Ana Sayfa / RİSALE-İ NUR & BEDİÜZZAMAN / Müdafaalar & Cevaplar / Zübeyir Gündüzalp’in Notlarında Üstad Bediüzzaman / Ömer ÇİÇEK

Zübeyir Gündüzalp’in Notlarında Üstad Bediüzzaman / Ömer ÇİÇEK

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

Hazırlayan: Ömer ÇİÇEK

Not: Kitabın bu bölümünü okuduktan sonra tamamını indirip okumak isterseniz altta bağlantı verilmiştir. 

TAKDİM

Hayatının son döneminde Zübeyir Ağabey’in yakınında bulunan gençler vardı. Zübeyir Ağabey, Risale-i Nur hizmetinin meslek ve meşrebiyle bu gençleri donatmaya çalışıyordu. Eyüp Ekmekçi, Ahmet Emin Dernekli, Ahmet Tanyel ve Ömer Çiçek (Yirmi Yedi) bunlardan ilk akla gelenlerdir.

Soldan sağa ayaktakiler: Eyüp Ekmekçi, İlhami Çalım, Ahmey Tanyel, Abdullah Celkan. Oturanlar: Kudret Tevruz, Rüştü Tafral, Ömer Çiçek, Ahmet Emin Dernekli.

Zübeyir Gündüzalp, hayatı boyunca Üstad ve Risale-i Nur’la ilgili kaleme aldığı yazılarını, vefat etmeden az önce bu gençlere emanet etmiş ve bunlar üzerine çalışmalarını vasiyet etmiştir. Bu gençler de, Zübeyir Ağabey’in vefatının hemen ardından, bir araya gelmiş ve bu vasiyete uyarak yazmaya başlamışlardır. Gözden uzak bir eve çekilmişler ve kırk gün hiç dışarı çıkmamak suretiyle tamamını daktiloyla yazmışlar ve her birine bir nüsha düşecek şekilde çoğaltarak muhafaza etmişlerdir.

Yıllar önce Zübeyir Ağabey’le ilgili biyografi çalışmasını yaparken bu nüshalardan birinin Ömer Çiçek’te olduğunu görmüştüm. Bu son derece mühim meslekî, ilmî ve fikrî emanet, kutsal bir sır gibi bugünlere kadar zayi olmadan gelebilmiştir. Bu dosyadan rastgele açtığım çarpıcı paragrafları okudukça, “Bunlar neden bugüne kadar saklandı, açığa çıkarılmadı?” diye hayıflandığım, hatta bunları elinde bulunduranlara tarizde bulunduğum olmuştur. Her defasında ileri sürdükleri neşrine dair şartların henüz oluşmadığı gerekçeleri beni tatmin etmemiş, sonunda “Herhalde bunda da kaderin bir hükmü var. Her şeyin bir vakt-i merhunu var” demek zorunda kalmışımdır.

Evet, itiraf ve ifade edeyim ki, Risale-i Nur’un mahiyeti, Üstad’ın şahsiyeti ve meslek ve meşrebin incelikleri hususunda bütün Nur talebelerini hayrete düşürecek, hayran bırakacak bir hazine ile karşı karşıyayız. İnanıyorum ki, hayatını Üstad’ın ve Nur’un yolunda çilelerle, meşakkatlerle geçirmiş Üstad’ın önde gelen talebesi, varisi, vekili olan Zübeyir Gündüzalp’in o eşsiz sadakati, şimdi eser haline gelen notlarını okudukça, yazdıklarının her satırından Risale-i Nur ve Üstad’a sadakat, muhabbet ve hürmet manalarının fışkırdığı bizi Üstad ve Risale-i nura taşıdığı ve onların farkını fark ettirerek nazara verdiği görülecektir.

Risale-i Nur’un nasıl muhteşem bir hazine-i hakikat, Üstad Hazretleri’nin ise nasıl büyük bir şahsiyet ve onun etrafında halkalanan hizmetkârlarının hizmet-i diniye de ne denli fedakâr ve kahramanlık örneği, olduklarını göstermektedir.

Üstad ve Risale-i Nur’a ve tarzına sadakatin öneminin çok daha derinden idrakine vesile olacaktır. Bu büyük davaya daha bir candan sahip çıkılmasına katkıda bulunacaktır.

Böyle bir davaya ve hakikate sahip olduğumuzdan dolayı da Allah’a olan şükranımız artacaktır.

Zübeyir Gündüzalp’in engin ruhundan, zengin kalbinden ve keskin aklından ihlâsa bürünerek çıkan sözlerinin adeta bütün benliğinize birer ok gibi işlediğini ve sizi yeniden Risale-i Nur ve Üstad konusunda formatladığını hissedeceksiniz. “Ya Rabbi! Bu ne ihlâs, bu ne sadakat, bu ne muhabbet, bu ne hürmet, bu ne azim sabır, sebat ve metanet!” demekten kendinizi alamayacaksınız.

Ömer Çiçek’in (Yirmi Yedi) en son geçirdiği ağır hastalık sebebiyle iş hayatından ayrılıp eve bağlanmasıyla, kader, kendisini bu çalışmaya adeta mecbur etmiş ve bu hazineyi gün yüzüne çıkarmak ona nasip olmuştur. Çalışmanın başından beri kendisiyle irtibatımız devam etmiştir.

Bu arada sadık olduğuna inandığım bir rüyada Zübeyir Ağabey’in tıpkı hadiste tarif edilen şekliyle haşir günü kabirden toprak içinde ayağa kalktığını ve üzerindeki toz toprakları silkelediğini gördüm. Zübeyir Gündüzalp, davasının derdiyle bu âleme veda etti. Ama bu çalışmaların hazırlanıp istifadeye sunulmasıyla da manen yeniden dirilmiş gibi kabrinde mes’ud olacağına inanıyorum.

Rabbim, bu gerçekleri okuyup hazmetmeyi, hayatımıza geçirmeyi, onların gittiği nurlu yoldan giderek ebed de o Nurlu kafileye iltihak eden bahtiyarlardan olmayı bizlere nasip etsin diye niyaz ediyor, sizleri bu hazine-i Nur’la baş başa bırakıyorum.

***

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ

وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

İFADE-İ MERAM

Şunu hemen ifade edelim ki: Zübeyir Ağabeyin kaleminden çıkan bazıları kendi el yazısıyla bazıları daktilo edilmiş muhtelif metinler ve not defterindeki notlar ve sohbetlerinde anlattığı hakikatler onun Üstad ve Risale-i nurdan istifadeleridir, ona has ve hususîdir. Zaten kendisi de yazdığı notlarla ilgili olarak şunları söylemektedir: “Müşahedatımı kaydeden defterlerimde herhangi bir tertip ve usule riayet ederek değil, ancak gördüklerimi zaman zaman kendime ders almak ve ibret almak gaflete düşmemek ve hizmette tökezlememek, hata ve kusurlara düşmemek, bir seyyiemle binler seyyie ve muvaffakıyetsizliklere duçar olmamak ve böylece milyonlarca müttehid ve mütesanid Nur taleberinin maddi veya manevi hukuklarına taarruz ve tecavüz etmemek, bu yüzden dünya ve ahirette cezalara giriftar olmamak için not ediyorum.” Bundan dolayı biz de bu zamana kadar umuma neşrini düşünmedik. Fakat kardeşlerle sohbetlerimizde bunlardan naklettiğimizde bazı ağabey ve kardeşler; “Kardeşim bunları yaz, bunlar Üstad ve Risale-i nuru anlatıyor…  Bizi Üstad ve Risale-i Nur’a taşıyor, kitap haline getir ki istifade edilsin, hususi kalıp kaybolmasın” diye yoğun istek ve teşvik gördük. Bunun üzerine bölük pörçük olan bu metrukâtı ve ona ait elimizde olan ve bildiğimiz ne varsa tanzim edip neşrine karar verdik ve uzun bir çalışma sonucu ( -11-cilt- ) kitap haline getirmeye muvaffak olduk. İnşallah istifadeye medar olur.    

Bu çalışma, ayrıca onu anlatan bir kitap gibidir    

O’nun Üstad ve Risale-i Nura ittibada sadakat ve hassasiyeti, azimeti esas alan takva ve ameli, hizmette tedbir ve tedviri, yetiştirici tarz ve üslubu ve yakından şahit olduğumuz daha birçok ders ve örnek alınacak hayretfeza meziyet ve ahvallerini de anlatarak onu bu yönüyle de tanımak ve tanıtmak istedik. Onun Üstad ve risale-i nura dair yazdıgı kendi dilinden ve kaleminden çıkan metinlerle davamızla ilgili nasıl bir derinliğe ve vizyona sahip, numûne-i hüsn-ü misal, istifadeye şayan, davası için yaşayan ve ne denli idealist mefkûreci dâhi bir dava adamı olduğunu anlamaya…  Hal ve istikbale anlatmaya ihtiyaç duyduk.

Aynı zamanda bu metinler ve tuttuğu notlar, dairemiz içinde meslek ve tarz değişikliği yaparak onu alet ve basamak yapmak isteyenlerin bu infiradî anlayışlarına iştirak etmediğinin belgesi gibidir. Ona isnad edilen  bir kısım rivayetlere de cevap ve tekzip niteliğindedir.

O, Üstad ve Risale-i Nurun hizmet usül ve esaslarına dair düşünce dünyasını yazdıklarıyla kendisi bize kendisi anlatmakta ve tanıtmaktadır. Başka söze hacet bırakmamaktadır. Bu yazdığı metinler ve not defterine aldığı notlarla (onları bize vererek “bunlar sizin bunlara çalışın” dedi) Üstad ve Risale-i Nuru anlatan bir hazine bırakmış, farkında ve şuurunda değildik.

Bu yazılı metinler dışında şunları söylüyordu.

“Bu anlayış bir meslek değişikliğidir, meslek değiştiriyorlar. Üstadımızın hizmet tarzı, gayesi ve Risale-i Nur’un mesleği Kur’anî, imanî, manevî, uhrevî, İslâmî, ilmî ve fikrîdir!… İçtimaî, siyasî, ve dünyevî  müesseseleşmek tarzında değildir” tarifiyle ifade edip Üstadın Risale-i Nuru basmak için matbaa kuralım diyenlere, matbaacılar nurcu olacak, mücellithane kuralım istegine, ciltciler nurcu olacak, gazete kurmak istegine gazeteciler nurcu olacak dedigini anlatarak üstadı mehaz gösteriyordu. Ve has dairede hizmette bulunan talebelerin nazarları dagılmaması maksadıyla (Risale-i Nur’a hizmet niyetiyle dahi olsa ) Üstad bu tarza musaade etmiyordu.Bunları has daire dışında Üstadın şahs-ı manevisi içinde bulunan meslekleri geniş dairede kendi adına  dünyevî çalışan sair ehl-i iman yapacak diyerek ben “Üstadım ve Risale-i Nur’un Kur’anî, imanî, uhrevî ve manevî çalışma tarzına sadakatte bir başıma kalsam, bütün dünya aleyhime geçse faraza yakında nurcular da istifa etse yine de üstadımın bu meslek ve meşrebinde devam ederim” diyerek Risale-i Nur’un hizmet tarzına sadakatin önemini tahşidatla, Nur Talebelerinin nazarların dagılmasını ve içtimaî meşguliyetlerle siyasete bulaştırılmasını önlemeye çalışmıştır.

Buna rağmen has dairede iken geniş dairede hizmet etmeyi kendi iradeleri ile tercih edenler bu faaliyetlerini “onun izni ve teşviki ile yaptıklarını” söylerek, yanlış bilgi vermektedirler. Biz de bu sebeple bildiğimiz ve şahit olduğumuz doğruları şâhid-i âdil olmak için yazmaya karar verdik ve Zübeyir ağabeyin kendi yazdıkları ve sözlü anlatımıyla yazdık ki ona ait olanı  ve Zübeyirî çizgiyi nesl-i hâzır ve âtî bilsin. Zübeyirî çizgi Üstad’ın çizgisidir ve onun devamı ve hüvesi hüvesine ta kendisidir. Tahiri ağabey; ”Zübeyir’in tarzı Üstad’ın devamıdır, Zübeyir Efendi aynen Üstad gibi yapıyor “derdi.

Biz bir cemaatiz şahsî hareket edemeyiz.

Birimizin hatasıyla hepimiz imtihan ediliyoruz. Şahsî çalışmıyoruz. Üstadımızın şahs-ı manevisi adına çalışıyoruz. Yalnız değiliz biz bir cemaatiz, ferdi hareket edemeyiz. Başıboş değiliz, bizim bir Üstadımız var. Onun için hüvesi hüvesine ona ittiba meslek ve meşrebine sadakat tarzımızdır. Aynı Üstad’a, aynı cemaat’a, aynı davaya ve şahs-ı maneviyeye intisap eden herkesin cemaat ruhuyla hareket etmesi şahsi düşünüp, şahsi hareket etmemesi ona mensubiyetin şe’nidir. Risale-i Nur’un imanî ve Kur’anî hakikatlarını lisan-ı halimizlede konuşmamız lazım. Bunlar amelimize yansımazsa vartadır.

Kütüb-ü İslâmiyede “Rıza-yı İlâhî’yi, lisan-ı kalden ziyade lisan-ı hal, amel ve ihlâs kazandırır” yazılı. Manevî cihad-ı ekber-i diniyeyi imaniye ve Kur’anîyede, ihlâs ile lisan-ı hâl, lisan-ı kalden ziyade tesirlidir.

Nefsimize okumak

Risale-i Nur’u sadakatle hergün az da olsa nefsimizi ıslah niyetiyle nefsimize okumak, nefsi terbiyede ve hizmette yanılmamak ve isabet edebilmek için önemlidir. Meslekî bütün hatalar okuyamamak ve okuduguna sadakat eksikliğinden çıkıyor.

Hataları gidermeye çalışırken Risale-i Nur’dan ders yaparak akla kapı açmak, ikazları nefsimizden başlayarak muhite yaymaktır. Hizmetimizde usül ve esaslar Kur’anîdir, konuşan yalnız hakikattır üzerine siyasetin gölgesini düşürmemek şarttır.

Risale-i Nurun Kur’anî, imanî ve uhrevî hizmet usûl ve esaslarına sadakat şartları Üstadımızın şartlarıdır. Bunlar hem eski Said’de hem yeni Said’de vardır. Üstad, daire-i mânevisine bu şartlarla kabul ediyor, “bu şartlara uyup da, eğer rûz-i mahşerde perişan olan olursa o benim sırtımın yükü olsun, yeter ki o bu daireye olan ahdini bozmasın, diyor”

Kader-i İlâhî Nur Talebelerini ince eleklerle eler. Tâ ki sádık olanlarla olmayanlar bilinsin.

“Üstadımız ‘İhlâsı kazanmak ve muhafaza etmek’ dersini veriyor burayı okuyunca titriyorum kardeşim” diyerek dikkatleri Risale-i Nur ve tarzına çekiyordu.

Hâtırasız dâvâ olmaz

Üstadın diğer hizmetkârlarının naklettiği ona ait harika haller ve Üstadımızla geçen hapishane günleri ve muhtelif hatıralar Kur’an hizmetinde maruz kaldıkları sıkıntı ve zulümler ve hizmette yaşanan diğer muhtelif hatıralar bize ögretti ki hatırası olmayan bir dava olmaz, bu hatıra ve hakikatler nurculuk davasının tarihini yazacaklara belge niteliğindedir. Bundan böyle karanlıkta kalmaması için yazılması lazım geldiğini onun şu sözleriyle de idrak ettik:

Bu hususta Zübeyir Ağabey şunları söylüyordu:

“Üstada ait ne varsa inzivaya çekilip yazmak istiyorum, yazmıştım da, fakat bazısı Urfa’da bazısı da altmış ihtilalinde Ankara’da taharrilerde gitti, kurtaramadık. Üstada ait hatıralar derslerde bahsedilince dinleyenlerin gözleri parlar ilgiyle dinlemek isterler, bunun için anlatıyorum, siz de derslerde yeri ve makamı gelince anlatırsınız, ta ki Üstada ait ne varsa bilinsin ve istifade edilsin. Aynı zamanda bunlar Üstadımızın akval, ahval ve ef’alinden alacağımız amelî ve tatbikî dersleridir. Üstadımıza ait hatıraların bir faydası da hadiseler karşısında ufkumuzu açar” derdi.

İsimsiz kahramanlar

Ayrıca bazı ehl-i hizmetin ders alınacak fedakârlıkları ve müsbet hatıralarına da yer verdik. Bunlar hizmetin bu günlere nasıl şartlarda geldiği ve hangi fedakârlıklarla çalışıldığını gösteren güzel örneklerdir. Hal ve istikbalde meyadin-i cihadda manevî cihad-ı ekber-i diniye-i imaniye ve Kur’anîyede bulunanlara numune-i hüsn-ü misaldir. Aynı zamanda bu isimsiz kahramanların fedakârlıklarını yazmakla bir nevi tarihe de not düşülmüştür.

Tarz arayışına muhtaç degildir

Böyle büyük bir davanın çok ağır şartlarda inkişaf ve intişarı için umur-u nuriyenin tedbir ve tedvirinde bulunan bazı saff-ı evvel ehl-i hizmetin, mesleğimize ters düşen hatalarının şahsî kalmadığı şahs-ı manevinin de zarar gördüğü ifade edilerek, bunların örnekleri verilmiş, böylece Bediüzzamanın talebelerini farklı hizmet şık ve şekilleriyle hizmet etmek için usul ve tarz arayışına muhtaç bırakmadığı vurgulanmak istenmiştir.

Ders almak

Yaşanan olaylar zikredilirken böyle hatalara geçmişten ders alıp gelecekte düşülmesin diye bu makamda mücerred hadiseden bahsedilerek “Bediüzzaman’ın davasına Bediüzzamanın tarzında hizmet edilir” zarureti ve ölçüsü ve ona sadakatin önemi bir kez daha teyit edilmiştir

İstikbale taşımak

Bu hakikat ve hatıratları hal ve istikbale taşımak için not alıp muhafaza etmeye ayrıca bazı ağabeylerce de teşvik edildik, bu sayede bu neticeye gelindi.

Burada bir hakkı teslim etmek isterim o da şudur: Ben İstanbul’a gelip Zübeyir Ağabeyin yanında kalmaya başladığımda Muhterem Mehmed Fırıncı Ağabeyim bana şöyle demişti:

Ömer kardeş!

“Biz Zübeyir Ağabeyin kıymetini bilemedik ağzından ne çıkarsa yaz, bir suretini de bana ver” dedi. Hâşiye Bunları o an not alıp tutabilmem ve muhafaza edebilmemde hakperest olmam lazım ki bu teşvikin bende tesiri büyük oldu ve bugün umumun istifadesi için düzenlenip neşre hazırlandı. Bundan dolayı Mehmed Fırıncı Ağabeye şükran duygularımı ifade etmek isterim.

Hâşiye Burada Fırıncı Ağabeyin sözünü biraz açmak isterim, şöyle ki; Zübeyir Ağabey müstakil
bir daire tutturup bizi yanına alıncaya kadar kimseyle yirmi dört saat aynı dairede beraber 
kalmıyordu. Bu yeni bir durumdu. Fırıncı Ağabeyin bu yeni halde bana verdiği bir görevdir.
Zübeyir Ağabeyin Kirazlı Mescitdeki durumu bu halden farklı idi. Üst kattaki odasından zaman zaman aşağıya indiğinde orada o an bulunanlarla ne kadar kalırsa o kadar görüşüp konuşma
mümkün olabilirdi. Sadece Eyüp Ekmekçi Ağabey husus hizmetiyle ilgilendiği için onunla devamlı görüşüp konuşma imkânı vardı, başkalarıyla aynı dairede kalmak gibi her an görüşme hâli yoktu. İhtiyaca binaen odasına kabul eder veya aşağı ders mahalline iner görüşürdü. Zaten kaldığı yer tek oda bir yerdi, kardeşlerle beraber kalmaya müsait değildi.

Bir başka teşvik Tahiri Mutlu Ağabeyden olmuştur.

Tahiri Ağabey beraber kaldığımız zaman bize “Zübeyir demek Üstad demek, Üstad demek Zübeyir demek, çünkü Zübeyir ne derse Üstad’dan söyler Zübeyir Efendi ne derse not alın bir suretini de bana verin” dedi. Ayrıca şunları da ilave etti. Bir gün Üstadımız Zübeyir’i odasına çağırıp bütün sergüzeşti hayatını ona anlattı. Biz Üstad’ın yanına müsaadesi olmadan, çağırmadan giremezdik. Ama Zübeyir Efendi bunlardan müstesna idi. Her zaman yanında ve hizmetinde idi. Onun için ne varsa Zübeyir’de var. Haşiye 2

Haşiye 2 Rüştü Tafral kendisiyle yapılan bir röportajda Üstadın Zübeyir Ağabeye hususî alâkasıyla ilgili Tahiri Ağabeyden şunları nakletmektedir.
SUAL: Üstadla olan şahsî münasebetleri hakkında neler biliyorsunuz? 
CEVAP: Bir zaman Tahirî Ağabeyden bir mesele hakkında; “Üstaddan duyduğunuz bir şey var mı?” diye sormuştum. Verdiği cevabında: Biz böyle meseleleri bilmeyiz, ancak Zübeyir Efendi bilir. Büyük zatların bir sır kâtibi olur, Zübeyir de Üstad’ın sır kâtibi idi. Üstad Hazretleri daha çok onunla hususî sohbet ederdi demişti

Ondan ve Üstadımızın diğer hizmetkârlarından Üstada ait anlatılan ne varsa not almamızı teşvik ederdi.

“Üstada ait nerede ne duysanız not edin toplayın, Üstadımıza ait hiçbir şey kaybolmasın unutulmasın tespit edilsin. Çünkü Üstadımız Müçtehid-i azam müfessir-i Kur’an… Asrın mebusu boş söylemez, her sözün de hikmet vardır” dedi.

Tahiri Ağabey Zübeyir Ağabeyin Üstada sadakatini ve Üstad’ın ona olan hususî alâkasını ve yakınlığını bu tarzda bu üslupta anlatırdı. Tahiri Ağabeyi tanıyan ve onun sohbetine muhatap olan birçok kardeşimiz ondan bu anlatılanları dinlemiştir. Bu sözler Tahiri Mutlu Ağabeyin müşahedesi ve kanaatleridir.

Bir başka minnet borçlu olduğum Muhterem Ağabeyim Abdülvahid Mutkan’dır. Zaman zaman benim iş yerime gelme lütfunda bulunurdu. Sohbetlerimizde bu hakikatlerden nakiller yapardım. O da “Kardeşim sen bunları yaz! Niye yazmıyorsun?” diye tatlı sert ikaz ederdi. Yazmam hususunda beni cesaretlendirirdi. Bu hakikatların kitap haline gelmesinde onun bu teşviklerinin de büyük katkısı olmuştur. Ona da şükranlarımı sunuyorum.

En muteber, nakillerine en güvenilir kimselerdir

Bu çalışmamızda ağırlıklı olarak Üstadımızın, “vârislerim ve manevî evlatlarım, ben gittikten sonra bana ettikleri hürmeti onlara edecekler” dediği hususî hizmetinde devamlı bulunmuş hizmetkârlarından nakiller bulacaksınız.

Bu ağabeylerimiz azamî ihlâs, azamî uhuvvet, azamî takva, azamî sadakat, azamî feragat, azamî fedakârlık meziyetlerine mâliktirler. Onun hususî ve umumî ahvaline, usul ve tarzına, meslek ve meşrebine yakından şahit ve vâkıf olmuşlardır. Bundan dolayı Üstadımıza ait nakillerinde en muteber, sıhhatine en güvenilir kimselerdir. Bunlar şunlardır.

Üstada âidiyet ve ayniyetçiliğe sádık kalmak

Daire-i Nuriye genişlemiş, hizmetimiz bugün cihanşümul inkişaf etmiştir. Hemen herkesin ehli tahkik ve tetkik olması beklenemez, bundan dolayı bazı nakillerde bilgi kirliliğine şahit olmaktayız. Bu nakillerin birçoğu bu ağabeylerimizden tahkik ve teyit edilmeye muhtaçtır.

Nakillerde eksik, fazla, makamı farklı nakletmek naklin tabiatında vardır. Aynı olmayan nakil Üstadı yanlış anlamaya ve anlatmaya hizmet eder ki mesuliyet-i manevîyeyi muciptir. Üstadımız “benim lisanım başkalara benzemez” diyor. Bir nokta, bir virgül değişse mana ve mahiyet değişiyor, ayniyetçiliğe sadık kalmak talebeliğin şe’nidir. Biz de elimizden geldiğince bu hususa dikkat ettik.

Hakiki mahiyet ve derecesini gösteriyor

Bir gün dersde Mucizat-ı Ahmediye (a.s.m.) risalesinden okuyorduk. Zübeyir Ağabey “Siyer kitapları, Efendimizin (a.s.m.) sadece hayat-ı maddiyesini nazara aldıklarından, okuyanlarda Peygamberimize (a.s.m.) karşı ihtiram kırılıyor. Risale-i Nur ise Peygamber Efendimizin (a.s.m) şahsiyet-i maneviyesini harika bir surette tavsif ve tasvir ediyor. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hakiki mahiyet ve derecesini gösteriyor” diye izah etmişti.

Biz de buradan intikalle Üstadımızın beşeri ahvalinden ziyade şahsiyet-i maneviyesini tavsif ve tasvir etmeye, hatıraların bu yönüne nazar-ı dikkati çekmeye çalıştık. Hayat-ı maddiye ve ahval-i beşeriyesinden ziyade mana ve mahiyete hasrı nazar ettik. Okuyanların da bu nokta-i nazarla okumalarını ümit ediyor ve diliyoruz.

İkazları dikkate aldık

Bu hizmetin ayları, güneşleri, yıldızları ağabeylerimizin Üstad’a ait harika hal, hakikat ve hatıratların neşrine muvafakat manası taşıyan fakat dikkat edilmesi gereken ikazlarını dikkate aldık.

Necmeddin Şahiner’e yazdığı mektupta şunları söylüyor:

Muhterem kardeşim Necmeddin Bey!

Nur Üstadımıza ait en küçük bir hatırayı bulmayı gaye-i hayat edinişinizdeki mânâ, hiç şüphe yok ki, pek ulvîdir. Bu hususta size bir endişemi izhâr etmiştim ki: Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi’nde ki Altıncı Nükte olacak herhalde, Fahr-i Âlem (s.a.v.) Efendimizden bahisle, Resulullah’ın târihçe-i hayatına bakıldığı zaman ahval-i beşeriyesinin bahsinden şahsiyet-i mâneviyesi olan küllî mâhiyet-i kudsiyesine mutlaka atf-ı nazar etmek lüzumunu ihtar ediyor. 1350 seneden beri her asırda üç yüz elli milyon Müslümanların “Essebebü ke’l fâil” sırrınca hasenatlarının bir misli sevaba mâlik olan ilâ âhir… beyânı ki… Son asırların serdar-ı hidâyeti ve son müceddid-i ekber olan Hazret-i Nur Üstad’ın da hayat-ı beşeriyesindeki bazı cüz’i ahvâl, ilerideki küllî ve umumî memuriyet ve vazifedarlığına bir mukaddime, bir alâmet imiş ki, zaman ve zemin bu hakikatı göstermiştir. İşte siz yazılarınızda bu hususu nazara alırsanız iyi edersiniz. Tarihçe-i Hayat’taki hâşiyeleri, dikkat ederseniz, Hazret-i Nur Üstad, bu itibarla kabul buyurmuşlardır.

Üstadımızın Tarihçe-i Hayat’ına bakıldığı zaman ahval-i beşeriyesinin bahsinden şahsiyet-i maneviyesi olan küllî mahiyet-i mübarekine ve vazife-i kudsiyesine atf-ı nazar edilmiştir. Üstadımıza ait nakil ve anlatımlarda mutlaka bu nokta-i nazarla bakmak ve bu yönünü nazara vermek lazım ve zaruridir. Çünkü Üstada ait hatıralar ve birçok harikûlâdelikler şahsiyet-i maneviyesinden maslahat-ı Rabbaniye ve izn-i İlâhî sayesinde sudur ediyordu. (Son Şahidler)

Ey Nadire-i Fıtrat Hatem’ül müceddidin olan Üstadım!

Sana yapılan zulümlere menfî müdafaada bulunmayacağız. Çünkü affettin. Ancak tamamına müsaade etmediğin hikâye-i hâl kabilinden basılmış olan Tarihçe-i Hayat’ındaki tercüme-i hâlinden hariç kalan bazı harika hallerini ve mazhariyetlerini yazmakla zalimlerin yaptıkları zulümlerde ne derece insafsızlık gösterdiklerini ilan için manevî izin ve müsaadeni istiyoruz. Üstadım sizin bu hatırat ve harika hallerinizi bu amaçla kaleme almaya çalıştık diyor.

“Üstadım! Hayatınızda birçok harikulâdelikler şahsiyet-i maneviyenizden maslahat-ı Rabbaniye ve izn-i İlâhî sayesinde sudûr ediyordu. Bunların cüz’i bir kısmını gözleri ile müşahade edebilen talebeleriniz ve hizmetkârlarınız hamd ve senalarla lâyık zatlara naklediyorlardı. Bunlardan tesbit edebildiklerimizden bazılarını Nur Talebelerine arzetmek hizmet-i Nuriye-yi imaniye için bir İslâmî vecibe olduğu kanaat-ı kamilesindeyiz”

“Üstad’a ait nerde ne duysanız işitseniz not edin toplayın, Üstadımıza ait hiçbir şey kaybolmasın unutulmasın tesbit edilsin. Çünkü Üstadımız müçtehid-i azam, müfessir-i Kur’an… Asrın mebusu boş söylemez her sözünde her hareketinde hikmet vardır” diyor.

Üstadla káimdir.  

Risale-i Nur, Üstadın sünuhat-ı kalbiyesinden ibaret baştanbaşa sünuhat-ı Kur’aniyedir. Risale-i Nur’un hem hâli, hem istikbali Üstad’la kaimdir. Risale-i Nur okundukça onun müellif-i muhteremi aziz ve necib Üstadımız anılarak ona tevcih-i nazar edilecektir. Tarihçe-i Hayat’taki anlatılanlardan gayrı, akval ve ahvali de bilinmek, tanınmak ve öğrenilmek istenmektedir. Bunlar da Risale-i Nur’a ayine hükmündedir.

Bu çalışmalar takriz mahiyetindedir.

Zübeyir Ağabey Risale-i Nur külliyatına ait kitabların sonundaki Risale-i Nur’a ait takrizler hakkında, Abdülmecid Ağabey Üstad’a “Bunlara lüzum var mıydı?” diye sordu. Üstad, “Abdülmecid, herkes senin gibi müdakkik değil, bunların lüzumu var” dedigini söyledi. Bundan dolayı Üstada ait bu çalışmalar en azından bir takriz olarak kabul edilmelidir.

Üstada ait hal ve hatıratlar hal-i halis ve kelimat-ı tayyibedir

Bu hakikatleri şimdiye kadar yazamamaktan dolayı üzüntü ve bazı endişelerimi Abdülkadir Badıllı ağabeyim giderdi ve beni cesaretlendirdi O’na da şükranlarımı sunuyorum.  Ve bir hususu anlatmadan geçemeyeceğim oda şudur:

Abdülkadir Badıllı Ağabey Üstadın tarihçe-i hayatını yazarken Zübeyir Ağabeyin Üstadın Isparta’ya nefyedilişine kadar olan hayatını “Üstadım Bediüzzaman Said Nursî’nin Hayatı Meslek ve Meşrebi” başlığını koyup kaleme aldığını duyunca benden istedi kendisine gönderdim. Ufak bir not yazıp bana geri gönderdiğinde izinsiz fotokopisini almadığını yazıyor. Bu ne incelik, bu ne büyüklük Yarabbi! Ben kimim ki, benden izin alacaksın ağabey? Zaten ben sana göndermişim.

Daha sonra İstanbul’da olduğunu duyup ziyaretine gittim. Görüşmemizde şimdi kaleme alabildiğim notlarımdan söz ettim. Şimdiye kadar yazamadığımdan beni aştığından dert yanıp yazılı metinlerin dışında bir bu kadar da hafızamda olduğunu anlatarak gecikmekle unutabileceğim endişelerimi söylemiştim. Kendisine verilmesi halinde kaleme alabileceğini söyledi. Fakat hafızamda olanları yazabilmek için yazarken beraber olmamız gerektiğini bunun ise benim ticari meşguliyetim sebebiyle mümkün olamayacağını söyledim.

O zaman bana: “Korkma! Vakti saati gelince yazarsın Üstada ait hal ve hatıratlar hâl-i hâlis ve kelimât-ı tayyibe olduğundan hafızada kalır, silinmez, kaybolmaz, yeri ve zamanı gelince hatırına gelir” dedi. Bu sözle çok rahatladım. Bu ne büyük bir tesbit adeta keramet gibi, aynen öyle oldu.

Kader “zaman yok diye sen misin, bunları yazmayı geçiktiren, al sana zaman” dedi. Hastalık sebebiyle beni yatırdı. Kaderin bir şefkati olarak kabul ettiğim ve çok da şükrettiğim bu halden istifade ile zaman sorunum kalmadı. İş başa düştü, cesaretimi toplayıp yazmaya başladım. Yazılı metinlerin dışında hafızamda olanlar aynen Badıllı ağabeyimin dediği gibi yazdıkça bir bir hatırıma geldi. Üstada ait kelimat-ı tayyibenin kaybolmadığını yaşayarak gördüm. Ve uzun bir çalışma sonunda kitap haline getirmeye inayet-i İlâhiye ve Üstadımın himmetiyle muvaffak oldum, istihdam edildim. İnşaallah istifadeye medar olur.

Bu çalışmamızda maksadımız:

Üstadımız Hz. Bediüzzaman Said Nursî’yi tanımak ve tanıtmak ve anlamak ve anlatmaktır. Fakat gerçek olan şudur ki, bu çalışma bir zerre bile değildir.

Hz. Bediüzzaman’a ve eserlerine müştak münevver mütefekkirler ve meraklılar ve Üstadı ve eserlerini bilmeyenler ve doyurucu doğruları ve bilgileri öğrenmek isteyenler için esas olan “Bediüzzaman Cevap Veriyor” eserinde anlatıldığı gibi bir yol izlemektir. Orda şöyle denilmektedir:

Tarihçe-i hayatı

Malumdur ki; bir zâtı bilmek ve tanımak için evvelâ onun tarihçe-i hayatı gözden geçirilir. Hayatının muhtelif safha ve tabakalarında ve cemiyetin ayrı ayrı inkılâplara dûçar olduğu zaman ve devirlerde, nasıl hareket ettiği tetkik edilir. Bu suretle inanışlarında, kanaat ve fikirlerinde ve davasındaki sadakati, azmi, doğruluğu ve sebatı tebeyyün etmiş olur.

Eserleri

Sonra o zatı tarif eden bir cihette onun eserleridir. Eserleri ile o zatın; akıl, kalb, ruh gibi mânevî ve hakikî şahsiyetinin derece-i vüs’at ve kıymeti tebarüz eder. Bilhassa zâtının mir’atı olan eserleri, insan kitlelerinde müsbet te’sir husûle getirmiş ve yapıcı bir rol oynamış ise, bu daha güzel ve ekmel bir târif edicidir.

Muasırları ve yakınları

Sonra o zatı bildiren ve tanıttıran başka bir cephede. Görüştüğü, tanıştığı ve beraber çalıştığı arkadaşları, dostları ve eserlerini okuyan ve hayatını tetkik ederek ilim ve hikmet mizanı ile konuşan, muasırları olan insanlardır.

Bu üç cepheden bakmak

Mümtaz ve dâhi bir şahsiyetin, zâtının tereşşuhu ve âyinesi hükmünde olan bu üç cepheden, sıdk ve doğruluğun, fazilet ve hakkaniyetin nuru aksederse, şek ve şüphe kalmaz ki o zat; vazife, mazhariyet, ahlâk ve fazilet gibi insanî kemalâtın evc-i bâlâsına, en güzel noktasına doğru kanat açıp gidiyor demektir.

Köprü olmaktır

Yukarda söylendiği gibi o zatı bildiren ve tanıttıran başka bir cephe de görüştüğü, tanıştığı ve beraber çalıştığı arkadaşları, dostlarıdır. Biz de o hizmetkârların muasırı ve muhatabı olmuş kimseler olarak bu çalışmamızda bir nebze de olsa bunların Üstadla geçmişini ve hizmet hatıralarını hale ve istikbale anlatma hususunda kendimizi sorumlu hissediyoruz. Hz. Bediüzzaman ve eserlerine müştak, münevver, mütefekkir ve meraklıların, Üstadı ve eserlerini bu cepheden de tanımalarını sağlamak aralarında köprü olmaktır. Bu kahraman fedailerin hayatı Üstadla kaimdir. Bu davaya hayatı hakir görerek hizmet etmiş ve hizmetin bu günlere gelmesinde en çok çile ve sıkıntıyı onlar çekmiştir. Hepimizin onlardan alacağımız dersler olduğuna inanıyoruz. İnşaallah perde olmadan yansıtabilmişizdir.

Ey aziz ve necip Üstadım!

Bunları neşretmekle eğer kusur işlemişsem huzur-u manevînizde kemal-i hürmetle affınızı, himmet ve şefaatinizi hiçbir değerimin olmadığını bilerek yalvarıyorum.

                                       28. 10. 2010

          Ömer ÇİÇEK – Yirmi Yedi (rha)

Kitabı indirip okumak için alttaki başlığı tıklayınız.

Zübeyir Gündüzalp’in Notlarıyla: Üstadım Bediüzzaman

Faydalı ise lütfen bağlantıyı paylaşınız, tavsiye ediniz. Kaynaksız kopyalamanıza rızamız yoktur.

İlginizi Çekebilir

“Ne Hürriyeti, Ne Hürriyeti!”

MUS­TA­FA CHİT TÜRK­ME­NOĞ­LU AĞABEY ANLATIYOR   ACİP BİR İS­TİH­DAM HA­Dİ­SE­Sİ: NE HÜRRİYETİ! (…)   “Mat­baa …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki yazıyı okuyun:
Kastamonu Yöresel Ürünleri İstanbul’da

Kastamonu Yöresel Ürünler Pazarı, 26 Nisan-4 Mayıs tarihleri arasında Bakırköy Botanik Park'ta organik ve doğal …

Kapat