıcı özelliklerdir. İşte bu yüzden Kur’ân, inkara şartlananlara, hakikati örtüp küfre saplananlara bir yerde doğrudan seslenir ki bu kıyamet günündeki sesleniştir. “Ey nankörlük eden kâfirler! Bugün özür dilemeyin. Çünkü siz, ancak yaptığınız şeylerle cezâlandırılıyorsunuz.!”[19] Kur’ân bir ayette de ‘de ki’ ifadesiyle dolaylı olarak inkarcılara seslenir. Çünkü onlar, doğrudan Yüce Rabbin hitabına mazhar olmaya değer kimseler değildirler. “De ki: Ey kâfirler! Ben, tapmam sizin taptıklarınıza!”[20] Ey kâfirler ifadesi, bir kötüleme (zem) ifadesi olup insanları küfür ve inkardan sakındırmayı içerir. Şayet Kur’ân, doğrudan Ey kâfirler ifadesiyle inkarcılara seslenmiş olsaydı, bu onları iyice kızdıracak ve Kur’ân’a tavır almalarını tahrik edecekti. Oysa Kur’ân, onların küfür ve inkârdan kurtulmalarını istemektedir. Nitekim inkarcı bir kişi, imana ermekle, Kur’ân’ın övdüğü ve sahiplendiği iman edenler grubuna katılış olur.

8. Ey Cahiller!

Şu bir ayette de ‘de ki’ emriyle dolaylı olarak câhillere seslenilmiştir: “De ki: Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi bana emrediyorsunuz ey câhiller?”[21]

9. Ey Mücrimler!

Şu bir ayette de kıyamet günü günahkâr mücrimlere şöyle seslenilecektir: “Ey suçlular, bugün şöyle ayrılın!”[22]

10. Ey sapkınlar!

Yine ‘de ki’ ifadesiyle dolaylı olarak sapkınlara şöyle seslenilmektedir:“Sonra siz de, ey sapık yalanlayıcılar (o zaman toplanacaksınız).”[23]

11. Ey Peygamber!

Kur’ân’da peygamberlere “Ey Âdem, Ey Nuh, Ey İbrahim, Ey Musa” gibi onların isimleriyle hitaplar yer almıştır. Ancak son peygambere doğrudan ismiyle hitap edilmemiştir. yer almamıştır. Çünkü Kur’ân bütün ayetleriyle son peygambere hitaben gelmiştir. Peygamberimize seslenirken on beş ayette “Ey Rasül[24], Ey Nebi”[25], “Ey örtünüp bürünen!”[26]ifadeleri kullanılmıştır. Ona has olan bu kullanım, onun şan ve şerefini yüceltmek içindir.[27] Bunlardan ey Rasül, diye başlayan iki ayette inkârda koşturanların kendisini mahzun etmemesi ve tebliğ görevini layıkıyla yerine getirmesi istenmiştir. Ey nebi,diye başlayan ayetlerde ise, müminleri savaşa teşvik etmesi, Yüce Allah’ın kendisine yeteceği,  yalnızca Allah’tan sakınması, inkârcılara asla boyun eğmemesi gerektiği belirtilerek, onun şahsı ve alesi ile ilgili bir kısım hükümler bildirilmiştir.

12. Ey İman edenler!

Kur’an’da, seksen sekiz yerde “Ey iman edenler!” (Ya Eyyühellezine âmeû) ifadesi yer alıyor. Bu, bir medih/övgü hitabıdır. Rivayet edildiğine göre inanalara Tevratta “Ey miskinler!”şeklinde geliyordu hitap. Kur’ân’a gönül verenler ise, ey iman edenler hitabıyla, şereflendi ve bu ifadeyle imanda sabit ve daim olmaya, imanın gereklerini yapmaya tahrik ve teşvik edildiler.[28]Bu ifadeyle başlayan ayetler mü’minlere çok önemli hükümleri bildiriyor. Onların iman sahipleri olduğuna dikkat çekerek, imanın gereğini yerine getirmeye ve imanı korumaya çağırıyor. Bu ifadeyle Yüce Allah, inanan kullarını doğrudan muhatap alıyor ve onların imanlarını harekete geçiriyor. İbn Mesûd, bu ifade ile ilgili olarak şunları söyler: “Yüce Allah’ın ‘Ey iman edenler’ çağrısını duyduğun zaman kulaklarını aç ve can kulağıyla onu dinle. Çünkü bu çağrıdan sonra O, ya hayırlı bir işi sana emrediyordur, ya da seni kötü bir şeyden sakındırıyordur. “[29]

Ey İman edenler! Ey inanan, bağlanan, güvende olan ve güven verenler! Bize kim olduğumuzu ve cemaat olduğumuzu hatırlatan bir çağrıdır bu latıf ifade. Mümin, Allah’a inanan, O’na bağlanan, O’na güvenen, O’nunla güvene eren ve etrafına güven veren kimsedir. Ama mümin olmak, sadece ‘inandım’ demekle olmaz, onun bir takım gerekleri vardır. Ey iman edenler diye başlayan ayetler bu gerekleri açıklıyor. İşte onlardan bir kaçı:

“Ey inananlar, hepiniz birlikte topyekün İslâm’a/barışa girin, şeytânın adımlarını izlemeyin, çünkü o size apaçık düşmandır.”[30]

“Ey inananlar, Allah’tan, O’na yaraşır biçimde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.”[31]

“Ey inananlar, Allah’a itaat edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sâhibine itaat edin.”[32]

“Ey inananlar, Allah için adâletle şâhidlik edenler olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adâletten saptırmasın. Âdil davranın, takvâya yakışan budur. Allah’tan korkun, kuşkusuz Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.”[33]

“Ey inananlar elçi,  sizi yaşatacak şeylere çağırdığı zaman Allah’ın ve Elçisinin çağrısına koşun ve bilin ki, Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz, O’nun huzûruna toplanacaksınız.”[34]

“Ey inananlar, Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.“[35]

“Ey inananlar, rükû’ edin, secde edin, Rabbinize ibâdet edin, hayır işleyin ki umduğunuza eresiniz.”[36]

“Ey inananlar, Allah’ın ve Elçisinin önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.”[37]

“Ey inananlar, Allah’tan korkun ve kişi yarın için ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızı bilmektedir.”[38]

“Ey inananlar niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz?“[39]

“Ey inananlar, Allah’a yürekten tevbe edin. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter..”[40]

Şu bir ayette de ‘Ya eyyühel müminûn’ ifadesi yer almıştır: “Ey müminler, topluca Allah’a tevbe edin ki felâha eresiniz.”[41]

13. Ey Benim kullarım!

Allah’a kulluk, Allah’tan geldiğinin ve O’nun olduğunun bilincinde olmak demektir ve kulluk insan için gerçek özgürlük olup en büyük rütbelerden biridir.

Peygamberimizin büyük mucizesi İsra olayı anlatılırken ondan ‘kul’ diye bahsedilmiş, şehadet sözünde de onun kul olduğu peygamber olduğundan önce söylenerek kulluk rütbesinin yüceliğine dikkat çekilmiştir. Kur’ân’da Yüce Allah, Ey Benim kullarım buyurarak, kendine yaraşır kullarına sahip çıkmış ve onları sahiplenerek onlara büyük bir paye vermiştir. Allah’ın ey benim kulum ifadesini duyan insan, O’na layık olabilmek için, her şeyiyle O’nun olabilmek için gayrete gelir ve harekete geçer. Yüce Allah, bu ifadeyle bir ayetinde doğrudan, bir ayetinde ise ‘de ki’ ifadesiyle dolaylı olarak kullarına seslenir. Bu iki ayet şöyledir: “Ey inanan kullarım, benim arzım geniştir, bana kulluk edin.”[42] “De ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allâh’ın rahmetinden umut kesmeyin. Allâh bütün günâhları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.“[43]

14. Ey huzura ermiş nefis!

Bütün bu ilahî çağrılar karşısında, kula düşen olumlu insanların safında yer almak, Allah’tan kullara vahiy ve nimet, kullardan Allah’a dua ve ibadetdiyerek O’na ve O’nun çağrısına layık olabilmektir. İşte o zaman Yüce Allah’ın şu çağrısının gerçek muhatapları olarak insan, O’na dönecek, O’nun olacak ve O’nun cennetinde huzura erecektir:

“Ey huzûra eren nefis!

Râzı edici ve râzı edilmiş olarak Rabbine dön!

Benim gözde kullarımın arasına katıl!

Ve buyu gir Cennetime!”[44]

Öyleyse gelin her birimiz bir Musa olup “Rabbim, doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım.”[45] diyelim ve Rabbimizin kelamına kulak verelim, hiçbir zaman O’nsuz olamayacağımızın bilinci içerisinde O’nunla iletişimimizi kesmeyelim.


 

[1] 35 Fatır 15.

[2] 2 Bakara 21.

[3] 4 Nisa 170.

[4] 4 Nisa 174-175.

[5] 7 Araf 158.

[6] 49 Hucurat 13.

[7] 82 İnfitar 6.

[8] 84 İnşikak 6.

[9] 7/26, 27, 31, 35, 36/60.

[10] 7 Araf 27.

[11] 36 Yasin 60

[12] 17 İsra 3.

[13] 3 Alu Imran 64.

[14] 3 Au Imran 70-71.

[15] 4 Nisa 171, 5 Maide 77.

[16] 4 Nisa 47.

[17] 2 Bakara 40, 47, 122.

[18] 62 Cuma 6.

[19] 66 Tahrim 7.

[20] 109 Kafirûn 1-2.

[21] 39 Zümer 64.

[22] 36 Yasin 59.

[23] 56 Vakıa 51.

[24] 5/41, 67

[25] 8/64, 65, 70, 9/73, 33/1, 28,45, 50,59, 60/12, 66/9.

[26] 73/1, 74/1.

[27] Zerkeşî, el-Burhan, II, 228.

[28] Bkz. Suyutî, el-İtkân, II, 43.

[29]Suyutû, el-İtkân, II, 43;  İbn Kesîr, Tefsîr, I, 148.

[30] 2 Bakara 208.

[31] 3 Alu Imran 102.

[32] 4 Nisa 59.

[33] 5 Maide 8.

[34] 8 Enfal 24.

[35] 9 Tevbe 119.

[36] 22 Hac 77.

[37] 49 Hucurat 1.

[38] 59 Haşr 18.

[39] 61 Saf 2.

[40] 66 Tahrim 8.

[41] 24 Nur 31.

[42] 29 Ankebut 56.

[43] 39 Zümer 53.

[44] 89 Fecr 27-30.

[45] 28 Kasas 24.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Leyle-i Berat Hakkında (Âyet, Hadis, Risale-i Nur)

BERAT: Nişan, rütbe ve imtiyaz için verilen resmî belge, kurtuluş. Sitemizde Berat Gecesi ile İlgili yazılar …

Önceki yazıyı okuyun:
Merhum Abdullah Yeğin ağabeyle yapılmış en geniş röportaj

Merhum Abdullah Ağabeyle yapılan en büyük röportaj Merhum Abdullah Yeğin ağabeyin, İman ve Kur’an hizmeti ile geçen bereketli ömrünü bir röportaja sıkıştırmak mümkün değil. Merhum...

Kapat