Soru; “Yüksek iman ve ihlâs şuuruna malik olan insan,
hiç şüphesiz ki,
zaman ve mekân mefhumlarının fâniler üzerinde bıraktığı
yaldızlı tesirleri kesif madde âleminde bırakarak,
ruhuyla mâneviyat âleminin pırıl pırıl nurlar saçan ufuklarına yükselmiş bir haldedir.” (Tarihçe-i Hayat)
vecizesini nasıl anlamalıyız?
Evvelâ
“Yüksek iman ve ihlâs şuuruna malik olan insan…”
tabiri bize zakir ve şakir vasıflı alim, asfiya ve evliyaların ulvi mazhariyetlerini hatırlatır;
“Ve “اَلطَّيِّبَاتُ “
kelimesiyle de zîruhun hülâsaları olan
kâmil insanların
ve melâike-i mukarrebînin,
salâvatın hülâsası olan tayyibat ile
nuranî ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mâbuduna tahsis ve takdim eder.” (6. Şua)
“-O gece de- Resul-i Ekrem (ﷺ)’ın,…. o selâma mukabil
-“Salihlerin üzerine de olsun!..”
-demesi istikbalde muazzam ümmeti ve ümmetinin salihleri,
selâm-ı İlâhîyi temsil eden İslâmiyete mazhar olmasını…” (6. Şua)
Böylece mü’minlerin İlahi selam’ın mazhariyeti ile şereflenmesi;
Sünnet-i Nebi edebine tabiiyetiyle müyesser olmasındandır!..
‘Efendimiz’e (ﷺ) Miraç’ta Nebi’ vasfıyle hitab edilmesi, kelime anlamıyle,
Muhatabın yükseklik ve ulviyetine işarettir!..
“Rabbim bana edebi güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.”
(el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:70.) (11. Lem’a)
“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem,4)
“Evet, siyer-i Nebevi’ye ye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyye’yi bilen,
kat’iyen anlar ki,
edebin envâını, Cenâb-ı Hak, Habibinde cem etmiştir!.” (11.Lem’a)
“Mü’minin ferasetinden çekinin, çünkü o Allah’ın nuru ile bakar”
(Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, 1, 24)
Allah’ın nuruyle bakan mü’min,
hayrı şerri,
hakkı batılı basiretiyle görür…
“zaman ve mekân mefhumlarının fâniler üzerinde bıraktığı
yaldızlı tesirleri kesif madde âleminde bırakarak,” (Tarihçe-i Hayat)
içinde bulunduğu zaman ve mekanın tesirin de kalmadan,
zaman ve mekana kalbini bağlamadan,
Zamanın baskın fikir ve düşüncelerini, akımlarını,
İlahi vahyin üstüne çıkarmadan,
Mal, şan, şöhret, enaniyet, hırs v.s gibi nefsani davalardan berî olarak,
“(Ey mü’minler! Âhiret için) azık edinin! Bilin ki azığın en hayırlısı takvâ azığıdır. Ey akıl sahipleri! Bana karşı takvâ sahibi olun!” (Bakara 2/197)
Takvayı azık edinen,
O takva ile emr-i maruf yapan için;
Allah’ın -Resulullah (ﷺ) şöyle buyurmuştur:
“Kim iyiliği emreder ve kötülükten sakındırırsa
Allah’ın ve Resulünün yer yüzündeki halifesidir!..” (Müstedrek’ül-Vesail, c. 12, s. 179)
Yeryüzünün halifesi, Maneviyat aleminin evliyası, asfiyasıdır.
Evet takva “ruhuyla mâneviyat âleminin
pırıl pırıl nurlar saçan ufuklarına yükselmiş bir haldedir.” (Tarihçe-i Hayat)
Hulâsa;
“Şübhesiz ki âkıbet müttakilerin yani takvâ sâhiblerinindir!..” (Hud, 49)
“Allah Teâlâ müttakî, gönlü zengin, kendi hâlinde işiyle ve ibadetiyle meşgul olan kulunu sever.” (Müslim, Zühd, 11)
Ebû Hüreyre (r.a.) der ki:
Peygamber Efendimiz’(ﷺ)e:
“–Ey Allah’ın Resûlü! (ﷺ) İnsanların en keremlisi (hayırlısı, şereflisi ve değerlisi) kimdir?”
diye soruldu. Resûlullah (ﷺ):
“–En çok takvâ sahibi olanlarıdır” buyurdu. (Buhârî,Enbiyâ, 8, 14, 19)
Zeyd bin Erkam (r.a.) der ki:
Nebiyy-i Ekrem (ﷺ) şöyle dua ederdi:
“…Allah’ım! Nefsime takvâsını ver
ve onu tezkiye et!..
Sen onu en iyi tezkiye edensin…
Sen onun velîsi ve Mevlâ’sısın…” (Müslim, Zikir, 73)
Amennâ!..
- Hayranlıkla Dinlediler ve İtaat Ettiler!.. - 18 Eylül 2024
- ‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ - 14 Eylül 2024
- Eğer Allah Dileseydi Ne (biz) Şirk Koşardık, Ne de Atalarımız!..” - 11 Eylül 2024
- “Canımı Müslüman Olarak Al ve Beni Sâlih Kimseler Arasına Kat !” - 10 Eylül 2024
- Şehadette Niçin Hem Abduhu Hem Rasûluhü Diyoruz? - 2 Eylül 2024
- İttihad-ı İslâm’ı Israrla Önemsememek… - 30 Ağustos 2024
- Allah’ın Lûtfu ve Rahmetiyle, Ferahlasınlar… - 27 Ağustos 2024
- Sırf Allah ve Resûlü, Fazlından Kendilerini Zengin Etti Diye İntikam Almaya Kalktılar - 18 Ağustos 2024
- “Kader Bizi Böyle Bağlamış…” - 9 Ağustos 2024
- “Bir de Takvâ Elbisesi ki…” - 3 Ağustos 2024