Ana Sayfa / Yazarlar / Zâhirden Hakikate Geçmek

Zâhirden Hakikate Geçmek

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

“İ’lem eyyühe’l-aziz! Tevfik-i İlâhî refiki olan adam, tarikat berzahına girmeden zahirden hakikate geçebilir.” (Mesnevi-i Nuriye,10.risale)

“Doğrudan doğruya hakikatın incizabına kapılıp, tarîkat berzahına girmeden, hakikatı ayn-ı zahir içinde bulmaktır.” (Sözler, s. 492
“Sahabeler ise, sohbet-i nübüvvetin in’ikâsıyla ve incizâbıyla ve iksiriyle, tarikatteki seyr ü sülûk daire-i azîminin tayyına mecbur değildirler. Bir kademde ve bir sohbette, zâhirden hakikate geçebilirler. (15. Mektup)

Sahabe mesleği anlaşılırsa, onun cilvesi olan Risale-i Nur mesleği de anlaşılmış olur. Bu sebepten dolayı yani Risale-i Nur da tıpkı sahabe mesleği gibi
tarikat berzahına, yani riyazet ve çile gibi uzun ve meşakketli bir manevi yolculuğa girmeden, direk olarak zamansız ve zahmetsiz hakikatleri ders veriyor.
Tarikat ehlinin kırk yılda elde ettiği velayet ve hakikati, Risale-i Nur istidadı olana, bazen kırk gün, bazen kırk dakikada veriyor.
Bu da, Allah’ın, bu dehşetli ve sıkıntılı zamanında kullarına bir lütfu, bir inayetidir!…
sahabelerin bir anda, bir sohbet-i Nebeviye ye mazhariyet ile en yüksek makamlara çıkması gibi, bunun bir cilvesini de bu zaman da Risale-i Nur’a bahşedlmiştir. Bunun bir hikmeti de zaman ve şartların çok ağırlaşmasıdır.
Sahabenin mesleği, ‘SÜNNET-İ SENİYYE’ idi. Muallimi Resul’ü Ekrem, Mürşidi ‘Kur’an Azimüşşan’ idi…
Sahabe mesleğini kendine esas almış Nur talebesi de, Sünneti seniyye’yi meslek edinirse, tarikat berzahına uğramaz…
Bir şartlaki ‘Tevfik-i İlâhî refiki olan adam demekle’, Mürşidi olan Kur’an-ı Hakim’in emir ve nehiylerini, hüküm ve kaidelerini, en az bir ilmihal bilgisine sahip olacak kadar öğrenip kavraması ve yaşaması gerekir!..

“Evet, Kur’ân’dan, hakikat-i tarikati, tarikatsiz feyiz suretiyle gördüm ve bir parça aldım.” (Mesnevi-i Nuriye, 10. Risale)

Hem Risale-i Nur, hükema ve ülemanın mesleğinde gitmeyip,
Kur’an’ın bir i’caz-ı manevîsiyle, her şeyde bir pencere-i marifet açmış;
bir senelik işi bir saatte görür gibi Kur’an’a mahsus bir sırrı anlamıştır ki,
bu dehşetli zamanda hadsiz ehl-i inadın hücumlarına karşı mağlub olmayıp galebe etmiş.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 8, 9)

“Eski Said’in, on beş yaşında iken medrese usulünce on beş senede okunan ilmi,
on beş haftada okumaya inâyet-i İlâhiye ile muvaffak olması gibi,
rahmet-i Rabbâniye ile, Risale-i Nur dahi,
ilm-i hakikatte ve imaniyede on beş seneye mukabil, bu medresesiz zamanda on beş hafta kâfi geldiğini,
bu on beş senede belki on beş bin adam kendi tecrübeleriyle tasdik ediyorlar.” (14. Şua)
“O tarikler içinde,kàsır fehmimle Kur’ân’dan istifade ettiğim” acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür” tarikidir.

Evet, acz dahi, aşk gibi, belki daha eslem bir tariktir ki, ubûdiyet tarikiyle mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine isal eder.
Hem şefkat dahi, aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tariktir ki, Rahîm ismine isal eder.
Hem tefekkür dahi, aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tariktir ki, Hakîm ismine isal eder.” (26. Söz, Zeyl)

“Ve keza, maksud-u bizzat olan ilimlere ulûm-u âliyeyi okumaksızın isâl edici bir yol buldum.” (Mesnevi-i Nuriye, 10. Risale)
Ulûm-u aliye (Elif ile): Gramer, sarf, nahiv, belâgat ve mantık gibi alet ilimlerdir.
Bu ilimler marifetullah ve iman-ı kamil gibi maksada götüren araç ilimlerdir ve öğrenilmesi meşakkatli ve uzundur.
Eski dönemlerde medresede en az on beş yıllık bir tedristen sonra bu ilimler elde edilebilirdi.
Ulum-u â’liye (Ayın ile): Dinden bahseden ilimlere deniliyor. Tefsir, kıraat, hadis, marifetullah, fıkıh, kelâm, ahlâk bilgileri gibi. Risale-i Nur bu sahadadır.
Risale-i Nur’un bu asırdaki en önemli ve hayati özelliği, birinci ilimleri öğrenmeksizin ikinci ilimleri tahsil ettirebilmesidir.
Evet, Risale-i Nurlar alet ilimleri öğrenmeye gerek kalmadan temsil ve teşbih metodu ile en yüksek ve ali iman hakikatlerini,
en avam ve cahil adama ders verebiliyor. Bu sayede milyonlarca insanın imanının kurtulmasına vesile olmuştur.
Risale-i Nurlar ve kolay ilim tarzı Allah’ın bu asır insanına bir ikram ve lütfünden başka bir şey değildir, yani kesbi değil vehbidir

Yani sadece velayet noktasında değil, ilim noktasında da Allah, bu zaman insanına şartlatın zorluğuna binaen bir kısa ve kolay yol ihsan etmiş.
“Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.
Eğer anlamasa da madem Risale-i Nur şakirtlerinin bir şahs-ı mânevîsi var; şüphesiz o şahs-ı mânevî bu zamanın bir âlimidir.” (21. Lem’a)
“Hem meselâ, “o ağacın yaktı kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir. O nûr üstüne nûrdur.” يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِىءُ وَلَوْلَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ cümlesi, mânâ-yı remziyle diyor ki: ‘On üçüncü ve on dördüncü asırda semâvî lâmbalar ateşsiz yanarlar, ateş dokunmadan parlarlar. Onun zamanı yakındır.’
Yani, bin iki yüz seksen (1280) tarihine yakındır. İşte, bu cümle ile nasıl ki elektriğin hilâf-ı âdet keyfiyetini ve geleceğini remzen beyan eder.
Aynen öyle de, mânevî bir elektrik olan Resâili’n-Nur dahi gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde,
külfet-i tahsile ve derse çalışmaya ve başka üstadlardan taallüm edilmeye ve müderrisînin ağzından iktibas olmaya muhtaç olmadan,
herkes derecesine göre o ulûm-u âliyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifade eder, muhakkik bir âlim olabilir.
Hem işaret eder ki, Resâili’n-Nur Müellifi dahi ateşsiz yanar, tahsil için külfet ve ders meşakkatine muhtaç olmadan kendi kendine nurlanır, âlim olur.”

“Evet, bu cümlenin bu mu’cizâne üç işârâtı elektrik ve Resâili’n-Nur hakkında hak olduğu gibi, müellif hakkında dahi ayn-ı hakikattir.
Tarihçe-i hayatını okuyanlar ve hemşehrileri bilirler ki,
İzhar kitabından sonraki medrese usulünce on beş sene ders almakla okunan kitapları Resâili’n-Nur Müellifi yalnız üç ayda tahsil etmiş.”(1. Şua)
“Serîüsseyir olan bu zamanın evlâdına,
kısa ve selâmet bir tarîki ihsan etmek rahmet-i hâkimenin şânındandır.” (Mesnevi-i Nuriye, 10. Risale)
“Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyrü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi.
Şimdi ise Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaika çıkılacak bir yol bulunsa;
o yola karşı lâkayd kalmak, elbette kâr-ı akıl değil…
İşte otuz üç aded Sözler, böyle Kur’anî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar.” (Mektubat, s. 23).
Risale-i Nurlarla meşgul olmak hem tefekkür,
hem ibadet,
hem ıslahı,
nefis,
hem kullukta derinlik kazanmak,
hem de kısa ve kestirme bir yol ile velayeti elde etmektir!..

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Şeffaf Ol, Bu Bir Emirdir!

Mahremiyet ve tevazu yerine kamusal çıplaklık ve gösteri, perdeli pencereler yerine evin içini gösteren cam …

Kapat