HAYRET
İlk defa bakıyorum, Rabbim her şeye.
Yeryüzünü yeniden görür gibiyim
Bakıyorum renkler var: Mâvi, yeşil, mor,
Gökyüzünde bulutlar uçup gidiyor.
Yollarda insanları, kuşu köpeği,
Öğreniyorum yeni baştan sevmeyi.
Şu âlem ayân ettiğin bize,
Ağaç, yol, yaprak meğer her şey mucize!
Anlıyorum her bir işte merâmını,
Sevmeyi, ölmeyi, ömrün devâmını.
Anlıyorum, şu kuş neden yuva yapıyor.
Anlıyorum, Allah’ım, kalbim niçin çarpıyor.
GEÇ KALDIK
İYİLİK
Sabah… Ah şükrederek çıkmak geceden.
Ayak bastığım kıyı, yeniden doğuş.
Sabah, beliren evim, bahçeler ve sen,
Henüz uyuyan dallar, havalanan kuş.
Bu sabah bilmiyorum bu kırlar nere?
Çamlardan çimenlere dökülen sükûn.
Geçen ömrümü bana söyleyen dere,
Sessizce yaşamayı öğreten koyun.
Bir yol başlıyor gibi, ümitli, rahat.
Tanrım! bu sabah içim senin eserin:
İyilik, teselliler, merhamet, şefkat…
İçimde bir sabahın, o kadar serin.
Bilinmez sevgililerle yıkanan gögüs.
İyilik… Ürperişi vücutta ruhun.
İyilik… Beyaz koyun, gülümseyen yüz,
Şu bahar, mavi gökler, yemyeşil sükûn.
Bu sabah gözlerimle okşadıklarım,
Her şey, bütün tabiat, ağaçlar, dere,
Ey bütün sevdiklerim ve sen ey Tanrım!
Titrek elleri öpmek, kapanmak yerlere..
AHRET
Bu garip dünyâda ben yadırgadım yerimi…
Yillardan sonra bir gün, görüp çektiklerimi,
Tanrım, bir meleğine emredecek: “Yetişir!”
Gözlerimi o saat sessiz kapayacağım.
Beni bekleyedursun bir köşede yatağım;
Bütün yorgunluğumu alacak bir teneşir.
Bir yükü atmış gibi, içimde bir hafiflik,
Oraya geçmek için aşacağım bir eşik,
Bir lâhza tutacağım bana uzanan eli.
Bir el gözlerimdeki perdeyi sıyıracak.
Onları bulacağım… Ve annem şaşıracak:.
“Oğlum! Ne kadar da büyümüş ben görmeyeli.”
HER AKŞAMKİ YOLUMDA
Her akşamki yoluma koyulmuş gidiyorum.
Her akşamdan vücudum bu akşam daha yorgun.
Öyle istiyorum ki bu akşam biraz sükûn,
Bir cami eşiğine yatıversem diyorum
-Rabbim, şuracıkta sen bari gözlerimi yum!
Sen, bana en son kalan, ben senin en son kulun;
Bu akşam, artık seni anmayan İstanbul’un
Bomboş bir camiinde uyumak istiyorum.
Sonsuz sessizliğini dinlemek istiyorum.
Bilirim ki taşlığın bir döşek kadar ılık,
Sana az daha yakın yaşamak için artık,
Rabbim, ben yalnız zeytin ve ekmek istiyorum.
MiNARELER
TOPRAĞIM
Ne kadar istiyorum, akşamleyin, ezanda,
Eski bir evde olmak, orda, Eyüp Sultan’da;
Bir yanda ölmüşlerim, bir yanda kalanlarım.
Duyayım: Gece, gündüz, hayat, ölüm iç içe,
Dallara konan karga, camımı vuran serçe,
Toprakta yatan annem, eli dizimde karım.
Ahret dolsun içime kumruların “Hu” sundan,
Diyeyim, câminin geçerken avlusundan,
Şu musalla taşında bir namaz yatacağım.
Bir tabutun içinde sır vermeden gidenler,
Orda, beyaz taşlarla yıllardır beni bekler,
Benim de gözlerime yakın olsun toprağım.
KAVUŞMALAR
Aynı saat içinde, bahtiyar kavuşmada,
Korku dolu gecemiz tertemiz seherine,
Kış içinde yılımız umulmaz baharına.
Bir kuzu yanımızda, bir ak bulut semada.
Her gönül çıkmış gibi özlediği yarına,
Sakin gülümsernede her insan diğerine.
Bütün hastalar iyi, ölüler. .. hepsi de sağ!
Her anne eviadını basmış artık bağrına.
Ya Rab! Merhametinin ulaştık diyarına,
Attıkça her adımı dümdüz oluyor yokuş.
Ey, çocukken kafesinden azad ettiğim kuş!
Eriştin mi nihayet cennet kapılarına?
- Mehmet Nuri BİNGÖL”ün Edebî Yolculuğu - 30 Ağustos 2024
- Risale-i Nur’da ve Hatıralarda Kurban Bayramı - 15 Haziran 2024
- Ramazan’dan Sonra - 24 Nisan 2024
- Ramazan Bayramı ve Peygamber Efendimizin Bayramı - 9 Nisan 2024
- Kadir Gecesi ile İlgili Yazılar - 5 Nisan 2024
- Saatler ve Manzaralar / Yahya Kemal BEYATLI - 30 Mart 2024
- Peygamberimizin (asm) İtikâfı - 29 Mart 2024
- Aydınların Dilinden Bediüzzaman Said Nursî / Vefatının 64. Sene-i Devriyesi Hatırasına (video).. - 25 Mart 2024
- Sükûtun Zarâfeti / İmam Süyutî - 23 Mart 2024
- “Oruç, Bıçağa Gerek Duyulmayan Bir Ameliyattır.” - 20 Mart 2024