“Yaşasın zalimler için cehennem”
Bediüzzaman (ra)
Yazmak gelmiyor içimden epeydir.
Herkes herşeyi biliyor.
Ahkam kesiyor.
Cevabü’l-ahmak es-sükût sözü var.
“-Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadisi var.
Emri ma’ruf nehyi münker var.
Her doğruyu söylemek doğru değil düsturu nur var.
Bu durumda çaresiz kalıyorum
Meşum corona virüsü bizi perişan etti.
Maddi manevi.
Şimdi de komşuda savaş. Zalimler oynuyor. İslam âlemi şaşkın bakıyor.
Türkiye bir şeyler yapmak istiyor. Yalnız…
Hain İngiliz, Abd, İsrail şeytan üçgeni âlem-i İslamı ve dünyayı sarsıyor.
Emperyalistlerin bitmez tükenmez dinmez hırs ve kini.
1. Dünya savaşına soktular Osmanlı kalmadı.
2. Dünya savaşından kıl payı kurtulduk.
Şimdi 3. Dünya savaş senaryosu.
Kıyamet senaryosu gibi. Hafazanallah.
Ekonomik kriz bir yanda.
Manevi buhran ve çöküş bir yanda.
Karardı âlemin ufku.
Karanlık gecelerin sabahı olur.
Bediiüzzaman r a hz.leri yüzyıl önce beşaret veriyor.
“-Şu istikbal inkılabı içinde en gür sada İslam ın olacaktır” diyor.
Bekliyoruz. Ümitvarız. İnanıyoruz.
Bu dar-ı dünya hikmet ve âdetullah üzere kurulmuştur.
Biz müslümanlar esbabı yerine getiriyormuyuz? Hayır.
Mehdi as ve İsa as gelecek. Tamam.
Geldi mi? Gelecek mi?
Risale i Nur eserleri Mehdiyeti temsil ediyor. Ben buna inanıyorum.
Şahsa bağlanmak yok.
Lakin Feto gibi şahsa bağlamak yaygın hâlâ.
Oysa şahsı manevi olacak.
Risale i nur eserlerinden bu anlaşılıyor sarihan.
Amma ve lakin hali âlem tersi.
O zaman çok bekleriz daha.
İşte asrın vazifelisi ne diyor bakalım.
“-Rıza-yı İlahîden başka fıtrî vazife-i ilmiyenin sevkiyle, yalnız ve yalnız imana hizmet hususu bana gösterildi.
Çünki bu zamanda, hiçbir şeye âlet ve tâbi’ olmayan ve her gayenin fevkinde olan hakaik-i imaniyeyi fıtrî ubudiyetle, bilmeyenlere, bilme ihtiyacında olanlara tesirli bir surette bildirmek; bu keşmekeş dünyasında, imanı kurtaracak ve muannidlere kat’î kanaat verecek bu tarzda; yani hiçbir şeye âlet olmayacak bir tarzda, bir Kur’an dersi vermek lâzımdır ki; küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inatçı dalaleti kırsın, herkese kat’î kanaat verebilsin. Bu kanaat da bu zamanda, bu şerait dâhilinde, dinin hiçbir şahsî, uhrevî ve dünyevî, maddî ve manevî bir şeye âlet edilmediğini bilmekle husule gelebilir. Yoksa komitecilik ve cem’iyetçilikten tevellüd eden dehşetli dinsizlik şahsiyet-i maneviyesine karşı çıkan bir şahıs en büyük manevî bir mertebede bulunsa, yine vesveseleri bütün bütün izale edemez. Çünki imana girmek isteyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki: “O şahıs dehasıyla, hârika makamıyla bizi kandırdı.” Böyle der ve içinde şübhesi kalır.
Allah’a binlerce şükür olsun ki, yirmisekiz senedir dini siyasete âlet ittihamı altında, kader-i İlahî ihtiyarım haricinde, dini hiçbir şahsî şeye âlet etmemek için beşerin zalimane eliyle mahz-ı adalet olarak beni tokatlıyor, ikaz ediyor. Sakın! diyor, iman hakikatını kendi şahsına âlet yapma; tâ ki, imana muhtaç olanlar anlasınlar ki, yalnız hakikat konuşuyor. Nefsin evhamı, şeytanın desiseleri kalmasın, sussun!
İşte Nur Risaleleri’nin büyük denizlerin büyük dalgaları gibi gönüller üzerinde husule getirdiği heyecanın, kalblerde ve ruhlarda yaptığı tesirin sırrı budur; başka bir şey değil. Risale-i Nur’un bahsettiği hakikatlerin aynını binlerce âlimler, yüz binlerce kitablar daha beliğane neşrettikleri halde yine küfr-ü mutlakı durduramıyorlar. Küfr-ü mutlakla mücadelede bu kadar ağır şerait altında Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa, bunun sırrı işte budur: Said yoktur, Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız hakikattır, hakikat-i imaniyedir. Madem ki, nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said feda olsun. Yirmisekiz sene çektiğim eza ve cefalar, maruz kaldığım işkenceler, katlandığım musibetler helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara hakkımı helâl ettim.
Âdil kadere de derim ki: Ben senin bu şefkatli tokatlarına müstehak idim. Yoksa herkes gibi gayet meşru ve zararsız olan bir yol tutarak şahsımı düşünseydim, maddî manevî füyuzat hislerimi feda etmeseydim, iman hizmetinde bu büyük ve manevî kudreti kaybedecektim. Ben maddî ve manevî her şeyimi feda ettim, her musibete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikat-i imaniye her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüzbinlerce, belki de milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam edeceklerdir ve benim maddî ve manevî her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır.”
İhlas Risalesi – 50
Budur söz. Budur çare. Gayri muhal.
Selam ve dua ile saygılar.
- Her Şey Çıplak - 7 Eylül 2024
- Yangın Var… - 18 Ağustos 2024
- Neler Oluyor? - 14 Haziran 2024
- Zulüm - 13 Mayıs 2024
- Kadınlar - 24 Nisan 2024
- Seçim - 6 Nisan 2024
- Seçim; İsraf, Ses ve Görüntü Kirliliği - 9 Mart 2024
- Mi’rac ve Mehmed Feyzi Efendi (rha) - 6 Şubat 2024
- Emekliler Yılı mı? - 22 Ocak 2024
- Bir Yılın Muhasebesi - 2 Ocak 2024