Ana Sayfa / İLİM - KÜLTÜR – SANAT – FİKRİYAT / Kelimeler & Kavramlar / Zihin Konforu ve Konformizm Psikolojisi

Zihin Konforu ve Konformizm Psikolojisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Bildane KURTARAN

Konfor denince aklımıza ne geliyor? Bunu anlamak için, konfor kelimesinin zihnimizde nasıl kodlandığına bakalım; konfor denince zihnimizde oluşan bazı şemalar, aslında konfor denince ne anladığımızı da ortaya koyacaktır.

Mesela, konforlu bir ev; konforlu koltuklar, yataklar, mutfaklar… Veyahut direksiyonu, klima sistemi, motoru, iç dizaynı mükemmel konforlu bir araba…

Kısacası konfor denince aklımıza rahat ve güven geliyor. İnsanın kendini rahatta ve güvende hissettiği bir alan. Hatta kimimiz konforu bir çeşit lüks olarak da tanımlayabiliyoruz çoğunlukla.

Ancak lüks kelimesiyle ilişkilendirdiğimiz bu kavram, alışageldiğimiz birçok tanımın ötesinde daha farklı bir anlam ifade ediyor. Kendine has bir alanı var.

“Konfor alanı” olarak tabir edebileceğimiz bu alan, kısaca şu şekilde tanımlanıyor:

“İnsanın kendini hâlihazırda aşina hissettiği bir ortamda, her şeyi kontrol edebildiği yanılgısına düştüğü alan ve kendini rahat hissettiği psikolojik evre; durum/ konum.’’

Pasif kalma, monoton bir döngüyü-korunma güdüsüyle kabullenme stratejisi ve hayata karşı defansif bir duruş da diyebiliriz.

Her sınıftan insanın; sosyo- ekonomik, sosyo- kültürel, sosyo- psikolojik konumları ne olursa olsun, hayatlarının bir bölümünde veya hepsinde bir çeşit konfor alanına kendilerini sığdırdıklarını söyleyebiliriz. Fakat bu alana girmeden önce zihinlerinde oluşan konfor alanına muhakkak girmişlerdir. Hemen akabinde de konformizm psikolojisine.

Böylece kendi düşünce hürriyetine, kendi elleriyle pranga vurup,  otomatik olarak, bir çeşit sürü psikolojisine endekslenen, spontan bir dünyada, belli kalıplar içine girmeyi güven olarak kabul eden,  zihninde oluşan neden- niçin- nasıl gibi soru spotlarını mütemadiyen görmek istemeyen, neticede güven, rahat ve sorunsuz yaşamanın formülünü, oluşturduğu konfor alanı sınırlarının içinde kalarak oluşturduğunu zanneden insanlar artmıştır. Bu, yüzyıllardır süregelen bir durum. Bu durumdan nemalanan kapital ve emperyalist güçler, çarkın böyle dönmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Çarkların böyle dönmesini isteyen sistemlerde, yine aynı stratejiyle insan kalabalıklarını kontrolleri altında tutmayı başarmışlardır. Adeta bir yaşam çemberi belirlemiş ve milyonlarca insanı bu çemberin içine hapsetmiş, bir çocuğun çemberiyle oynadığı gibi oynamışlardır; keyifle…

Zihin konforu ve konformizm psikolojisi konusunda,  fark etmeden belli bir düşünce konforundan çıkmadan yapılmış yorumlar kayda değer çoğunlukta. Bunun yanı sıra, zihin konforundan tek çıkış yolunun, felsefe olduğunu düşünenler olduğu gibi,   içinde yaşadıkları topluma karşı, sürekli-ölçüsüz- ayarsız/kıvamsız bir isyanla bu konfor alanından çıkılabileceği savını kabul edenler de var.

Ancak her konuda olduğu gibi yine bu konuda da biricik rehberimiz Kur’an-ı Mübin’e bakmak şiarımız olmalıdır. Çünkü Rabbimiz bir çok ayette kullarını düşünmeye, muhakemeye, mukayeseye davet etmiştir. Köleliğin bendini yıkıp, kul olmanın saadetini bu şekilde aralamıştır. Böylece zihin konforu gafletinden, tefekkürün izzetine çıkarmıştır davetine icabet eden kullarını.

(Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da Onun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.) [Nahl 12]

(İbrahim: “Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar veremeyen putlara niçin taparsınız? Size de, taptıklarınıza da yazıklar olsun! Akıl etmiyor musunuz?” dedi.) [Enbiya 66-7]

(Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha iyi ve devamlıdır. Akıl etmez misiniz?) [Kasas 60]

(Kur’an’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?) [Kamer 17]

Bu ayetleri ve benzerlerini bu minvalde örnek gösterebiliriz…

Asla gözden kaçırılmaması gereken bir husus daha var. Şöyle ki; Kur’an ayetlerini ve Sünneti, salt akıl- düşünme yetisi ve bilim üzerinden değerlendirmek de farklı bir gaflet örneğidir. Kendi düşünce mülahazalarıyla haddi aşıp, haşa vahye ayar kesmekten söz ediyoruz. Böylece Sünnete ve sahih hadislere dil uzatma cüretkârlığı da meydana gelmektedir.

Bu nedenle yukarıdaki ayetlerin mesajlarını, neredeyse aklı ve bilimi putlaştıracak seviyeye getirenlerin sapkınlıklarından arınıp, uzaklaşarak; halis bir şekilde anlamamız gerekiyor. Düşünce eyleminin biricik yurdu olan zihnimizi hem zihin konforundan hem de bu kirli düşünme metotlarından tezkiye ve terbiye etmemiz oldukça elzemdir.

Unutmayalım! Allah’ın (c.c) taksimatına, buyruğuna ilk karşı çıkan İblistir; kendi muhakeme ve mukayesesini, yaratıcısına karşı kibirlice savunan; had ve hududunu aşan ve doğru olanın kendi düşüncesi olduğunu, hâşâ Rabbinin yanıldığını kendince bilimsel(!) verilerle açıklamaya çalışan da yine odur.

قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ ﴿١٢﴾  قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ ف۪يهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِر۪ينَ ﴿١٣﴾ 

Allah buyurdu: “Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblîs), “Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi. 

 Allah, “Öyle ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!” buyurdu. (A’râf Sûresi, 12 – 13)

İsminin başındaki vasıf ne olursa olsun, Allah’ a (c.c), O’nun üstün kıldıklarına, bilhassa Peygamberlerine karşı üstünlük taslayan, Onlara rağmen akıl ve bilim kisvesiyle ahkam kesenlerin konumu İblisle aynıdır.

Bunun yanı sıra insanoğlunu zillete çekmek için, ilk olarak konfor alanına davet eden de, yine İblistir. Bilindiği üzere, Hz. Adem ve Hz. Havva cennette yaşıyorlardı. Onlara, Cennette bulunan sayısız meyve ve nimet verilmişti. Bir tanesi hariç… Şeytan onlara yaklaşıp hatırlatmasa belki o meyveyi hiç merak bile etmeyeceklerdi. Ancak Şeytan onlara yanaştı ve Allah ( c.c) adına yemin etti. Onlar Allah adına yalan yemin edilebileceğini bilmiyorlardı bile. İnandılar…

وَيَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿١٩﴾  فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُ۫رِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاٰتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هٰذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ ﴿٢٠﴾  وَقَاسَمَـهُمَٓا اِنّ۪ي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِح۪ينَۙ ﴿٢١﴾ 

(Buyuruldu ki:) “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz şeyden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.”

 Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara fısıldayıp kafalarını karıştırdı ve “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” dedi.

 Onlara, “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim” diye de yemin etti. (A’râf Sûresi, 19 – 21)

Şeytan aleyhillâne önce zihinlerinde bir kaygı ve güvensizlik algısı oluşturdu, sağdan yanaşıp kendilerini korumaya almalarını telkin etti. Bir nevi, önce zihinlerinde bir çeşit konfor alanı tasvirini canlandırdı, sonra yaşamlarında bir konfor alanı olması gerekliliğine inandırdı. Sonuç olarak işin hakikati ortaya çıktı.

فَدَلّٰيهُمَا بِغُرُورٍۚ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۜ وَنَادٰيهُمَا رَبُّهُمَٓا اَلَمْ اَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَاَقُلْ لَكُمَٓا اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُب۪ينٌ ﴿٢٢﴾قَالَا رَبَّـنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿٢٣﴾ 

Böylece ikisini de ayartmış oldu. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” diye seslendi.

Dediler ki: “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” (A’râf Sûresi, 22 – 23)

Şeytanın konfor oyunu, ilk insanları yanılgıya sevk etti. Sonra, cennetle kıyas edilemeyecek olan bir yere düşürdü; dünyaya…

Ancak onlar; gerçek güven, korunma ve ebedi konforun yegâne sahibi olan Rablerine tövbe ettiler. Af ve mağfiretin eşsiz saadetine talip oldular. Düştükleri gibi izzetlice kalktılar.

Kuşkusuz zihin konforu dediğimiz şey,  her insanda ve her toplumda farklılık gösterir. Peygamberlerinin davetine icabet etmeyen çoğu kavimde de konfor gafletiyle ilişkilendirilebilecek örnekler görmek mümkün. Bu bağlamda, Hud suresinde geçen bazı kavimleri inceleyebiliriz.

Zihin konforu ve konformizm psikolojisi demişken İsrailoğulları muhakkak hatırlanmalıdır. Yıllarca Firavunun zulmünde kalmaları, onca mucizeye rağmen basit ve bayağı olana tenezzül etmeleri, Samiri buzağısına meyletmelerinde bile bu psikolojinin izlerini görmek mümkün.

 Sonuç olarak bir uçak düşünelim; gerekli yüksekliğe çıkamadan uçamaz. Hava sahasına girmeden menziline ulaşamaz. Yine aynı şekilde, sağlıklı ve kontrollü bir şekilde havalanması için muhakkak cesaret ve belli ölçüler gerekir. Belli bir hız ve irtifa… Ancak bu şekilde kalkar, havalanır, uçar ve tekrar sağlıklı bir iniş yapar. Gereğinden fazla irtifa kaybetse yere çakılır. İrtifa sınırını aşsa sonuç hüsran olur.

Bu misalden yola çıkarak, kişinin zihninde de belli alt ve üst düşünce sınırları olması gerekliliği hakikatini hatırlamış olalım. Elbette insan kendini koruma, sakınma, güvene alma gibi güzel reflekslerle yaratılmıştır. Ancak bunu itidal üzere tutmak gerekir. Düşünmekten, hakikati bulmaktan, sorgulamaktan uzak durup zihnine pranga vurmak, bir çeşit konfor hapsine sokmak zulümdür. Yine aynı şekilde düşünce derken itidali elden bırakıp kural sınır tanımamak, had bilmemek de bir zulümdür. Düşünceleri belli bir alana hapsetmek de, serkeş bırakıp salıvermek de haddi aşmaktır.

Rabbimiz, daha çocuk yaşta yaşadığı toplumun konfor alanından azad olan ve o dönemin insanlarının zihin konforu kodlarından sıyrılarak Tevhidi bulan Hz. İbrahim’in tefekkür kabiliyetinden bizlere de lutfetsin!

Ve yine Rabbimiz, cahiliye devrinin aldatıcı ve fani konforundan sıyrılarak, ebedi konfora tâlip olan Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) ashabı gibi samimi ve sağlam kılsın bizi; var olan doğruya ve güzele uyumlu, yanlışa ve çirkine âsi…

Rabbi ondan, o Rabbinden razı olan kullardan olmak duasıyla…

İnzar Dergisi

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI

SAATLER VE MANZARALAR Yahya Kemal BEYATLI   Sütunların Dibinde Duâ Edenler Ayasofya’da, ikindiden sonra, yerle …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar

Bu vatanda yetişen insanlar içinde kalemi kuvvetli ve bir o kadar da korkusuz yazarlardan birisi …

Kapat