Ana Sayfa / Yazarlar / Yusuf’un Romanı -II / Prof.Dr. Himmet UÇ

Yusuf’un Romanı -II / Prof.Dr. Himmet UÇ

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Prof. Dr. Himmet Uç

Tasarımı Maverai Bir Aşkın Rüzgarından Nübüvvet-2

Günün birinde hükümdar gördüğü bir rüyayı anlatıp dedi ki “Ben yedi semiz inek gördüm, bunları yedi zayıf inek yiyordu. Bir de yedi başak ile yedi kuru başak gördüm. Ey Efendiler, siz rüya tabir ediyorsanız, benim bu rüyamı da halledin. “O kahinler “bu gördükleriniz karışık düşlerdir. Biz böyle karışık düşlerin yorumunu bilemeyiz” dediler.

O iki arkadaştan kurtulanı, aradan geçen bunca zamandan sonra işte ancak o sırada Yusuf’u hatırlayıp dedi ki “Rüyanın tabirini ben size bildireceğim, hele siz beni bir hapishaneye gönderiverin!” Hapishaneye gidip “Yusuf, sözü doğru ve isabetli olan aziz dostum. Şu müşkül rüya hakkında bize bir çözüm bildir lütfen.” Yedi semiz ineği yiyen yedi zayıf inek ile yedi başak ile yedi kuru başağın anlamı ne olabilir? Ümid ederim ki isabetli yorumunu öğrenip ilgili insanlara aktarırım, böylece onlar da doğruyu öğrenir ve senin kıymetini bilirler “Yusuf” Yedi sene bildiğiniz şekilde ekin ekersiniz, ama biçtiğinizi yiyeceğiniz az miktar dışında önce biriktirdiklerinizi yiyip tüketirsiniz. Sonra bunun peşinden yedi kurak yıl gelecek, tohumluk olarak saklayacağınız az bir miktar dışında önce biriktirdiklerinizi yiyip tüketirsiniz. Sonra onun arkasından bir yıl geçecek ki halk bol yağmura kavuşacak, sıkıntıdan kurtulacak bol meyve sıkıp hayvanları sağacaklar.“ Bunu duyan hükümdar, “Onu bana getirin” dedi.

Hz Yusuf’un macerası çok grift, kompleks bir vaka örgüsüne sahip, hem coğrafya, hem mekan, hem insanlar, hem dialogları itibariyle. Tek hatlı anlatımlar kasaba istasyonu gibidir, bir giden bir gelen,büyük anlatımlar merkezi şehirlerin başkentlerin tren istasyonlarına benzer iç içe, onun için Thomas Mann bin sayfayı aşkın Yusuf ve Kardeşleri diye roman yazmış. Türk edebiyatı ise binden başlayıp beşbin yedi bin beyte kadar varan büyük mesneviler yani romanlar yazmışlar. Yusuf ile kardeşininin mücadelesini. Ama hiçbiri Thomas Mann’ın eserine benzemez o çok uzmanlıkla yazılmış ve Nobel almış bir roman. Onu yazmak için Mann Farsça öğrenmiş ve ana kitap olan Molla Cami’nin Yusuf ile Züleyha’sını Farsca’sından okumuş.

Kur’an-ı Azimüşşan bu kelimeyi şimdi daha iyi hissediyorum. Bütün peygamber olaylarını Allah vaka bütünlüğü içinde birbiri ile bağlantılı anlatmış, vakalar çok ama hepsi bir vaka, tevhid ve insanlık mücadelesi, kainat mektebi, öğretmenler, dersler, trajediler. Mesajlar, hem ne kadar. Allah Hz Adem’den başlayıp ona da nübüvvet verdik, ona da risalet verdik, ona ona ona ve sana da ya Muhammed. Onun ailesini aziz kıldık, senin de, senin de hepsini bütün insanlara saygın insanlar olarak sunduk, evlerini ilim hücresi yaptık, insanlığa ders verdiler, o da o da.

Kur’an maturing plot yani olgunlaştıran yapı, kemale ermeyi öğretiyor bütün insanlığa, Ebu Cehil’in zulmü kemal için gerekli, Firavun olmasa Musa olur muydu acaba, Nemrut, Şaytan, Haman kötü adamlar opozite menler, bed menler. Daha neler neler. Kuyuya atılmak, on yılı aşkın hapiste kalmak, Allah’a bu kadar olumsuzluk içinde kırılmamak, darılmamak, işte peygamber sabrı bu. Hz Yakub ağlayıp durunca Cebrail Allah adına gider ve ona bu kadar ağlama bu nübüvvete yakışmaz, hem sen oğlunu kardeşlerine emanet ettin, bize emanet etmedin ki. Hz Nuh eşi ve çocuğunu gemiye ister, Allah “leyse min ehlik” der.Senin ehlin değil onlar, Ya Nuh benden böyle yakışıksız şeyler isteme. Hz Nuh tevbe eder, yanlış yaptım Ya Rabbi der. Kur’an –ı Celil üş Şan,muini cümle ezhan, mafevkinde bütün ezman, edebiyatın sanatın anası, babası ne dersen de. Onun bir roman bütünlüğü içinde okunması gerekir, yoksa işte bizim gibi olur, çocuklarımız Kur’an da olanlardan habersiz, olaylar, insanlar yok.

Hükümdarın elçisi gelince Yusuf “Sen önce dönüp efendine de ki, o ellerini kesen kadınların meselesi neydi, kendisine soruver. “Zaten benim efendim, o kadınların fendini pek iyi bilir” Hükümdar o kadınları toplayıp “Ne ki sizin Yusuf’la davanız? Siz Yusuf’u elde etmeye çalıştığınızda durum ne idi. Yusuf nasıl davrandı, diye sordu. Onlar da “Haşa Allah için söylemek lazım gerekirse, onun yaptığı hiçbir kötülük bilmiş, görmüş değiliz” dediler. İşte o sırada vezirin eşi “Şimdi gerçek meydana çıktı, ondan kam almak isteyen bendim, o ise tam sadık ve dürüst insanlardandır” diye itiraf etti. Ve devamla şöyle dedi “Bunu böylece söylüyorum ki eşim vezir de Yusuf’a olmaya yeltenmemle beraber kendisinden gizli olarak ona fiilen hıyanet etmediğimi ve Allah’ın hainlerin hilesini iflah etmeyeceğini bilsin. Doğrusu ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder. Doğrusu Rabbim Gafurdur, Rahimdir, affı ve merhameti boldur.

Hükümdar, “Onu yanıma getirin, özel danışman edeyim” dedi. Onunla konuştuktan sonra da “Sen artık bundan böyle nezdimde yüksek bir makam sahibi, tam itimad edilen bir müsteşarsın” dedi. Yusuf, “Beni ülkenin hazine işlerinden sorumlu bakan olarak görevlendir, dedi. Çünkü ben malları iyi korur, işletme ve yönetimi iyi bilirim” dedi. Böylece Biz Yusuf’a Mısır’da iktidar verdik. Dilediği yerde konaklayabilir, orayı dilediği şekilde yönetirdi. Biz lütfumuzu dilediğimiz kimselere eriştirir ve güzel hareket edenlerin ücretlerini asla zayi etmeyiz. Ahiretteki ücret ve ödül, iman edip haramdan sakınanlar için elbette daha hayırlıdır. Gün geldi Yusuf’un kardeşleri Mısır’a gelip Onun huzuruna çıktılar, o onları tanıdı ama öbürleri onu tanıyamadılar. Yusuf onların zahire yüklerini hazırlatınca dedi ki “Siz baba bir kardeşinizi de yanıma getirin, gördüğünüz gibi ben size tam ölçek veriyorum ve ben dışardan gelen misafirleri ağırlamaya, başka herkesten fazla özen gösteriyorum. Eğer onu getirmezseniz o zaman ne bir ölçek olsun zahire bekleyin, ne de yanıma yaklaşın” Onlar “Bakalım babasından ona izin almanın bir yolunu bulup bu işi ayarlamaya çalışacağız” dediler.

Yusuf, zahire tartan görevlilerine de dedi ki “Onların zahire karşılığında verdikleri malları da yüklerin içine koyun. Böylece belki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varıp da yine gelirler.”

Babalarının yanına dönünce “sevgili babamız ölçeğimiz tahsisatımız kaldırıldı. Gelecek sefer öbür kardeşimizi de bizimle beraber gönder ki onu vesile ederek daha çok tahsisat alalım. Onu gözümüz gibi koruyacağımıza kesin söz veriyoruz.” Yakup dedi ki “Daha önce onun kardeşini size emanet ettiğim gibi bunu da size inanıp emanet edeyim, öyle mi? Ben size değil sadece Allah’a ısmarlarım, çünkü en iyi koruyan Allah’tır. Ve o merhametlilerin en merhametlisidir.”

Yüklerini açınca da zahire bedellerinin yükleri içine geri konulduğunu gördüler

Ve “Baba baba, daha ne istiyoruz, işte verdiğimiz zahire bedellerimiz de bize geri verilmiş. Gidelim yine evimize erzak getiririz, kardeşimizi de koruruz, hem de bir deve yükü de fazla alırız. Çünkü bu sefer aldığımız az bir ölçektir.

Yakup şöyle cevap verdi “Siz kendiniz helak olmadıkça, onu bana getireceğinize dair Allah’ın huzurunda sağlam bir söz vermeden, ben asla onu sizinle göndermem” Onlar kendisine söz verince de dedi ki “Allah u Taala bu söylediklerimize şahittir, gözeticidir. Gerçi ben ne yapsam, Allah’tan gelecek takdiri önleyemem, zira hüküm yetkisi yalnız Allah’ındır. Onun içindir ki ben ancak O‘na dayanır, O‘na güvenirim. Tevekkül edenler de yalnız O’na dayanıp güvenmelidirler.“ Babalarının kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı kapılardan girerek onun emrini yerine getirdiler. Ama bu tedbir, Allah’ın kendileri hakkındaki takdiri karşısında hiçbir fayda sağlamadı. Sadece Yakub’un içindeki bir dileği açığa çıkarmış oldu. O kendisine Biz öğrettiğimizden ötürü ilim sahibi idi. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.

Onlar Yusuf’un huzuruna girince, öz kardeşini yanına çekti ve “iyi bilesin ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme” dedi.

Onların yüklerini hazırlatırken su kabını kardeşinin yükünün içine koydurdu. Kervan hareket edince de Yusuf’un görevlilerinden biri “Ey kafile, durun siz hırsızlık yapmışsınız” diye nida etti. Onlar geri dönüp geldiler ve “Mesele nedir, ne kaybettiniz ki bizi suçluyorsunuz?” dediler. Görevlilerden biri “Hükümdarın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var, buna ben kefilim” dedi.Allah’a yemin olsun ki biz ülkede fesat çıkarmak nizamı bozmak için gelmedik, siz de bunu biliyorsunuz. Hele hırsız, hiç değiliz” dediler. Görevliler “Peki yalancı çıkarsanız cezası ne?” dediler. Cezası dediler, kimin yükünde çıkarsa işte onun cezasıdır, kendisi rehin ve mahkum olur. Biz zalimleri böyle cezalandırırız. Yusuf öz kardeşinin yükünden önce öbürlerinin yüklerini aratmaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusuf’a kardeşini alı koyması için böyle bir plan öğrettik. Yoksa Allah dilemedikçe hükümdarın kanununa göre kardeşini alması uygun olmazdı. Biz dilediğimiz kimselere pek üstün derecelere yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen biri bulunur. Onlar “eğer o çalmışsa zaten onun kardeşi de daha önce hırsızlık etmişti” dediler. Yusuf bu sözlerden duyduğu üzüntüyü içine attı ve onlara belli etmedi. İçinden dedi ki “Asıl kötü durumda olan sizsiniz, ileri sürdüğünüz iddiaların geçer yönünü Allah iyi biliyor ya, o yeter!” Yusuf’un kardeşini alıkoyması karşısında onlar şöyle dediler. “Aziz vezir, Onun piri fani bir babası var, bu küçük evladını kaybetmeye dayanamaz, onun yerine bizden istediğini alıkoy. Gerçekten seni anlayış gösteren iyilik sever insanlardan olarak görüyoruz.”

Yusuf “Biz malımızı kimin yanında bulmuşsak ancak onu alıkoyarız. Başkasını tutmaktan Allah’a sığınırım, çünkü biz öyle yaparsak zalimlerin arasına girmiş oluruz!

Vakta ki Yusuf’un onu vermesinden ümitlerini kestiler. Bir yana çekilip aralarında fısıldaşarak şöyle konuşmaya başladılar. Ağabeyileri dedi ki “Allah’ı şahit tutarak babanıza kesin söz verdiğiniz ve daha önce Yusuf hakkında da işlediğiniz kusuru nasıl olur da bilmezlikten gelebilirsiniz? Ne yüzle döneceksiniz? Ben burdan bir adım bile atmam, ayrılmam, ancak babam bana izin verirse yahut hüküm verenlerin en hayırlısı olan Allah hükmünü bildirirse o başka! Siz dönün babanıza deyin ki “Sevgili babamız, bizler farkına varmadan oğlun inan ki hırsızlık etmiş. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Gayb bize emanet edilmiş değil ki, inanmazsan gittiğimiz şehrin ahalisine ve yine içinde geldiğimiz kafilede bulunanlara sor. Bütün samimiyetimizle ifade ediyoruz ki söylediğimiz doğrunun ta kendisidir.

Ama babaları Yakup “hayır hayır korkarım sizi yine nefisleriniz sizi olumsuz bir işe sürükleyip ayağınızı kaydırmıştır. Ne yapayım? Bu hale karşı sükunet ve ümit içinde sabretmekten başka yapacak şey yok! Ümidim var ki Allah bütün kaybettiklerimi bana lütfedecektir. Çünkü o alimdir, hakimdir, benim de onların da hallerini bilir ve beni elbette hikmetini ortaya koymak için bu imtihana tabi tutmuştur.

Onlardan yüzünü çevirip öte tarafa dönerek ufuklara seslendi. “Ye Esefa ala Yusuf! Nerdesin Yusuf, nerdesin Yusuf. Yusuf diye diye üzüntüsünden gözlerine ak düştü . Yaptıklarından dolayı oğullarına duyduğu kızgınlığı da belirtmiyor, öfkesini yenmeye çalışıyordu.

Oğulları şöyle dediler “Ömrün geçti gitti, hâlâ Yusuf’u dilinden düşürmüyorsun. Vallahi Yusuf diye diye kederden ölüp gideceksin“ Ben dedi “sıkıntımı keder ve hüznümü sadece Allah’a arzediyorum. Hem sizin bilmediğiniz pek çok şeyi Allah tarafından vahiy yoluyla biliyorum. Evlatlarım haydi gidiniz, bütün duyularınızı hislerinizi kullanarak vargücünüzle Yusuf ve kardeşi hakkında bilgi edinmeye çalışınız. Allah’ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü kafirler güruhu dışında hiç kimse Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” 

Onlar Mısır’a varıp Yusuf’un huzuruna girerek “Aziz vezir” dediler, “biz de ailemiz de darlık ve sıkıntıya düştük, biz bu sefer pek az bir meblağ getirebildik. Lütfen bize tahsisatımızı tam ölçek olarak ver de, parasını veremediğimiz kısmı da sadakanız olsun. Şüphesiz ki Allah tasadduk edenleri fazlasıyla ödüllendirir.”

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Dinin önemi ve kalkınmanın en önemli parametreleri / Vehbi KARA

Vehbi KARA Dinin önemi ve kalkınmanın en önemli parametreleriGeri kalmışlığa, cehalete ve her çeşit bölünmüşlüğe …

Kapat