Ana Sayfa / Uncategorized / Zalım anam! / Orhan SALCI

Zalım anam! / Orhan SALCI

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

A R A L I K

Orhan SALCI

Zalım anam!

Sevdiğine kavuşamayan genç kız, dengine varamayıp bir zalime eş edilen taze gelin, derdini anasından başka kime döker? Anasından başka kim anlar onun halinden ve dilinden, kim duyar feryadını?

Şarkı, türkü ve ağıtlarda bağrı yanık evlatların “..zalım anam..” feryatları duyulur zaman zaman. Aslında bu feryat; derdini, şefkatli anasından başkasına dökemeyen, dökse bile kimsecikler tarafından sesine ses, nefesine nefes gelmeyeceğini bilen yavruların, anaları üzerinden, hâl bilmez, dil bilmez “zalımlara” isyanıdır, ahıdır. Her evlat bilir ki, analık ve zalımlık hiçbir zaman yan yana gelmeyesi iki zıt kavram, iki zıt sıfat, iki zıt haldir. Yani; bu acı feryadın muhatabı, “zalım ana” değil, masum, mağdur, mazlum, mahzun anadır. Lakin “ben anama diyorum, diyebiliyorum, zalımlar siz anlayın” kabilinden bir sitemdir “zalım ana” feryadı.
***
Günümüz insanını sarsan kültürel erozyon, dejenerasyon, “Genetiği Değişmiş Organizmalar” misali erkeğiyle kadınıyla insanımızı ve sosyal hayatımızı derinden etkiledi ve sarstı. Kadının en özel, en güzel yanı olan analık hasleti örselendi, törpülendi. Ve ne yazık ki bu örselenmişlikten yine en çok analar ve çocuklar etkilendi, zarar gördü.
Çocuğunu ulu orta bağıra çağıra azarlayıp aşağılayan, döven, sindiren, ezen ve çok yazık ki bundan sadistçe zevk alan analar, zuhur etti yazık ki.

Evet, yeni nesil analardan bir kısmı, evlatları üzerinden bile sadistçe zevkler devşiriyor, görüntüsü sergiliyorlar. Çocuklarına ulu orta bağırıyor, hakaret ediyor, sindiriyor, eziyorlar, maalesef..

Bana ne deyip geçseniz vicdanınız; “üstüme vazife” deyip nezaketen de olsa, uyarmaya çalışsanız “anne”yi susturamıyorsunuz. “sana ne kardeşim” diyor, “sana mı kaldı diyor”, “git işine, defol” diyor, hakaret ediyor..
Bu hâl, bu tavır; çocuğu terbiye etme, hatasını düzeltme tavrı değil. Ana-babalar, terbiye için evladına kızabilir. Çünkü terbiye için, şefkat, sevgi, hoşgörü vb.. ne kadar lüzumlu ise, otorite, disiplin de o kadar gereklidir denebilir ve dozunu aşmadan uygulanabilir de belki. Ancak düşmandan intikam alırcasına, evladına maddi ve psikolojik şiddet uygulamak; merhametle, şefkatle, terbiye ve eğitim kaygıları ve hedefleriyle izah edilecek tavırlar olamaz.

***

Gece uykuya dalarken, anasından ayrı birkaç saatlik uykuyu bile gurbet sayarak bir türlü uykuya dalamayan küçücük yavrucaklar, bazen akşamlara, bazen sabahlara kadar arkası kesilmeyen gurbetler yaşarken de aynı acı ve ızdırabı yaşarlar. Sabahın erken saatlerinde yeni gurbetlerin telaşıyla annesinden önce yataktan fırlayıp, alel acele oturulan kahvaltı sofralarında küçücük evladın gözü hep anneyi takip eder, pır-pır çarpan yüreğiyle beraber.
Evden ayrılma zamanı geldiğinde bir umut, anneyi oyalayacak mazeretler, masum oyunlar uydurmaya çabalar. Bundan da sonuç alamayıp ümitleri kırılan gurbet kuşu gibi mahzun yavru, annenin eteklerine yapışır, “anne gitme” der.
Anne gitme. Anne nolursun gitme, anneee…” anne gider, istemese de gider, yüreği burkulsa da gider. Yeni bir oyun bulup avunana kadar ve anne her aklına geldiğinde yanar yüreği.. Hele gün içinde paylaşmak istediği bir güzel şey olmuşsa da düşüp incitmişse de bir yerini hemen anne gelir aklına ve yutkunur. Anne neden yoksun ki? Anne eli değmesi gerektiğine inandığı yarası bir türlü iyileşmez, acısı bir türlü dinmez. Anne neden yoksun ki?

“Anneme küstüm. Annem neden benimle kalmıyo ki? Benimle neden oynamıyorsun ki anne? Bak dizim acıdı, neden sen sevip okşamadın ki beni, neden sen sarmadın ki, öpmedin ki yaramı? Küstüm işte sana. Akşam konuşmuycam seninle. Ama ya anne akşam da gelmezse..?. Hayır hayııır, annem gelsin, küsmüycem ona. Bi daha da gitmesine izin vermiycem işte.”
Akşam, dönüş saati yaklaştıkça, şafak sayan asker gibi, asker yolu bekleyen sevgili aşık gibi pır pır çarpan yüreğiyle annesinin yoluna koşup kucağına atlamak, sarılmak, sarılınmak, öpülüp koklanmak hayalleri kuran çocuk, kapıyı açtığında yüreği bir kez daha burkulur. Annenin yüzü gülmüyordur gene. Anne yorgun, bitkin. Ateş yutmuş gibi boğazını yakan bir acı.. yutmaktan nefret ettiği bir ilaç içmiş gibi yüzü ve yüreği buruk, köşesine dönmek, gurbet ele yol almak zorunda kalan çocuk, çocuklar…

Neden peki?
Evlatların devlet olduğu günlerde değiliz de ondan.
Canımızdan can, kanımızdan kan taşıyan, gönül kuşu, yuvalarımızın süsü yavrularımız, artık fedakarlık yapılacaklar, üstüne hayaller kurulacak, okşanıp sevilecekler, öpüp koklanacaklar listesinde, sineye sarıp uyunacak, uyutulacaklar listesinde yerleri değişti de ondan. Gece için başka, yarın için başka hayallerimiz, hülyalarımız var.

Çocuğumuz için planlarımız da var elbette. En güzel oyuncaklar, elbiseler almak, en kaliteli okullarda eğitim aldırmak, adam etmek, büyük adam etmek, onun için büyük paralar harcamak hayallerimiz, planlarımız var.. televizyon var, bilgisayar var, internet var.!! Çuvalla para verip aldığımız oda dolusu oyuncaklar var, dadısı, bakıcısı var..!

Ama anne yok… baba yok. Yarı yetim, yarı öksüz, yarı gurbette çocuklarımız..
Anne babanın yokluğunda ona şefkat kanatlarını açacak olan ak sakallı dedeleri, nur yüzlü, tatlı sözlü nineleri de yok.. Yarı açık, yarı kapalı cezaevleri gibi apartmanlardan önce yavrularına adını onun koyduğu,ekmek verip beslediği, tüylerini okşayıp sırtına bindiği atlar, tavuklar, kuzuları yok artık. Koşmakla bitmeyen çayır-çimenler de oynamak yok. Birine küstüğünde diğerine koşup oynayacağın mahalle-köy çocukları yok..

Evine kapı çalmadan girebileceği, acıktığında hiç çekinmeden mutfağından ekmek alabileceği komşu teyzeleri yok; annen gibi şefkatle sarmalayan. Gürültü yaptın, yaramazlık yaptın diye kızmayan, en ufak hatasında anne-babasına şikayet etmeyen, kavga etmeyen, hatasını kusurunu örtüp affeden, terbiye eden komşu teyzeler, dayılar amcalar yok işte.. yok yok.

***

Son zamanlarda, aile içi şiddet konusu sürekli gündemde tutuluyor, toplumsal bir bilinç oluşturulmaya çalışılıyor hem devlet eliyle, hem medya eliyle. Ancak yazık ki tüm bu çabalar, sadece “kadın”a odaklandırıldığı için, çocukların aile bireyi oldukları, aile içi şiddete maruz kaldıkları unutuluyor. Şiddete maruz kalanlar, sadece kadınlar olmadığı gibi bu suçun failleri de sadece erkekler değildir. Oran olarak belki küçük bir yüzdelik dilimi oluşturuyor olsalar da kadınların da şiddet eğilimlerinin farkına varılmalı, ailenin ve çocuğun korunması için kadınların da mercek altına alınması gerektiğine inananlardanım.

Son söz: Hiçbir ana-babanın evladından daha önemli işi, evladından daha değerli bir varlığı, evlat sorumluluğundan daha büyük bir sorumluluğu olamaz.
Aynı şekilde devletlerin de çocuklara karşı sorumluluğundan büyük sorumluluğu, yükümlülüğü olamaz, olmamalı.

Sürçü lisan eyledikse affola.

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

‘Salâvatın Mânâsı Rahmettir!..’ 

‘SALAVÂTIN MA‘NÂSI RAHMETTİR!..’  “(Ey resûlüm!)  (biz) seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik!..” (Enbiya,107) “İşte seni …

Önceki yazıyı okuyun:
Mehmed Feyzi Efendi’den Feyizli Sözler – I

MEHMED FEYZİ EFENDİ’DEN FEYİZLİ SÖZLER - I KENDİSİ HAKKINDA Bu fakir: Ben ebu’l-yüsrüm (kolaylık babası), …

Kapat